Son dönemlerde Avrupa’dan gelen haberler Ukrayna-Rusya savaşına odaklansa da kıta genelinde enerji krizi ve bunun sanayi üretimine yansımaları yakından takip ediliyor.
AB ülkelerinin sanayide küresel ölçekte rekabetçi konumunu sürdürebilmesi için kesintisiz, rekabetçi koşullarla ve uzun vadeli enerji temini meselesi sürecin taşıyıcı kolonunu oluşturuyor. Ancak kıta Avrupa’sının 2. Dünya Savaşı sonrasında kurduğu ‘bolluğa ve refaha dayalı’ bütünsel bir kalkınma planı önümüzdeki süreçte ciddi sekteye uğrayacağa benziyor. Üstelik bu kez ABD kıta Avrupa’sını desteklemek için arkasında değil, sanayi üretiminde rakip olarak tam da karşısında.
Ukrayna savaşı sonrası baş gösteren enerji krizi, bunun Avrupa sanayisi için enerji maliyetlerini hızla yükseltmesi, enerji fiyatlarında belirsizliklere yol açması ve birçok ülkede nükleerden çıkış kararı alınması gibi gerekçeler konuyla ilgili yapılan değerlendirmelerin ortak noktasını oluşturuyor. Ancak mesele sadece belli birkaç öge üzerinden geçilemeyecek kadar karmaşık…
Ayrıca başta ABD-AB rekabeti olmak üzere yaşanması muhtemel gelişmeler, jeopolitik kırılganlıklar, küresel ekonominin gidişatı ve tüm bu unsurların Türkiye’yi nasıl etkileyeceği oldukça kritik.
Sanayi üretiminde rekor düşüş yaşanıyor. Ukrayna savaşı sonrasında karşı karşıya kalınan enerji krizi nedeniyle AB’nin enerji talebini düşürme, arzını çeşitlendirme ve fosil yakıtlar dışında özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım gibi adımlar üzerinde durduğunu belirtiyorum. AB’nin enerji talebinde en fazla düşüşün sanayi tarafında yaşandığı bilgisini paylaşıyorum. Enerji yoğun üretim gerçekleştiren ve Kovid-19 sonrasında toparlanma aşamasında bulunan kimya, otomotiv, çelik ve çimento gibi sektörlerin AB’deki üretimlerinin son bir yıl içinde ciddi şekilde düştüğünü söylüyorum.
Zincirleme bir negatif etki oluşturuyor. Kimya endüstrisi, metal üretimi ve işlenmesi, petrokimya, cam, seramik, kağıt ve karton üretimi gibi enerji yoğun sektörlerin ara mal üreticisi olarak ekonominin temel taşlarından birini oluşturduğunu kaydediyorum. Haliyle bu sektörlerde yaşanan değişimler sanayinin temelini zayıflatıyor. Bu döngü işletmelerin kapatılması, artan işsizlik oranları ve yükselen enflasyon gibi olumsuz sonuçlar doğuruyor.
Eldeki veriler AB’nin lokomotifi Almanya için işlerin pek de parlak olmadığını gösteriyor. Artan enerji maliyetleri nedeniyle ülkede enerji yoğun üretim yapan sektörlerde yüzde 10’un üzerinden bir küçülme yaşandığını söylüyorum. Ülkede gayrisafi yurtiçi hasılada 2023 ikinci çeyrekte bir önceki çeyreğe kıyasla sıfır büyüme görüldü. Enerji maliyetlerinin artmasından kaynaklanan bu küçülmeleri Alman ekonomisi için ‘çok ciddi alarm zilleri’ olarak yorumluyorum.
Sonuç olarak, yüksek enerji maliyetleri Avrupa'da karlılık ve rekabet gücü üzerinde büyük bir yük oluşturdu. Yeşil enerji dönüşümünün bu belirsizlikleri kısa veya orta vadede gidermekte yetersiz kalması da muhtemel. Enerji tüketimini düşürerek yaraya pansuman yapmak isteyen AB arka tarafta kronikleşen yapısal sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyor.
Türkiye'nin bu noktada doğru adımları atarak enerji alanında istikrarlı bir politika izlemesi, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak rekabetçi bir konuma gelmesini sağlayabilir. Ankara, enerji dönüşümünü istihdam yaratma ve ekonomik büyüme ile dengeleyerek ilerlemeli. Bu, Türkiye'nin enerji fiyat güvenliğini sağlamada başarılı bir strateji izlemesine imkan verebilir ve uzun vadede rekabetçi bir sanayi üretimi için büyük bir avantaj olabilir.
KAYNAK: TRT HABER