MHP'nin 55. kuruluş yıl dönümü nedeniyle Ankara Ato Congresium'da düzenlenen programda konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından 9 Şubat 1969 yılında Adana'da kurulan MHP'nin Türk siyasetine yön vermesi ve Türkiye'nin hedefi konusunda dikkat çeken mesajlar verdi.
MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ'DEN MHP'NİN 55. KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNDE ÖNEMLİ MESAJLAR
Hepinizi en kalbi duygularımla birlikte hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Yurt içinden ve yurt dışından bugünkü heyecanımıza bir vasıtayla ortak olan tüm vatandaşlarımızı, Aklımızın ve anılarımızın kaldığı gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan, sadece kulağını değil kalbini de bize çevirmiş olan bütün kardeşlerimizi selamların en güzeliyle selamlıyorum.
Üsküp’ten Mogadişu’ya, Gazze’den Gazne’ye, Trablus’tan Sana’ya, Bakü’den Bişkek’e, Kerkük’ten Kırım’a, Kaşgar’dan Karabağ’a, Halep’ten Gümülcine’ye, Kıbrıs’tan Kudüs’e, Semerkant’tan Saraybosna’ya, hülasa Türk ve İslam değerlerinin yaşatıldığı her yere selamlarımı gönderiyorum.
Bugün, siyasi ve fikri mücadele tarihimizin bergüzarı mahiyetinde kutlu bir gündür.
Bugün, maşeri vicdanda mütemayiz bir hareketin, müessir bir doğumun, müstesna bir doğruluşun markası ve medarı iftiharı Milliyetçi Hareket Partisi’nin 55’inci kuruluş yıldönümüdür.
Hayırlı olsun inşallah, uğurlu olsun inşallah, nice başarılara, nice yüzyıllara yıllara vesile olsun inşallah.
Bahtiyarız, çünkü 55 yıllık bir tarih birikiminin itibarıyla siyasi olgunluk çağımıza vasıl olduk.
Kıvanç doluyuz, çünkü Türk kültür ve medeniyetinin tahmil ettiği yüksek misyona, Türk milletinin tevdi ve terviç ettiği zamanlar üstü mirasa her zaman bağlı ve sadık kaldık.
İlk günkü azim ve kararlılıkla, bitmeyen gurur ve onurla 55 yıllık maziyi müteyakkız bir hissiyatla kucaklayıp ezelden ebede coşkun nehirler misali akıyoruz.
Tıpkı bir dağ doruğuna tırmanır gibi kilitli kapıları açıyor, önümüze çekilen perdeleri aralıyoruz.
Sabrettik, sebat ettik, çıktığımız seferde desteği milletten, zaferi Allah’tan diledik.
Türklük gurur ve şuuruyla, İslam ahlak ve faziletiyle, her yılı bir asra bedel 55 senede ilkelerimizden, vatan ve millet sevgimizden asla ödün vermedik.
Fırtınalar çıktı karşımıza, velakin duruşumuzu bozmadık.
Tuzaklar kuruldu önümüze, velhasıl çizgimizden sapmadık.
Meşale meşale tutuştuk, mücadele mücadele tutunduk, zindan zindan tutulduk.
Kimi zaman darağaçlarına çıkarıp urgan doladılar boynumuza.
Kimi zaman toprağa düşürdüler boylu boyunca.
Kimi zaman pusu kurdular karanlık köşe başlarında.
Kimi zaman fitne saçtılar boydan boya.
Çok şükür yine baş eğmedik, yine diz çökmedik, yine geri dönmedik yolumuzdan.
Canımıza kast etseler de can bağladık ülkemize, kan bağışladık ülkülerimize, ömür bahşettik milletimize.
9 Şubat 1969’un Adana’sından tam 55 yıl sonra bu kez de başkent Ankara’da buluştuk.
Bu toplantı vesilesi ile siyasi tarihimizin herhangi bir döneminde, üç hilali taşımış, hareketimizin yükselmesine omuz vermiş aziz dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.
Elleri öpülesi ecdadımız başta olmak üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten Mareşal Fevzi Çakmak’a, Osman Bölükbaşı’ndan Kurucu Genel Başkanımız Alparslan Türkeş Bey’e kadar varoluş kaynaklarımıza, bizi biz yapan yüksek şahsiyetlere Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz diliyorum.
Allah hepsinden razı olsun diyorum.
Aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.
Vatan ve millet uğruna bedenlerini siper eden, candan geçen, yardan geçen, serden geçen, bir hilal uğruna hayatlarından geçip manevi muhafız ve kılavuzumuz olan kahraman şehitlerimizi hürmetle, rahmetle, minnetle anıyorum.
