Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülen Cemal Kaşıkçı hakkında da konuşan Bahçeli, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr'in açıklamalarına çok sert tepki gösterdi.
İşte Bahçeli'nin konuşması:
Günlerdir Cemal Kaşıkçı cinayeti konuşuluyor.
Günlerdir cinayetin nasıl işlendiği, tüyler ürperten hangi yöntemlerin kullanıldığı, kimlerin azmettirici, kimlerin cinayette doğrudan parmak izinin olduğu kıyasıya tartışılıyor.
PANDORANIN KUTUSU AÇILMIŞTIR
Kaşıkçı olayı uluslararası bir soruna dönüşmüştür.
Bu cinayet üzerinden siyasi restleşmeler, gizli kapaklı pazarlıklar, bölgesel planlamalar, ekonomik hesaplar biteviye yapılmaktadır.
Kaşıkçı cinayeti ezberleri bozmuş, pandoranın kutusunu açmıştır.
Türkiye dışında herkes mezkur cinayeti keyfince ve menfaati kapsamında yorumlayıp saptırmaktadır.
Fakat ülkemiz hakkın ve hukukun yanındaki sağlam duruşuyla takdir toplamaktadır.
Konunun hazin tarafı ise İslamiyet’in yargılanma ayıbı, Mekke ve Medine’yi yönetiminde tutan ülkenin iç karartan ahlaki ve adalet açığıdır.
2 Ekim 2018 tarihinde Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda vuku bulan Cemal Kaşıkçı cinayeti birçok soru işaretini beraberinde getirmiştir.
Suudi Arabistan yönetiminin cinayetin hemen ertesinde başvurduğu hezeyan dolu açıklamalar ve cinayeti örtbas girişimleri Türkiye’nin ortaya koyduğu deliller sayesinde çürütülmüştür.
Olayın gerçekleştiği ilk günlerde Kaşıkçı'nın Konsolosluk binasından sağ olarak çıktığını iddia eden Riyad yönetimi, olayla ilgili sorumlulukları olmadığını savunmuştu.
Ama Türk emniyet ve istihbaratının kuyumcu titizliğiyle yaptığı çalışmalar neticesinde Suudi Arabistan, cinayetten yaklaşık 1,5 ay sonra Kaşıkçı'nın konsoloslukta öldürülerek parçalara ayrıldığını itiraf etmek zorunda kalmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 26 Ekim tarihinde cinayete karıştığı saptanan 18 kişi hakkında Adalet Bakanlığı kanalıyla Suudi Arabistan’dan iade talebinde bulunmuştur.
Bu 18 kişiden 15’i Cemal Kaşıkçıyı katleden infaz timinin arasında yer alan katillerdir.
KUZU CANAVARA TESLİM EDİLMİŞTİR
Suudi Arabistan yönetimi ise olayla ilişkili 18 Suudi vatandaşını gözaltına almış ve bunlardan 5’i hakkında idam talebinde bulunmuştur.
Kimleri sallandırıp kimleri kurtaracakları ise bize göre muammadır.
Kaldı ki Veliaht Prensin yakın çevresinden Suudi Arabistan İstihbarat Başkan Yardımcısı ve danışmanlarından bazı kişilerin yer aldığı üst düzey 5 isim görevden alınmıştır.
İşin vahametine bakın ki, cinayetin baş azmettiricisi olarak ismi sık sık telaffuz edilen Veliaht böylesi bir olayın bir daha tekrar etmemesi maksadıyla kurulan istihbarat üst komisyonunun başına getirilmiştir.
Yani kuzu canavara teslim edilmiştir.
Bu durum tam bir akıl tutulması, tam bir hilkat garibesi, tam bir çelişki yumağıdır.
Suudi Arabistan yönetimi cinayetin asıl sorumlularını ortaya çıkarmamıştır. Veya çıkarmak işine gelmemiştir.
