Abdullah Ağar: "Şimdi ise daha ilginç bir durum var"
Güvenlik Stratejileri Uzmanı Abdullah Ağar, Fırat’ın doğusuna yönelik ‘Güvenli Bölge’ çerçevesinde ABD askerleriyle birlikte başlatılan kara devriyesi uygulamasına ilişkin önemli uyarılarda bulundu.
Fırat’ın doğusunda ABD birlikleriyle birlikte başlatılan kara devriyesi uygulamasını değerlendiren Güvenlik Stratejileri Uzmanı Abdullah Ağar, "Yapılan kara devriyesinin sembolik olarak bir değeri var. Ama sadece sembolik! Türk bayrağı 2 saat 40 dakika Fırat'ın doğusunda dalgalanmış oldu. O kadar! Bununla tatmin olanlar ve bundan umut arayanlar için ne ala" dedi.
"MENBİÇ KAZIĞINDAN DERS ALINMALI"
Güvenlik Stratejileri Uzmanı Abdullah Ağar, Menbiç sürecinde yaşananları hatırlatarak şunları söyledi:
“Fırat’ın doğusunda dün başlayan müşterek devriyelere benzer müşterek devriyeler Menbiç’te başlayıncaya kadar TSK Menbiç kırsalında 60 kadar koordineli bağımsız devriye yapmıştı. Uzadıkça uzayan bu süreç sonrası ABD devriye sürecine dahil olmuş ve süreci daha da uzatan müşterek koordineli devriye süreci başlamıştı. Menbiç’te bir model oluşacak, Fırat’ın doğusuna da uygulanacaktı. Sonuçları ortadadır. Aylar umutları ve güveni tüketerek geçip gitmişti. Şimdi ise daha ilginç ve daha farklı bir durum var. Örneğin uzadıkça uzatılan zamanlar yok. Hatta zamanla bir yarış var. Menbiç örneğinden ders almamız gerekiyor.”
"TÜRKİYE'YE POZİSYON KAYBETTİRMEYE ÇALIŞTI"
5-7 Ağustos’ta yapılan müzakerelerin hemen sonrasında; Müşterek harekât merkezinin kurulma aşamalarının, üst düzey ABD’li komutan ziyaret ve temaslarının, başlayan İHA uçuşlarının, helikopter keşiflerinin, en son olarak da müşterek kara devriyelerinin görüldüğüne işaret eden Ağar, şöyle devam etti:
“Çok kısa zamana sığan önemli adımlar. Belli ki ABD’nin koordineli bağımsız devriyeler sürecini es geçmesine neden olan bazı farklı parametreler, bir zamanla yarış, bazı saha ve konjonktür hassasiyetleri var. Bunu Türkiye’nin Rusya ve İran inisiyatifleri olarak okumak mümkün. Türkiye’nin Rusya ve İran gibi Avrasya’yı temsil eden bu ülkelerle gelişen bu işbirliklerini ve güveni geriletmek, bozmak ve dağıtmak da son derece önemli. Açıkçası ABD, müşterek harekât merkezi üzerinden;
- Türkiye’yi elinde tutmuş,
- Türkiye’nin bir harekât yapmasını engellemiş, en azından geciktirmiş,
- Türkiye’nin Rusya ve İran ile ilişkilerini germiş, Astana sürecini riske sokmuş ve gelişen güven skalasını aşağıya çekmiş,
- Konsantrasyonu, sorunsalı ve tehdidi Fırat’ın doğusundan İdlib’e çevirmeye çalışmış,
- Suriye’de kendi varlığı, etkisi ve meşruiyetiyle ilgili kaygan zemini sağlamlaştırmak istemiştir.”
"TÜRKİYE TEK BAŞINA ÇIKSAYDI DAHA ETKİLİ OLURDU"
Ağar, Türkiye’nin ABD ile birlikte değilde tek başına ilgili bölgede devriye başlatması halinde neler olabileceğine ilişkin de şunları söyledi:
“Acaba TSK unsurları aynı Menbiç’te olduğu gibi ABD unsurları olmadan Fırat’ın doğusunda koordineli bağımsız devriye atmaya başlasaydı ne olurdu?
O zaman taktik araçlarla (taarruz helikopterleri ve MRAP zırhlılarla), taktik personel ve silahlarla icra edilen, tehditlerle şekillenmiş ve tehditleri minimize edilmiş bu idari faaliyet gerçek anlamda taktik bir harekete dönüşür ve karşılaştığı, tespit ettiği terör tehditleriyle, gerekçeleri oluşmuş geniş kapsamlı bir harekâta zemin oluştururdu.