Davamız için bedel ödemiş Taş Medreseli gazilerimize sağlıklı ve uzun ömürler temenni ediyorum.
Niyaz ederim ki, Cenab-ı Allah hepinizin, her dava ve yol arkadaşımın afiyetini, keyfiyetini, muvaffakiyetini ihsan ve müzdad buyursun.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin kuruluşunun 55’inci yıldönümü münasebetiyle düzenlediğimiz bugünkü anma ve kutlama törenine hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, her biriniz şerefler verdiniz diyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisi 55 yıldır, milli ve manevi değerlerin tamamını esas alarak siyasal ve toplumsal merkezin temsilcisi olmuştur.
Demokratik siyasi kültürü, uzlaşma ve sorumluluk ahlakını önde tutan bir siyaset ve yönetim anlayışının da yerleşmesinde öncü rol oynamıştır.
Milliyetçilik anlayışımız zamanlar üstü bir muhtevaya sahip olmasının yanı sıra çağın ruhunu da kavramaktadır.
Aynı zamanda tarihimizin, kültürümüzün, geleneklerimizin, demokrasi mirasımızın ve inanç dünyamızın mecmudur.
Türk milliyetçiliğinin kaynağı Türk tarih ve kültürü, onun da sahibi Türk milletidir.
“Yaşa ve yaşat” anlayışı milliyetçiliğimizin manevi temeli, millete mensubiyet bilincini güçlendirip genişletmek de gelenekten geleceğe vazgeçilmez gayemizdir.
Tam bağımsız ve Lider Ülke Türkiye’nin tarih sahnesinde yerini alması için üzerimize ne düşüyorsa yapmanın azmindeyiz.
Bu kapsamda 2053’te “Lider Ülke ve Süper Güç” Türkiye’nin inşasını uzun vadeli stratejik hedef olarak görüyoruz.
Gelişerek ve güçlenerek 100’üncü yılına ulaşan Cumhuriyet’in yeni yüzyılına Türk ve Türkiye Yüzyılı damgasının vurulması için tüm inanç ve imkanlarımızla çalışıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kazanımlarıyla organize edilen devlet ve toplum düzeninin bütün kural ve kurumlarıyla tesis edilmesinin hitamında Türkiye’nin küresel güç mertebesine hızla çıkacağı düşüncesindeyiz.
Milliyetçi Hareket Partisi, “devlet ebed müddet, millet ebed müddet” felsefesinin, tarihin derinlerinden duyulan Kızılelma çağrısının, Turan ülküsünün ve İ’la-yı Kelimetullah davasının teslim alınamaz siyasi burcudur.
Barış ve huzur beklentileri ile girilen 21’inci yüzyılın ana meselesi adalet, huzur ve adil paylaşım arayışıdır.
Gazze’de katledilen bebekler, çocuklar, kadınlar, hülasa masum insanlar uluslararası toplumun acıklı ve aciz halini gözler önüne sermiştir.
Küresel adalet yerlerde sürünmekte, mazlumların feryatları her coğrafyadan duyulmaktadır.
Hazırladığımız İnsanlığın Huzur Projesi’yle aslında huzurun tıpkı hürriyet gibi bir insan hakkı olduğu belgelenmiştir.
Hedefimiz, hem toplumsal huzurumuza hem de insanlık huzuruna hizmet edecek bir bakış açısını samimiyetle göstermek ve paylaşmaktır.
Dünyanın çok kutuplu yeni denkleminde, Türk jeopolitiğini merkezine koyan, bölgesel ve küresel dinamikleri, kayganlaşan güç dengelerini analiz sürecine dahil eden “Türk Kuşağı: Türkiye’nin Büyük Stratejisi” çalışmamızla uzun yıllardır savunduğumuz düşüncelerimizi güncelleyip vizyon haline getirdik.
Nitekim Türk dünyası ekseninde yeşeren ümitlerin her alana yayılarak kutlu bir dilek gibi milli vicdanda mahfuz tutulan Türk Birliği’nin bu yüzyıl içinde mutlaka gerçekleşeceğini öngörüyoruz.
Devir artık Türk Devri’dir.
Tarih, kültür ve ortak değerler etrafında tezahür eden Türk Kuşağı ve Türk Devri; adaletin, barışın, huzurun, güvenliğin, refahın, istikrarın yakın gelecekteki cazibe merkezi ve sivrilen adresidir.