Gerçeğin malum bir huyu vardır ve oda şudur: Ertelense de, üzeri örtülse de, bir zaman sonra büyüyerek ilk uygun zamanda ortaya çıkmasıdır.
Riyad yönetimi toplam 15 kişilik infaz timinin tamamı hakkında yargılama yapmamıştır.
Bununla birlikte tutuklanan ve idamla yargılanan kişilerin kimlikleri kamuoyu ile paylaşılmamıştır.
Yani kapalı devre bir süreç ağır ağır, adım adım işletilmiştir.
Anlaşılıyor ki, Suudi Arabistan Yönetimi sanal bir mahkeme yoluyla cinayetin faillerini karartma yoluna heves etmiş, bunu hedef haline getirmiştir.
Merhum Kaşıkçı’nın cesedi üzerindeki sis ve esrar perdesi henüz aralanmış değildir.
Nitekim akıbet belirsizdir.
Yerli işbirlikçinin kimliği ise hala aydınlanmış değildir.
BU BAKAN HALT ETMİŞTİR
Suudi Arabistan Yönetimi Türkiye ile işbirliği yapacağını açıklamış olmasına rağmen somut bir girişimde bulunmamış, üstelik samimiyetten uzak bir tavır sergilemiştir.
15 Kasım’da açıklama yapan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Kaşıkçı davasının uluslararası boyuta taşınmasının kabul edilemez olduğunu ve meselesinin siyasileştirilmesinin İslam dünyasının bölünmesine neden olacağını dile getirmiştir.
Bize göre bu bakan halt etmiştir.
Mayınlı alanda top çevirdiklerinin farkında bile değildir.
Suudi yetkililer kırk dereden su getiriyorlar, suçluluğun verdiği telaşla yanlış üstüne yanlışa imza atıyorlar.
Maktul bellidir. Müşteki bellidir. Cinayet mahalli bellidir. Azmettiren, Kaşıkçı’yı boğan, parçalara ayırıp asitle yok eden caniler bellidir.
Dahası olayın iki ayrı ses kaydının varlığı da bilinmektedir.
Saklanacak ne kalmıştır?
Gizlenecek ne bırakılmıştır?
Medyaya yansıyan bilgilere göre konuşacak olursak, Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018 saat 13.14’de Konsolosluk’tan içeri girmiş, aynı tarihte Suudi Arabistan’dan gelen 15 kişilik ölüm ekibi ise 12.14’de Konsolosluk binasına giriş yapmışlardır.
Merhumun Başkonsolos’un odasına alınmasıyla cinayet planı anbean devreye sokulmuştur.
Türkiye’ye cinayet aletleriyle ve adli tıp uzmanıyla birlikte intikal eden Suudi katiller planlı bir vahşetin alenen tarafı olmuşlardır.
Eğer merhum Kaşıkçı’nın bir suçu varsa mahkemeye çıkarılması gerekmez miydi?
VELİAHT PRENS İÇİN ÇEMBER DARALMAKTADIR
Bir devlet, hele hele kutsal toprakları hakimiyetinde tutan bir ülke, nasıl olmuştur da terör yöntemlerinden, örtülü operasyonlardan medet umacak zulmetle bezenmiş bir noktaya gelmiştir?
Suudi Arabistan yönetiminin, sorarım sizlere, Usame Bin Ladin zihniyetinden ne farkı kalmıştır?
Bu ülkeyi El Kaide’den ayıran nedir?
Cinayet üssü olarak Türkiye ne hakla kullanılmıştır?
Katillerin Türkiye’de mahkemeye çıkarılması adaletin doğası gereğidir.
Bu mümkün olmuyorsa, uluslararası soruşturmayla yine uluslararası bir mahkeme de yargılanmaları temin edilmelidir.
Velihat Prens için çember daralmaktadır.
Kaçış kurtuluş yolları kapanmaktadır.
