MHP'li Mevlüt Karakaya'dan 6'lı Masayı Zora Sokacak Açıklama Geldi

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Mevlüt Karakaya, bütçe hakkının layıkıveçhile yerine getirilmesinin temel şartının parlamentolardaki temsilde adalet ilkesinin sağlanmasına bağlı olduğunu belirterek, Parlamenter Sisteme geri dönmek isteyen 6'lı muhalif ittifakta yer alan siyasi partilerin tezlerini çürüten manidar tespitlerde bulundu.

Hala Cumhurbaşkanı adayını belirleyemeyen ve Parlamenter Sisteme geri dönüş dışında anlaştıkları bir proje olmayan 6'lı muhalif ittifakta yer alan siyasi partiler, bütçe görüşmelerinde Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine yönelik eleştirilerini sürdürdüler. Muhalefetin eleştirilerine cevap veren MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, Parlamenter Sisteme göre yapılan 2002 seçimleri ile yeni sisteme göre yapılan 2018 seçimlerini temsilde adalet noktasında kıyaslayarak, muhalefetin tezlerini çürüttü. 2002 seçimlerinde sadece iki siyasi parti TBMM'ye girebilmiş ve seçmenlerin sadece yüzde 53'ü Meclis'te temsil edilebilmişti. 2018 seçimlerinde ise 5 siyasi parti TBMM'ye girebilmiş ve seçmenlerin yüzde 95'i Meclis'te temsil ediliyordu. Hatta partiler arasındaki Milletvekili geçişleriyle, birçok küçük siyasi partiler de Meclis'te temsil edilince, temsil oranı yüzde 100'e yaklaşmıştı.

MHP'Lİ KARAKAYA MUHALEFETİN TEZLERİNİ ÇÜRÜTTÜ

Parlamenter Sisteme geri dönmek isteyen 6'lı muhalif ittifakta yer alan siyasi partilerin tezlerini çürüten MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, ''Temsilî demokrasilerde bütçe hakkının layıkıveçhile yerine getirilmesinin temel şartı, parlamentolardaki temsilde adalet ilkesinin sağlanmasına da bağlıdır. Biz, yetmiş yılda uyguladığımız parlamenter sistemde bunu yapamadık, ne temsilde adaleti sağlayabildik ne de yönetimde istikrarı. En basit şekliyle, 2002 yılı seçimlerini hatırlayalım, Meclise giren 2 partinin oylarının toplamı yüzde 53'tü yani oy veren seçmenin neredeyse yarısına yakınının iradesi Meclise yansımamıştı. Ancak temsilde adaletin sağlanamadığı bir Parlamentoda bütçe hakkı değerlendirmelerini de bu açıdan sizlere bırakıyorum. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bütçe hakkının amacına uygun ve etkili bir biçimde kullanılmasına imkân sağlamıştır. Bugün Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine göre oluşan bu yüce Parlamento, tarihin en yüksek düzeyde temsiline sahip ve bu oran neredeyse yüzde 100'lere yaklaşmıştır. Bu açıdan da değerlendirmeleri size bırakıyorum.'' dedi.

 

KARAKAYA'DAN 6'LI MASADAKİ SİYASİ PARTİLERE MANİDAR BİR SORU

 

Parlamenter Sisteme geri dönmek isteyen 6'lı muhalif ittifakta yer alan siyasi partilere manidar bir soru soran MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, ''Tam bu noktada, 'Parlamentonun içinden çıkan ve pratiği Parlamento çoğunluğuna dayalı bir hükûmete karşı bütçe hakkı kullanımı nasıl tecelli eder?' bunu düşünmek lazım. Bugün, hararetle 'Parlamenter Sistem' diyenlere sormak lazım: Parlamenter sistem tarihinde kaç bütçe yüzde 50'nin üzerinde bir temsil çoğunluğuyla kabul edilmiştir? Kaldı ki hükûmeti de doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı üzerinden seçen halktır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bu ruha uygun bir denge mekanizmasını oluşturmuştur. Temsilde adaletin sağlanamadığı, kendi içlerinden çoğunluk sayısıyla hükûmet kuran, daha sonra kurduğu hükûmetin emrine giren, Parlamento kimliğini dahi iktidar partisi-muhalefet partisi biçiminde yürütme bazlı belirleyen, işlev ve faaliyetlerini de buna göre yapma mecburiyetinde hisseden, velhasıl yürütme ve yasama erklerinin birlikteliği yapısından etkin bir bütçe hakkı kullanımı çıkmaz. Bu nedenle diyoruz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi cumhuriyetin ve halkın sistemidir.'' dedi.