Belini doğrultan tarih, düştüğü yerden ayaklanan coğrafya, çelik ve çevik bir mahiyeti olan kardeşlik hissiyatı Türk milletine büyük imkanlar ve eşsiz fırsatlar sunmaktadır.
Siyasette önceliğimiz; istikrarlı, iddialı, sosyal ve ekonomik sorunları temelinden çözmüş bir Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde oyun kurucu vasfıyla dünyanın barış, huzur ve refahına azami ölçüde destek olması, katkı vermesidir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temin ettiği yönetim istikrarının ivmesiyle; yeni yüzyılın Lider Ülke Türkiye Yüzyılı olması konusunda tükenmeyen bir enerjiyle faaliyetlerimizi yoğunlaştıracağız.
55 yıldır söylediğimiz şudur: “Güçlü MHP Güçlü Türkiye” demektir.
Gelen Türk asrıdır, geleceğin gücü Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Geçmişimizden ilham alarak, yaşanmış ızdıraplı dönemleri unutmayarak, tarihimizin parlak sayfalarını geleceğin Türkiye’sine mutlaka taşıyacağız ve hatta aşma iradesi göstereceğiz.
Merhum Hocamız Prof.Dr.Osman Turan’ın ifadesiyle söylersek, tarihini bilmeyen, tarih şuurunu taşımayan milletler, hafıza ve idraklerini kaybetmiş şaşkın kimselere benzer.
Hafıza kaybı demek bir nevi haysiyet kaybı, heyecan kaybı, hedef kaybı demektir.
Bu kayıplar sonucunda bir camianın, bir toplumun, bir milletin ayakta kalması, varlığını biteviye idame ve idare ettirmesi hayatın mücessem gerçekleriyle bağdaşmayan hayaldir.
Hafıza sandığımız 55 yılın anılarıyla doludur, hepsi de fikir ve siyaset namusumuzun emanetindedir.
Nereden geldiğimizi biliyoruz, nasıl geldiğimizi biliyoruz, ne için geldiğimizi biliyoruz.
Türk kültür zenginliğini dünyaya tanıtan ve kalemiyle yeni çığırlar açan usta yazar Merhum Cengiz Aytmatov der ki:
“İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.”
Ne kadar mümkündür bilemem, ama bir şairin dediği gibi, öyle bir kelime söyleyelim ki, dışında ve dışarıda bir başkası kalmasın, kalamasın.
55 yılımızı anlatmak için yalnızca kelimelerin kifayetine değil, aynı şekilde anlatanın da kitapvari kefaletine ihtiyaç vardır ve takdir edersiniz ki bu hiç kolay olmayacaktır.
12’inci yüzyılın büyük Türk milliyetçisi Fahreddin Mübarek Şah, meşhur eseri “Şecere-i Ensab”da; “Türk’ü, sedef içindeki inciye” benzetmişti.
İnci, deniz canlısı istiridyenin oluşturduğu savunma mekanizmasının bir sonucudur.
İnciyi inci yapan, insanla münasebeti, insanın biçtiği mühim değerdir.
Yoksa deniz dibinde kalan inci sadece istiridyeyi bağlayacaktır.
Önemli olan inciyi sedeften ayıklayıp gün yüzüne çıkarmaktır.
Bu da azim ister, akıl ister, emek ister, sabır ister, inanç ister, heves ister, zaman ister.
Bizim 55 yılımızın özü ve özeti bir bakıma böyledir.
Diyebiliriz ki, Milliyetçi Hareket Partisi, Türk siyasetinin ve Türk milletinin inci koleksiyonu, ilerleyiş kolu, istiklal kolcusu, iftihar kutbudur.
Türk’ün ve Türk milletinin kaderi neyse Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in kaderi de birdir ve aynısıdır.
Parti enflasyonun yaşandığı günümüz Türkiye’sinde Milliyetçi Hareket Partisi köklü yapısıyla, kimlik ve kişilik kazanmış tecrübeli siyasetiyle, dünyayı A’dan Z’ye Türkçe kavrayışıyla, hayatı ve hadiseleri fikri kuşatmasıyla milli gönüllerde taht kurmuştur.
Çağın bozucu akımlarına karşı başkalaşmadan direndik.
Değişimi inkar etmedik, fakat gelişmeye kapalı duran kontrolsüz değişim rüzgarlarına karşı da tedbir ve temkini elden bırakmadık.
Ahlak çeşmemizi zehirlemeyi amaçlayan habis, hasis ve hain çevrelerin uykularını kaçırdık, emellerini boşa çıkardık.