Ya da gerçekten YPG/PKK’nın boşalttığı alanlar, derinlik, genişlik ve meskûn mahal kapsamlarıyla görülür, müttefiklik hukukuna uygun reel denklemler gelişirdi. Büyük askeri emeklerle icra edilmiş olsa bile dün sahada gördüğümüz, ABD’nin hedef ve menfaatlerine hizmet eden, karasal platformu ABD tarafından biçimlendirilmiş, sunduğu görüntülerle göz alıcı (!) bu şekliyle kalır ve/veya bu haliyle devam ederse, üreteceği sonuçlar itibariyle ‘davul tozu minare gölgesi’ taktik görüntülü idari bir faaliyetten ibaret kalır.”
"UMULAN ETKİNİN ÇOK UZAĞINDA"
Ağar, ABD ile başlatılan kara devriyesi uygulamasının başlangıç aşamasının Türkiye’nin istediği ve beklediği pozisyonun uzağında kaldığına dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Belki bir umut, Türkiye ABD ile başlayan Müşterek Harekât Merkezi faaliyetleri hem ABD-Türkiye ilişkilerini hem de sahadaki oldu bitti durumu tatmin edici bir seviyeye taşıyabilir, ama şu andaki bu durum ve bu durumun seyri, aranılan ve umulan etkinin çok uzağında ve açısı-gidiş yönü son derece farklı ve risklidir. Türkiye; Ayn el Arap, Tel Abyad ve Resulayn başta bütün meskun mahalleri de kapsayacak şekilde 30-40 km derinlikte ve bütün sınır boyunca, ülkesini koruyacak, ülkesinde yaşayan ve olası İdlib’teki çatışmalardan kaçıp Türkiye sınırına dayanan milyonların barınabileceği, ABD’nin dönemsel ve taktiksel bir ilişki olarak tanımladığı ve şimdi yalancı duruma düşmesine neden olan IŞİD’le gerekçelendirdiği YPG/PKK/DSG bağının, terör örgütünün kullanım süresi bittiğinde ilga imha ve dağıtılmasıyla ilgili ispat bir alanın peşinden koşarken, ABD; Türkiye’yi tehdit eden, başta ötekileştirici, yalnızlaştırıcı siyaset ve stratejilerinden, YPG/PKK’nın doğrusal olarak kullanmaktan ve desteklenmekten, meşrulaştırma, varlığına alıştırma ve kalıcılaştırma eğilimlerinden, IŞİD’i ürettiği tehdit ve varlıkla asimetrik olarak kullanmak başta Türkiye’yle ilgili 4. Nesil savaş aygıtlarını kullanmaktan vazgeçmiş görüntüsünden çok uzaktır.”
"BİR YANDAN TÜRKİYE, BİR YANDAN PKK İLE OYNUYOR"
Ağar, ABD’nin bir aylık süreçte müşterek harekat merkezi uygulamasıyla ilgili neler yaptığına ilişkin de şunları söyledi:
“Türkiye ile geliştirdiği Müşterek harekât merkeziyle ilgili bu bir aylık zaman diliminde; YPG/PKK’ya desteğini sürdürmeye, YPG/PKK’lılarla da müşterek devriyeler atmaya ve bunun Türkiye’ye karşı sözde mütekabiliyet ve meşruiyet üretmeye, ‘General’ diye tanımladıkları YPG/PKK’nın Suriye’deki elebaşını meşhur ABD televizyonlarında konuşturmaya, YPG/PKK’lıları gasp ettikleri terör alanında ziyaret etmeye, eğitim, yapılanma, teşkilatlanma, fonlama, donatma vs. desteklerle YPG/PKK’nın etki ve nüfuzunu arttırmaya devam ettiler. Kısaca bir yandan Türkiye ile işbirliği yapıyor görüntüsü verirken bir diğer yandan YPG/PKK ile oynamaya devam ediyorlar.”
"TÜRKİYE NE YAPMALI?"
Güvenlik Stratejileri Uzmanı Abdullah Ağar, bu süreçte Türkiye’ninn neler yapabileceği ve neler yapması gerektiğine ilişkin de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Peki Türkiye ne yapar? Olası bir harekât ve yığınak iradesi ortada duruyor. Türkiye karşı karşıya kaldığı çok büyük sorun ve tehditler vardır, doğru. Ama Türkiye’nin geleceğe dair tercihleri çok önemlidir. Jeopolitik kart ve avantajları da. Belki istediği gibi bir oyun kuramaz, ama oyunların istenildiği gibi oynanmasına engel olabilecek/bozabilecek bir gücü mutlaka vardır. Başına örülen çorapları pahalıya ödetebilecek bir iradesi de. Hele ki küsküyü doğru yere yerleştirip, desteği doğru yere koymuşsa ve kuvveti doğru yerden uygulamayı başarmışsa.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.