Jeopolitik, jeostratejik ve başka açılardan da yaşamsal bir öneme sahip. Çünkü Türkiye'nin nefes aldığı ve açık denizlere açılabileceği alandır aslında." ifadelerini kullandı.
Girne Üniversitesi Denizcilik Merkezince (GÜDENMER) üniversitede "Doğu Akdeniz Enerji Politikaları ve Kıbrıs Sorununa Yansımaları" başlıklı seminer düzenlendi.
Özersay, seminerde yaptığı konuşmada, Doğu Akdeniz bölgesi ve Kıbrıslı Türklerin geleceğini, sadece Kıbrıs meselesi veya bunun çözümü için yürütülen müzakere süreci üzerinden okumaktan vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.
Doğu Akdeniz'deki meselenin sadece bir kaynak paylaşım meselesi olmadığına dikkati çeken Özersay, bölgede esasında jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik bir mücadele olduğunu belirtti.
Yunanistan'ın sahip olduğu adalara deniz yetki alanı verme çabasına girdiğini ve kendi dış sınırını adaların dışından çizmeye kalkışmasıyla bir deniz yetki alanı sorunu yarattığını ifade eden Özersay, şöyle devam etti:
"Bu açıdan bakıldığında Doğu Akdeniz, Türkiye açısından yaşamsal bir öneme sahip. Jeopolitik, jeostratejik ve başka açılardan da yaşamsal bir öneme sahip. Çünkü Türkiye'nin nefes aldığı ve açık denizlere açılabileceği alandır aslında. Burada özellikle KKTC'nin varlığı, düşündüğümüzde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Doğu Akdeniz'in Türkiye açısından nefes alma kapısı veya alanı olarak görülmesi gerekir."
Özersay, Doğu Akdeniz bölgesinin Kıbrıslı Türkler açısından çok önemli olduğunu ve onlara Kıbrıs meselesinin çözümünden önce de bölgesel bir aktör olma imkanı tanıdığını anlattı.
"Kıbrıs Türkü'nün de muhatap alınması gereken bir aktör olması son derece önemlidir"
Bakan Özersay, "Bu bölgede (Doğu Akdeniz), Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğunu herkes kabul etmektedir. Dolayısıyla Kıbrıslı Türklerle de bir eşikte konuşulması, görüşülmesi ve Kıbrıs Türkü'nün de muhatap alınması gereken bir aktör olması son derece önemlidir. Bu açıdan bakıldığında Doğu Akdeniz bir o kadar daha önem arz eden bir konuma gelmektedir." diye konuştu.
Türkiye ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'deki politikaları açısından 2011 yılının bir kırılma noktası olduğunu vurgulayan Özersay, bu tarihten itibaren gerçek bir politika değişikliğine gidildiğine işaret etti.
Özersay, Türk tarafının Doğu Akdeniz'de 2011'e kadar sadece protesto eden taraf, Rumların ise 2011'e gelinceye kadar 10 yıl boyunca bölgedeki diğer devletlerle anlaşma yapan, lisans veren, sahaya inen ve bölgeyi düzenleyen bir pozisyonda olduğunu söyledi.
"Anlaşma, 'Bundan sonra ben de çözümü bekleyecek değilim.' mesajı verdi"
Türkiye ile KKTC arasında 2011'de Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması imzalandığını anımsatan Özersay, şunları söyledi:
"Bu anlaşma içerik itibarıyla çok büyük bir devrim yaratmıyordu ama bu anlaşma ilk kez Türkiye ve KKTC'nin, 'Bundan sonra ben de çözümü bekleyecek değilim.' mesajını vermesine neden oldu. Bu anlaşmanın ertesinde KKTC Bakanlar Kurulunun blokları belirlemiş olması, lisans vermesi ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile sözleşme yapması, 2011'de başlayan bir paradigma değişikliğiyle oldu."
Özersay, Türk tarafının bu paradigma değişikliğini yapmamış olması halinde hala protesto mektupları yazıyor olacağını belirterek, sahada yakalanan denge ile kendilerini daha fazla güvende hissettiklerini söyledi.
"Türk tarafının Doğu Akdeniz'e gemileri yollaması çatışma riskini arttırdı." tespitini doğru bulmadığına vurgu yapan Özersay, aksine sahada kurulan denge ile çatışma riskinin azaldığını dile getirdi.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanı sınırlandırma mutabakatına da değinen Özersay, Doğu Akdeniz havzasının doğusu konusunda Türkiye ve KKTC'nin gerekeni yaptığını, Libya ile yapılan anlaşmanın da Doğu Akdeniz havzasının batısını düzenlemeye yönelik kritik öneme sahip bir adım olduğunu kaydetti.
Özersay, Doğu Akdeniz'de bölgesel iş birliğinin önündeki engellerin kaldırılarak pragmatik ve kurumsallaşmış ilişkilerin geliştirilmesini savundu. Bakan Özersay, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi Doğu Akdeniz konusunda da uluslararası aktörlerin katılacağı bir konferans düzenlenebileceği ve iş birliğini sağlamaya yönelik komiteler kurulabileceğinin altını çizdi.
Seminere katılan GÜDENMER Başkanı Enver Yetkili, Girne Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İlkay Salihoğlu ve Uluslararası Politik Ekonomi Kulübü (IPE CLUB) Kurucusu Arash Sharghi de birer açılış konuşması yaptı.