Milli birlik ve dayanışma ruhumuzu zayıflatmak, bin yıllık kardeşlik hukukumuzu zaafa düşürmek için oyun içinde oyun kuranlara fırsat vermedik, ortam açmadık, göz açtırmadık.
Halkımız ne diyorsa onu söyledik, onunla kenetlendik.
Hakikat neyi vaaz ediyorsa onunla sözleştik, onunla keskinleştik.
Nerede bir zulüm varsa, hangi coğrafyada haksızlıklar sökün etmişse tarafımızı ve tercihimizi insanlıktan yana belirledik.
İstiklalimizin manzum seslenişini imanıyla kaleme alan, irfanıyla saran Merhum şairimiz Akif’ten ilhamını alarak diyorum ki:
Zulmü alkışlamadık, zalimi hiç sevmedik.
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövmedik.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapmadık.
Hele hak namına haksızlığa ölsek bile tapmadık.
Yumuşak başlı isek kim demiş uysal koyunuz.
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynumuz.
Kanayan bir yara gördük mü yanar ta ciğerimiz.
Onu dindirmek için kamçı yeriz, çifte yeriz.
Adam aldırma da çek git diyemeyiz, aldırırız.
Çiğneriz, çiğneniriz, hakkı tutar kaldırırız.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.
55 yıldır dildeyiz, dilekteyiz, duadayız, kalpteyiz, şehitlik anıtıyız.
55 yıldır Türk milletinin yüzyıla mührünü vurması için mücadele halindeyiz.
Çankaya yokuşunda balam dedik, dilimizden Asya’nın bozkurtlarını hiç düşürmedik.
Nitekim dudaklarda hep aynı türkü, Tanrı ilelebet korusun ve yüceltsin Türk’ü.
Yufka yüreklilerle çetin yolların aşılamayacağını biliyoruz.
Zaman oldu, kalabalıkların ruhuna sinmiş yalnızlığı gördük.
Zaman oldu, yalnızlığın ortasındaki kalabalığı yaşadık.
Bazen sıcakta üşüyüp buzda yandık.
Bazen karanlıktaki aydınlığı keşfedip, bazen ışık diye koştuğumuz zifiri karanlığın pençesine düştük.
Bazen de sessizliğin kulakları yırtan gürültüsünü iliklerimize kadar hissederek, mahkûmiyet ve şehadetle perçinlenmiş, mağduriyet ve masumiyetle pekişmiş, cesaret ve fedakârlıkla ihata edilmiş, millete kara sevdayla tescillenmiş 55 uzun yılın onur ve şerefiyle Türk milliyetçiliğini taçlandırdık.
Dava ve iddia sahibi olmanın sorumlulukları vardır.
Nefis terbiyesi olmadan dava insanı olmak imkansızdır.
Çıkarlarının peşine düşenler, tarlası sırtında gezenler, sağın solun telkiniyle, onun bunun tahrikiyle fitneye bedenlik yapanlar, bununla da kalmayıp kurt ininde çakal besleyenler bizim gibi olmayacakları gibi, mertlik taslayamaz, dava adamlığı postuna oturamaz.
Ülkücü olmak için serdengeçti bir yürek lazımdır.
Ülkücü kalmak için uyanık bir şuur lazımdır.
Ülkücü yaşamak için yüksek bir ülküye bağlanmak, kaynağını Türk-İslam ülküsünde bulan Türk milliyetçiliğine özüyle, sözüyle, ömrüyle sarılmak bir inanç meselesi, bir terbiye mecburiyetidir.
55 yıl içinde dalımızın kırıldığı dönemler oldu; bu suretle zannettiler ki yıkıldık, zannettiler ki çöktük.
Çok şükür kökümüz ve gövdemiz sağlamdı, bir başka baharda filiz filiz açmak için sadece yaprak döktüğümüzü göremediler veya görmek istemediler.
Partimizin yaşı 55 olsa bile davamızın yaşı Türklüğün yaşıyla eştir, eşittir.
Milliyetçi Hareket Partisi, “Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişi gök kubbemizde çınladığı müddetçe, kaldı ki Türk milleti var olduğu sürece kıyamete kadar baki kalacak, geleceğin ülkücü nesilleri şafağı söken Türkiye Yüzyılında, cümle kapısı açılan Türk Devri’nde inanıyorum ki, bayrak bayrak yükselecektir.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bir derviş sabrıyla, bir akıncı sebatıyla, bir kaşif heyecanıyla, milletimizin ruhunda define arayan bir seyyah hevesiyle 55 yıldır dava ve siyaset mücadelemizi sürdürüyoruz.