MEKKE BAŞİMAMI HEZEYAN İÇİNDEDİR
Bizi üzen bir başka husus ise Mekke Başimamının 19 Ekim tarihli Cuma Hutbesi’nde Velihat Prens için “özel olarak ilahi ilhamlara mazhar kılınmış” kişi şeklindeki tanım ve taltifidir.
Efendimizin Hz.Ömer için kullandığı bu ifadenin Prens Selman için sarfedilmesi hüsran verici bir hezeyandır.
Karanlık ilişkiler kuran, cinayet şebekelerini seferber eden, gizli ajanda sahibi olan, dilinin altında kafasının arkasında emperyalistleri arkalayan amaçlar bulunan bir şahıs nasıl oluyor da ilahi ilhamlara mahzar olabiliyor?
Her şey bu kadar ucuz ve basit midir?
Günahı görmek, yanlışı reddetmek için ille de Ebabil kuşlarının gelip taş yağdırmalarını mı bekleyelim?
Bundan sonra Hac faraziyesinin güvenli bir şekilde yapılacağına nasıl itimat edelim, nasıl inanalım?
Muhammedi ahlaka, Muhammedi adalet ve hoşgörüye kesif ve kategorik şekilde zulmeden, hatta yok sayan bir anlayışa ne diyelim, nasıl hitap edelim?
Haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytanlık değil midir?
Bilen varsa söylesin.
Biz şeytana pabucunu ters giydirecek, besmeleyle yamultacak inanmış ve iman etmiş bir milletin mensuplarıyız.
Yanlışa yanlış, doğruya da doğru deriz.
Lafımızı hiç kimseden, hiçbir güç odağından çekmeyiz.
Suudi Arabistan yönetimi;
İslam dünyasına kan ve fitne ekerek, terör örgütlerine mali yardım yaparak, emperyalistlere kucak açarak İslam dünyasını bölüp parçalama işine sanki memur edilmiş gibidir.
Vahşi bir katliamla İslam’ı karalamaya çalışanlara koz vermiştir.
ABD'YE KAŞIKÇI ÜZERİNDEN SERT ELEŞTİRİ
ABD ise Kaşıkçı cinayetiyle ilgili başından beri Veliaht Prensi koruma yoluna gitmiş, Suudi Arabistan ile işbirliğini korumak istemiştir.
Cemal Kaşıkçı'nın öldürülme emrini Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman'ın verdiği söylense de bu durum ABD Başkanı Trump tarafından görmezden gelinmiştir.
Trump, Kaşıkçıya ait ses kayıtlarını dinlemek istemediğini söylemiş ve kesin rapor sonuçlarını Salı günü, yani bugün açıklayacağını ifade etmiştir.
ABD’nin Kaşıkçı cinayetinin azmettiricilerini muhafazası gayet normaldir.
ABD, bölgemizde kaos istemektedir.
İslam ülkelerinde çatışma arzulamaktadır.
Yanı başımızda terör devleti kurmayı amaçlamaktadır.
Bu nedenle Suudi Arabistan’a ihtiyacı vardır, Yemen’deki operasyonların sürmesi çıkarınadır, İran’ın çevrelenmesi stratejik hedefidir ve her ne pahasına olursa olsun cinayetin asıl azmettiricilerini saklamakta ısrarlıdır.
Artık Suudi Arabistan Yönetimi şapkasını önüne koyup düşünmek zorundadır.
İslam dünyasına huzur gelecekse bu gaye emperyalistlerden nifak ithaliyle gerçekleşmeyecektir.
Türkiye’nin kendileri ve işbirlikçileri için kanlı oyunların sahneleneceği bir ülke olmadığı gerçeğini de hiç kimse aklından çıkarmamalıdır.
Ülkemizi dibi görünmeyen bir uçuruma sürüklemek isteyenler er ya da geç kazdıkları kuyuya kendileri düşecekler, elbette hem halklarına hem de Yüce Allah’a kesinlikle hesap vereceklerdir.