 

MHP'Lİ MEVLÜT KARAKAYA'NIN BÜTÇE KONUŞMASININ TAMAMI

 

Kamu bütçeleri toplumun tüm kesimlerini doğrudan ilgilendirir. Bu bütçelere ilgi de yakındır, bunun birçok sebebi var. Bütçe, toplumların vermiş olduğu demokrasi mücadelesinin tarihidir. Bütçe, yöneten ve yönetilen arasındaki uzlaşmanın metnidir. Bu nedenle, bütçelerin bir ruhu vardır. Yasalaşma şekli ve demokrasiyi sembolize etme boyutu bütçe hakkıyla bir ruh bulur. Hedefler, kurumlar ve amaçlarla bir harmoni oluşturma ve uygulanması boyutu da maliye, ekonomi politikasıyla ruh bulur. Bütçe ruhunu oluşturan bu boyutlar toplumları yakından ilgilendirir çünkü kamu bütçeleri aynı zamanda kamunun uygulayacağı politikaların uygulama aracıdır. Merkezî yönetim bütçesini görüşüyoruz, malumunuz, bunun dışında da kamu bütçeleri var. Genellikle tartışma ve eleştirme konusu bu alanda bütçe hakkı üzerinde yoğunlaşır. Onu önemli kılan esasen taşıdığı sembolik anlamdır. Bütçe hakkı, millet egemenliği ve demokrasiyi sembolize eder.

 

2015 yılında Magna Carta'nın Kral John tarafından imzalanmasıyla başlayan demokrasi hareketinde ilk bütçe fikri yer alır ki bu fikir bütçe hakkıdır. Bütçe hakkının ortaya çıkışı demokratik olmayan rejimlere karşı olmuştur. Bugünün demokratik rejimlerinde erkler ayrılığı durumu farklılaştırmıştır, millet egemenliğini temsilî olarak seçimle oluşan parlamentolara bırakmıştır; bunun kaynağı millet egemenliğidir. Bu hak temsilî demokrasilerde millet adına millet egemenliğinin tecelligâhı olan parlamentolarca kullanılır. Bütçe hakkına yönelik her müdahale veya kısıtlama aynı zamanda, bir demokrasi sorunu olarak görülür. Bunlara elbette itirazımız yoktur, buna kimse de itiraz etmez, etmemelidir. Bununla birlikte, mutlak monarşi karşısında mücadele sonucu elde edilen bu hakkın, seçilmiş iktidarların maliye politikası oluşturma ve uygulama hak ve yetkisini olumsuz etkilememesi gerektiği, aksi takdirde, "temsili demokrasi krizi" şeklinde tanımlanan yüzyılın siyasal krizinin daha da derinleşeceği, hükûmetlerin etkin olarak iktisat ve maliye politikası uygulamasının daha da zorlaşacağı bugünkü akademik çevrelerin de üzerinde ağırlıkla durduğu konulardandır. Bu sebeple, bütçe hakkı ile maliye politikası hakkı arasında optimum bir dengeye ihtiyaç vardır. Parlamento tarafından belirlenen sınırlar dâhilinde, bütçe kompozisyonu içinde değişiklik yapma yetkisinin tanınması da genelde iktisat, özelde ise maliye politikası uygulama hakkının bir gereği olarak görülmektedir ancak bunun anayasal ve yasal çerçevesi iyi belirlenmelidir. Yani "Bütçe bir bütündür." kabulüyle bitmez, esasen her bir aşama kendi sınırları içerisinde bir bütçe hakkı doğurur. Bütçeyi hazırlama, teklif etme ve uygulama hakkı, yürütmenindir; teklif edilen bütçeyi değiştirerek veya olduğu gibi millet adına onaylama ve uygulama sonuçlarını denetleme hakkı, parlamentonundur. Sayıştay raporları, kesin hesap kanunu teklifi parlamentonun denetim hakkı kullanımıyla alakalıdır. Bu konuda, TBMM'de bir denetim komisyonu kurulması talep ve isteklerinin, Plan ve Bütçe Komisyonunun iş yoğunluğu açısından değil, bütçe hakkı açısından gerekli olduğu görüşündeyiz. Milletin sandıkta doğrudan denetimi de elbette işin başka bir yönü. Temsilî demokrasilerde bütçe hakkının layıkıveçhile yerine getirilmesinin temel şartı, parlamentolardaki temsilde adalet ilkesinin sağlanmasına da bağlıdır. Biz, yetmiş yılda uyguladığımız parlamenter sistemde bunu yapamadık, ne temsilde adaleti sağlayabildik ne de yönetimde istikrarı. En basit şekliyle, 2002 yılı seçimlerini hatırlayalım, Meclise giren 2 partinin oylarının toplamı yüzde 53'tü yani oy veren seçmenin neredeyse yarısına yakınının iradesi Meclise yansımamıştı. Ancak temsilde adaletin sağlanamadığı bir Parlamentoda bütçe hakkı değerlendirmelerini de bu açıdan sizlere bırakıyorum.