Aynı gökte uçan karganın gündemi başka, kartalın gündemi başkadır.
Aynı yerde sürünen yılanın dünyası başka, yürüyen kurdun dünyası başkadır.
Bizim dünyamızın mihveri, gündemimizin mihenk taşı elbette Türkiye’dir, Türk milletidir.
Cumhur Bizim, Türkiye Hepimizindir.
Milliyetçi Hareket Partisi; büyük bir fikir hamulesine, yüksek bir idrak seviyesine, hayranlık uyandıran fazilet, feraset ve feragat hazinesine sahiptir.
Açık sözlü ve kalender bir tavırla, sömürgeleşen siyasetçileri, köküne ve kimliğine yabancılaşmış sözde aydın ve kalem sahiplerini cesaretle tenkit eden, alayını birden silkeleyen soylu bir mizacın kalesi dün üç hilaldi, bugün de üç hilaldir.
Hıyanetin, husumetin ve hizbin dışında huzurlu ve güvenli bir liman arayanlar için tek çare tıpkı deniz feneri gibi çevresine ışık salan Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’dır.
Önümüzdeki Mart ayında iki siyasi etabın emniyetle, sağduyuyla, istikrarla, huzurla ikmali ve ifası yegane arzumuzdur.
Bunlardan ilki, 17 Mart 2024 tarihinde yapacağımız 14’üncü Olağan Büyük Kurultayı’mızdır.
Cumhuriyet’in yeni yüzyılında geçekleştireceğimiz büyük kurultayımız aynı zamanda Türkiye Yüzyılının ve Türk Devri’nin yol haritasını da çizecektir.
Bu kapsamda geleceğin siyasi ve stratejik planlamalarının yanı sıra, yeni yüzyılı kalbinde ve kafasında taşıma kabiliyeti göstermesi muhtemel olan yenilenmiş ve güçlendirilmiş kadrolarımızla mücadelemize hız vereceğiz.
Bir olacağız, diri olacağız, samimi olacağız, hasbi olacağız, hesapsız olacağız, hep birlikte Türk ve Türkiye sevdamızın sorumluluklarını 55 yılın müktesebatıyla harfiyen yerine getireceğiz.
Aşılması gereken ikinci siyasi etap ise 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleridir.
Türkiye’nin ilerleyiş ve yükseliş ümitlerine ket vuracak yerel yönetimler engelini sandık ve demokrasi aracılığıyla kaldırmak milli bir zarurettir.
CHP’den bir yol olmayacağı anlaşılmıştır.
Bugünkü CHP DEM’lenmekle kalmamış, kriz ve kargaşaya düşmüş, kapanın elinde kalan bir parti hüviyetine bürünmüştür.
6 Şubat 2024 tarihinde Çağlayan Adliye’sine saldıran ve kahraman polislerimizin zamanında müdahalesiyle ölü ele geçirilen DHKP-C’li iki teröristin kimler tarafından savunulduğu, bu alçaklardan birisinin cezaevindeyken yazdığı mektubu Meclis’te okuyan CHP’linin kim olduğu deşifre olmuştur.
Daha vahimi Çağlayan Adliyesi’nin önünde alnı çatından vurularak indirilen ve layığını bulan bir terörist lehine Anayasa Mahkemesi’nin 6 Şubat 2020 tarihinde açıkladığı hak ihlali kararıdır.
Anayasa Mahkemesi adalet ve hukuk ilkelerine savaş açmıştır.
6 Şubat 2020 tarihinde hak ihlali kararıyla ödüllendirilen DHKP-C’li terörist tam 4 yıl sonra hunhar bir terör saldırısı esnasında hamd olsun imha edilmiş, adalet bir nebze de olsa yerini bulmuştur.
Fakat Anayasa Mahkemesi haini haklı görmüş, Türk polisi de hak öyle değil böyle olur mesajıyla gereğini yapmıştır.
Mahkeme Başkanı, utanmadan sıkılmadan hala Anayasa Mahkemesi kararlarının 153’üncü maddeye göre kesin olduğundan bahisle gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağını iddia etmektedir.
Bay Zühtü, senin ve bir kısım üye arkadaşının aklayıp hak ihlali kararıyla taltif ettiğiniz cani 6 Şubat’ta terör saldırısına teşebbüs etti, polislerimizi yaraladı ve bir vatandaşımızın da hayatına mal oldu, haberin oldu mu? Bu rezaleti duydun mu?
Hak ihlali kararlarıyla Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik ve tarihsel haklarına ölümcül darbeler vurduğunuzu ne zaman ve daha neyin olması sonucunda görecek ve anlayacaksınız?
Bey hey vicdansızlar, teröristin hakkı mı olur? Teröre hak mı verilir? Dünyanın neresinde hukuka ihanet gölgesi düşürülmüştür?
Anayasa’nın 153’üncü maddesinin bireysel hak ihlali kararlarını kapsamayacağına göre, neyin dayatmasını yapıyorsunuz? Kimlere mesaj ulaştırıyorsunuz? Nereye hizmet ediyorsunuz?
Polislerimize ve Adliye çalışanlarımıza da bu vesileyle geçmiş olsun diyor, vefat eden vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Anayasa Mahkemesi artık milli güvenlik sorunudur.
Mahkeme başkanı ve mahut üyeler devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, toplumsal huzur ve güvenliğin muarızı haline gelmişlerdir.
Böyle gidemez, böyle bir mahkeme yapısı Türkiye’de yüksek yargı organları içinde yer alamaz, almamalıdır.
Verdiği skandal hak ihlali kararlarıyla iç barış ve huzur ortamını sarsan ve kaos üretim merkezi olduğunu teyit eden Anayasa Mahkemesi, tekrar ifade ediyorum ki, ya kapatılmalı ya da yeni baştan yapılandırılmalıdır.
DEM’cilerin, DEM’lenmiş CHP’nin ve diğer marjinalleşmiş yedeklerinin Anayasa Mahkemesi’ni siyasi siper haline getirmeleri Türk hukuk sistemine sürülmüş kara bir lekedir.
Teröriste hak ihlali kararı veren bir mahkeme Türk milletinin mahkemesi olamaz, bunun adına da adalet denilemez.
Milliyetçi Hareket Partisi 55 yıldır dava ve demokrasi mücadelesini hukuk sınırlarına bağlı kalarak yürütmüştür.
Haklıydık, ama hakkımız yendi.
Gözümüzden yaşlar, içimizden kanlar aktı; gene de kalkıp devlete bir şey demedik.
12 Eylül cunta mahkemesinin önünde tek başına savunmasını yapan ve 4 Haziran 1981’de asılan Cevdet Karakuş’un,
20 Ağustos 1981’de darağacında vedalaştığımız İsmet Şahin’in,
27 Mart 1982’de boğazına ilmik geçirilen Fikri Arıkan’ın,
2 Mayıs 1982’de idam sehpasına vakarla yürüyen ve 12 Eylül’ün arkadan kumandalı taşeronlarına meydan okuyan Cengiz Baktemur’un,
13 Ağustos 1982’de yağlı urganla şehit edilen Ali Bülent Orkan’ın,
31 Ocak 1983’de henüz yirmi yaşındayken anasının dahi bakmaya kıyamadığı bir çağda darağacına çıkarılan Ahmet Kerse’nin,
5 Haziran 1983’te darağacına tekbir getirerek ve arka arkaya cesaretle yürüyen Selçuk Duracık’ın ve Halil Esandağ’ın,
7 Ekim 1980’de acımasızca asılan Mustafa Pehlivanoğlu’nun hak ihlali kararlarını verecek, haklarını savunacak, gidenleri geri getirecek bir mahkeme, bir mekanizma, bir sistem var mıdır?
3 Ekim 1978 tarihinde, işinden evine döndüğünde arabasından inerken, 17 yaşındaki oğlu Mustafa Haşatlı ile birlikte şehit edilen İstanbul İl Başkanımız Recep Haşatlı’nın,
24 Haziran 1979 tarihinde eczanesinde şehit edilen Manisa İl Başkanımız Cemil Çöllü’nün,
‘Biz buraya başkan değil, şehit adayı seçiyoruz’ diyecek kadar inanmışlık gösteren ve 29 Haziran 1979 tarihinde de şehit edilen Zeytinburnu İlçe Başkanımız Avukat Bekir Şendilmen’in,
25 Aralık 1979 tarihinde Çankaya İlçe Başkanlığımızı yürütürken şehit olan Hamza Uzgören’in geldiğimiz bu aşamada hak ihlali kararını veren bizzat millettir, mukaddesattır, tarihtir, elbette hikmetinden sual sorulmayacak Cenab-ı Allah’tır.