 

Türkiye, 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimiyle fiilen ve resmen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmiştir. Bu bağlamda, şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bütçe hakkının amacına uygun ve etkili bir biçimde kullanılmasına imkân sağlamıştır. Bugün Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine göre oluşan bu yüce Parlamento, tarihin en yüksek düzeyde temsiline sahip ve bu oran neredeyse yüzde 100'lere yaklaşmıştır. Bu açıdan da değerlendirmeleri size bırakıyorum.

 

Tam bu noktada bir düşünme konusu da belki de şudur: Parlamentonun içinden çıkan ve pratiği Parlamento çoğunluğuna dayalı bir hükûmete karşı bütçe hakkı kullanımı nasıl tecelli eder, bunu da düşünmek lazım. Bugün, hararetle "parlamenter sistem" diyenlere sormak lazım: Parlamenter sistem tarihinde kaç bütçe yüzde 50'nin üzerinde bir temsil çoğunluğuyla kabul edilmiştir? Kaldı ki hükûmeti de doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı üzerinden seçen halktır.

 

Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: Ülkemizde 5018 sayılı Yasa'yla özellikle bütçenin hazırlanması sürecindeki şeffaflaşma ve yine bu konulardaki denetim mekanizması gerçekten bütçe çalışmalarında bütçe hakkının kullanılmasına ciddi katkı sağlamıştır. Bununla birlikte, şunu da ifade etmem gerekiyor ki: Bu yasanın denetim konusunu da eleştiren bir kişi olarak yani Kara Avrupası hukuk sistemine, Anglosakson hukuk sisteminin denetim yapısını getirmesi bir eleştiri konumuzdu çünkü bunun temelinde yöneticiye bağlı iç denetçi, paraya dayalı dış denetim konusu kabul edeceğimiz bir şey değildi ama bununla birlikte uygulamanın Sayıştay tarafından yakından izlenmesi ve Sayıştayın bu alandaki etkinliğinin devam etmesi, eleştirdiğimiz sorunların ortaya çıkmasını önlemiştir. Bu hususta, son sözüm şudur: Bütçe ruhu, millet adına Parlamentonun bütçe hakkı ile yine, millet adına yürütmenin maliye politikası hakkından müteşekkildir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bu ruha uygun bir denge mekanizmasını oluşturmuştur. Temsilde adaletin sağlanamadığı, kendi içlerinden çoğunluk sayısıyla hükûmet kuran, daha sonra kurduğu hükûmetin emrine giren, Parlamento kimliğini dahi iktidar partisi-muhalefet partisi biçiminde yürütme bazlı belirleyen, işlev ve faaliyetlerini de buna göre yapma mecburiyetinde hisseden, velhasıl yürütme ve yasama erklerinin birlikteliği yapısından etkin bir bütçe hakkı kullanımı çıkmaz. Bu nedenle diyoruz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi cumhuriyetin ve halkın sistemidir.

 

Tabii, parti grubumun bana verdiği görev içerisinde Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı TÜİK, BDDK, SPK ve SEDDK'yle alakalı bütçeler de var. Ben bu konuda şunu hemen belirtmek istiyorum: SPK, BDDK ve SEDDK düzenleyici ve denetleyici nitelikli, TÜİK ise araştırma nitelikli bir kurumumuz. Sağlıklı bir ekonomik ve sosyal yapının oluşması, işleyişi için bu 4 kurumun görünmez el nitelikli işlevleri hayati derecede önemlidir.