4 Ocak 1968’de, Ankara Site Yurdunda kahpe kurşunlara hedef olan ilk şehidimiz İlahiyat Fakültesi öğrencisi Ruhi Kılıçkıran’ın,
8 Haziran 1970’de şehit olduğunda 24 saattir aç olduğu anlaşılan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi Yusuf İmamoğlu’nun,
21 Mart 1970’de, mahsur kalan arkadaşlarına ekmek götürmek isterken alçakların kurşunlarına hedef olan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen’in,
23 Kasım 1970’de, ciğerlerine hava basılıp üç gün süreyle işkence yapıldıktan sonra pencereden atılarak şehit edilen Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi Dursun Önkuzu’nun hayat ve varlık hakları yok sayılırken çürümüş demokratlar, küstah özgürlük savunucuları neredeydi? Hangi deliktelerdi? Dava arkadaşlarımızın uğradıkları meşum ve menfur saldırılarının bedelini şimdi kimler, nasıl ödeyebilecek?
Bir cinayeti istismar edip asılsız ve ahlaksız şekilde Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Ülkü Ocakları’nı töhmet altında bırakan kokuşmuşlar, hayatınızda bir defa bile olsa ülkücü şehitlerimizi hürmet ve rahmet niyazlarıyla hiç andımız mı? Hiç hatırınıza getirdiniz mi?
Adını burada sayamadığım şehitlerimiz haklarını helal etsinler.
Dava gazilerimiz işte buradalar ve aramızdalar.
Tüm şehitlerimiz davamızın kutlu tarihine kurt bakışlarıyla geçtiler.
Şimdi vatan topraklarına emanetler.
Allah hepsinden bin kere razı olsun.
Mekânları cennet, ruhları şad olsun.
Hiçbir ihlal kararıyla telafi edilemeyecek haksızlıklara uğradık.
Ancak hiçbir zaman duruşumuzu bozmadık, davamızı satmadık, nedamet duymadık, ülkemize ve milletimize sitem etmedik.
Bugün Anayasa Mahkemesi’nin adalet ve hukuka kesif bir cephe açtığı kanaatindeyiz.
DEM’lenmiş CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ni mevzi yapmasını, bölücü teröristlerin dayanak haline getirmelerini dış bağlantılı bir operasyon olarak değerlendiriyoruz.
Yeminli Türkiye düşmanları faaldir.
Ülkemize operasyon çekilmektedir.
31 Mart 2024 tarihinde Türk milleti operasyon maşalarına hesap soracaktır.
Merkezi yönetimle uyumlu yerel yönetimlerin tesis ve tecellisi Türkiye’nin gücüne güç katacaktır.
CHP’nin yeni adresi Kandil’dir.
DEM, CHP’yi kafa kola almış, tehditlerle zincire vurmuştur.
Özgür Bey erkenden havlu atmış, nihayet çuvallamıştır.
Cumhur İttifakı devlete sahip çıkacak, vatana sahip çıkacak, bayrağa sahip çıkacak, demokrasiye sahip çıkacak, milli kaynaklara sahip çıkacak, istiklale sahip çıkacak, Türkiye Yüzyılının mimarı olacaktır.
Hedefimiz;
Dağlarında teröristlerin, meydanlarında bölücülerin, ovalarında sivil maskeli terör yandaşlarının cirit atmadığı,
Yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefaletin Türk milleti için bir kader olmadığı,
Emeğinin ve alın terinin karşılığını alamayan işçi, memur, esnaf, emekli, köylü ve çiftçinin kalmadığı,
Kanunsuzluğun kol gezmediği, kadına şiddetin, hırsızlığın, gasp ve kapkaççılığın sokaklarına hakim olmadığı,
Vurguncuların ve soyguncuların milli servetimizi talan etmediği,
Okullarına toplumsal şiddetin, uyuşturucu illetinin ve ahlaki çöküntünün girmediği,
Milli değer ve hassasiyetlerinin saygı gördüğü, milli çıkarlarının siyaset tüccarları tarafından peşkeş çekilmediği,
Avrupa Birliği komiserlerinin tepeden bakamadığı,
Türk milletinin hor ve hakir görülmediği,
Etnik köken, dil ve din farklılıklarına bakılmaksızın bütün vatandaşlarımızın Türk milletinin eşit ve onurlu bireyleri olarak huzur, güven, refah ve mutluluk içinde bir arada kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye’dir ve Türk Devri’dir.
Elbette yapacağız, Cumhur İttifakı olarak başaracağız.
1 Nisan’da DEM’lenen değil, devleşmiş bir Türkiye’ye uyanacağız.
Ayırmadan, ayrışmadan, canla, başla Türkiye için çalışacağız.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler,
Önümüzdeki dönemde gündeme alınmasını ve mutabakata bağlanmasını temenni ettiğimiz 9 öncelikli konu başlığı vardır ve bunlar arasında ilk sırayı yeni bir anayasa yazımı almaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi 100 maddelik yeni anayasa teklifiyle hazırlığını çoktan tamamlamıştır.
İkinci olarak, devlet ve toplum düzenini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle tam manasıyla uyumlu hale getirecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Üçüncü olarak, nimet ve külfet dengesini isabetle kuracak bir vergi reformu hayata geçirilmelidir.
Dördüncü olarak, Büyükşehir Belediye Kanunu, Belediye Kanunu, İl İdaresi Kanunu ve Köy Kanunu yeni ihtiyaçlar ve idarenin bütünlüğü çerçevesinde ele alınmalıdır.
Beşinci olarak, terörle mücadeleye eklemlenen ve bölücülüğü etkisiz hale getirecek milli bir strateji oluşturulmalıdır.
Altıncı olarak, toplumsal şiddete sıfır tolerans gösterecek bir mücadele planı hazırlanmalıdır.
Yedinci olarak, etik ve ahlaki ilkeler kapsamında, toplumsal yozlaşmaya sebep olan sosyal medya başta olmak üzere dizi filmlere, ekonomik sömürü çarkını döndüren fırsatçılara, inanç istismarına çanak tutan merdiven altı yapılara etkin denetimler uygulanmalıdır.
Sekizinci olarak, başta İstanbul olmak üzere şehirlerimizin altyapısı güvenli hale getirilmeli ve mevcut riskli yapıların dönüştürülmesine hız verilmelidir.
Dokuzuncu olarak da, devlete yuvalanan, varlığımızı ve birliğimizi riske atan, hala aktif olan kripto damar ile FETÖ benzeri her türlü yapının kararlılıkla ve kesinlikle üzerine gidilmelidir.
İhanetlere karşı dikkatli olmazsak yıkım mukadderdedir.
Hilelere karşı uyanık olmazsak hayal kırıklığı kaderdir.
İftiralara ve kirli senaryolara karşı tedbirli olmazsak bozgun kaçınılmazdır.
O halde,
Ayrılıklara karşı birleşmenin yanında durmalıyız.
Dağılmaya karşı güç birliğinin peşinden koşmalıyız.
Çürümeye karşı öze dönmenin arayışında olmalıyız.
Zalimlere karşı mazlumların safında buluşmalıyız.
Yanlışa karşı doğrunun şemsiyesi altında toplanmalıyız.
Türk ve Türkiye Yüzyılı, muhterisler aracılığıyla değil, millet sevdalıları eliyle inşa ve ihya edilecektir.
İşte bu sevdalılar hamd olsun Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’nda kucaklaşmıştır.
Aziz milletimiz ucuz fırsatçılık ve takiye yapanlarla, geçmişinin kefaleti ve şahadeti altında dürüst ve ilkeli siyaset yapanları mutlaka tefrik edecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’nın yeri ve konumu bellidir.
Milli değerlerimize ve toplumsal ahlakımıza yönelik tehlikelere karşı dik ve kararlı duruş sergileyen yegâne siyasi irade Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’dır.
Bugüne kadar yaptığımız bütün tespit ve uyarıların doğru ve yerinde olduğu yaşanan gelişmelerle somut olarak ortaya çıkmış, haklılığımız milli vicdanda Allah’a şükür tescil edilmiştir.
Bizim, Yüreğimizde Allah inancı, Arkamızda şehitlerin hatırası, Önümüzde milletimiz, Gönlümüzde vatan sevgisi, Yanımızda dava arkadaşlarımız vardır. İnancımızı bir kez daha tekrarlıyorum. Yılmayacağız, Yıkılmayacağız, Başaracağız.
Bu anlamlı günümüzü paylaşmak için koşarak gelen ve yürekleri bizimle beraber çarpan bütün dava arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Azerbaycan Cumhurbaşkanlığına tekrar seçilen Sayın İlham Aliyev’i kutluyor, seçim sonuçlarının Azerbaycan halkına hayırlı olmasını diliyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin daha nice şerefli 55 yıllara aynı şevk, aynı heyecan, aynı coşku, aynı ruhla erişmesini temenni ediyorum. İnanıyorum ki, Cenab-ı Allah, Milliyetçi Hareket Partisi’ne Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde yardımcı olacak, heyecanımızı, azmimizi ve emeğimizi karşılıksız bırakmayacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun, Ne mutlu Türküm diyene.