 

SEDDK, tarihî geçmişi yeni olmayan ancak düzenleme ve denetleme kurumu olarak 2020 yılında faaliyete başlayan bir kurumumuz. Daha önceki bütçe konuşmalarında da özellikle sigorta ve emeklilik fonlarıyla ilgili alanın boş olduğunu buradan ifade etmiştik. Bu anlamda böyle bir düzenlemenin yapılması, böyle bir düzenleme ve denetleme kurumunun hayata geçirilmiş olması gerçekten önemli, bunun için teşekkür ediyorum.

 

Bu kurumlarımızın hepsi ekonomideki kaynakların adaletli ve hakkaniyetli bir biçimde dağılımını sağlayacak ya da adaletsizlikleri ve hakkaniyetsizlikleri önleyecek bir piyasa ve ekonomik ortamın sağlanması gibi çok önemli ve vebali yüksek görevlere sahiptir. Bir ekonomide üzerinde en fazla tartışılan, hakkaniyetli paylaşımın kurumsal yapı taşlarıdır. Biz MHP olarak topluma sunduğumuz üreten ekonomi programının temel unsurlarından birini de hakkaniyetli paylaşım olarak belirlemiştik. Bu, gayrisafi yurt içi hasılanın daha oluşumu safhasında muhtemel olabilecek her türlü haksızlığı, yolsuzluğu, adaletsizliği ve kayırmacılığı veya manipülasyonları önleyerek hakkaniyetli bir paylaşım ortamının sağlanmasını ifade eder.

 

Bu üzerinde konuştuğumuz ve ülke olarak belki de bugüne kadar yeteri kadar başarılı olamadığımız alan, bu hakça rekabetin ve buna dayalı hakkaniyetli paylaşımın gerçekleştirilememiş olmasıdır. Bu nedenle MHP olarak bu kurumlarımızın işlevlerini çok önemsiyoruz ve başarılı olmalarını istiyoruz. Türkiye olarak banka temelli bir finansal sisteme sahibiz; yatırım ve emeklilik gibi fonlar üzerinden hareket eden yapılar ise piyasa temellidir. Türkiye finansal piyasaları bu konularda çok yeterli değildir; bu nedenle de bu kurumlarımız son derece önemlidir. Türkiye'de ekonomik faaliyetlerin önemli bir kısmının finansmanı bankalardan sağlanmakta. Bankacılık konusunda Türkiye önemli ilerlemeler kaydetti. Özellikle 2001 yılında 57'nci Hükûmet döneminde mali piyasalarla ilgili, bankacılıkla ilgili yapılan düzenlemelerin gerçekten daha sonraki dönemlerde, finansal krizlerde ciddi bir kalkan oluşturduğu hepimizin malumu. Şunu da ifade etmek gerekir ki: Sigorta sektörüyle ilgili eksiklik -biraz önce de ifade ettim- tamamlandı ve çok önemli bir işlevi yerine getirmesini elbette bekliyoruz.

 

TÜİK çok önemli bir resmî veri sağlayıcısı. Bu veriler aşağı yukarı ekonominin bütününü hayatın genelinde kapsar. TÜİK tarafından sağlanan veri ve bilgilerin doğru, güvenilir ve zamanlı olması alınacak kararların isabeti açısından son derece önemli elbette. TÜİK, verinin toplanmasından işlenmesine, işlenmesinden dağıtımına, raporlanmasına kadar olan çerçevede belli kuralları takip eden, etmek zorunda olan bir kurum, uluslararası standartlara göre hareket eden bir kurum; bizim izlenimlerimiz bu yönde oldu çünkü TÜİK tarafından yayınlanan tüm veri ve istatistikler doğrulanabilir niteliktedir. Bu konuda belki de en önemli düzenleme TÜİK'in kurumsal statüsünde 2021 yılında yapılan düzenlemedir; genel bütçe kuruluşu iken özel bütçe kuruluşu olması, Bakanlığın bağlı kuruluşu iken TÜİK'in bir ilgili kuruluş hâline getirilmesi bu anlamda son derece önemli.

 

Tabii, burada en önemli hususlardan biri, bilgilerin denetlenebilir olmasıdır. Türkiye'de maalesef bu konularda bir denetim kamu kurumlarının dışında söz konusu değildir. Örneğin, son dönemlerdeki araştırma şirketleri ve bunların yayınladıkları anketlerin, bunların sonuçlarının denetlenebilir olmadığını, denetlenemeyen bilginin doğrulanabilir olmadığını, doğrulanamayan bilginin de güvenilir olmadığını bir kez daha tekrar ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri