Türk milliyetçiliğine ilham kaynağı, "vatan şairi" olarak anılan şair, yazar, gazeteci, devlet adamı Namık Kemal, vefatının 131'inci senesinde yad ediliyor.
Asıl adı Mehmet Kemal olan, "Namık" adını ise Şair Eşref Paşa'dan alan Namık Kemal, 21 Aralık 1840'ta, 2. Abdülhamid'in müneccimbaşısı Mustafa Asım Bey ile Fatma Zehra Hanım'ın çocukları olarak Tekirdağ'da dünyaya geldi.
Şairin çocukluk yılları Tekirdağ valisi olan dedesi Koniçeli Abdüllatif Paşa'nın yanında geçti. Daha sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a taşınan şair, Beyazıt Rüşdiyesi ve Valide Mektebi'nde öğrenim gördü, özel derslerle Arapça ve Farsça dillerini öğrendi.
Fikir dünyasını 1860'lı yıllarda oluşturmaya başladı
Mart 1853'te Kars Kaymakamlığına tayin edilen dedesiyle Kars'a giden Kemal, bir buçuk sene kaldığı Kars'ta Vaizzade Seyyid Efendi'den özel dersler alırken avcılık, atıcılık ve cirit gibi spor faaliyetleriyle ilgilendi ve hocasının teşvik etmesiyle ilk şiir denemelerini kaleme aldı.
Dedesinin Sofya vilayetine kaymakam olması üzerine 1855'te Bulgaristan'a yerleşen şair, burada komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi'nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Feride, Ulviye ile kendisi gibi şair ve yazar olan Ali Ekrem (Bolayır) isimlerinde üç çocuğu oldu.
Namık Kemal, 1863'te Babıali Tercüme Odası'nda katip olarak çalıştığı dönemde önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma imkanı bularak fikir dünyasını oluşturmaya başladı. Türk edebiyatında batılılaşma sürecinin önde gelen isimlerinden İbrahim Şinasi ile tanışması üzerine Batı edebiyatını öğrenmeye başlayan şairin tümüyle divan şiiri çizgisinde yazdığı şiirlerin yerini Batı şiiri çizgisine yaklaşmış şiirler aldı.
"Avrupa'nın hayat tarzı Namık Kemal'i de adeta büyülemişti"
Namık Kemal'deki Batılılaşma düşüncesine, daha sonraları Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk'un şu değerlendirmesine yansıdı:
"Namık Kemal, Avrupa medeniyeti hakkındaki izlenimlerini, yurda döndükten sonra gazetelere yazdığı yazılarda dile getirdi. Bilim ve teknikteki ilerlemeler ışığında oluşturulmuş şehirler, ulaşım vasıtaları, hız, 'saat çarkı gibi işleyen' hayat tarzı, tıpkı diğer aydınlarda olduğu gibi Namık Kemal'i de adeta büyülemişti. Terakki, medeniyet, ilerleme fikri üzerinde durduğu en önemli hususlardandı. Öyle ki bu kavramlar onun dilinde bir ideolojik slogan halini aldı. Medeniyet insanca yaşamak demektir. O dönemde medeniyetin bayraktarlığını Avrupa yapmaktadır. Dolayısıyla, İmparatorluğun yıkılıştan kurtulması için kendisine Avrupa'yı örnek alması gerekir."
Kuruluşu 1865'e dayanan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan "İttifak-ı Hamiyet" adlı gizli derneğe katılan şair, bunun yanı sıra "Tasvir-i Efkar" gazetesinde hükumeti eleştiren yazılar yazdı. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı ve Namık Kemal, İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali yardımcısı olarak atandı. Fakat bu göreve gitmeyi erteleyerek Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e gitti.
Fransız hükumeti Namık Kemal ve arkadaşlarından ülkeyi terk etmelerini isteyince, 1868'te Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa'nın maddi desteğiyle Ali Suavi ile "Muhbir" ve "Hürriyet" gazetelerini çıkardılar. Namık Kemal, çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te Zaptiye Nazırı (Güvenlik Bakanı) Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü.
1873'te tiyatroyla ilgilenmeye başladı
Ebüzziya Tevfik Bey'le birlikte 1872'de "İbret" gazetesini çıkaran şair, Mahmut Nedim Paşa'yı eleştiren bir yazı yazınca kaymakam olarak Gelibolu'ya tayin edildi. Kemal, bu görevi sırasında "Vatan yahut Silistre" ve "Evrak-ı Perişan" adlı eserlerini tamamladı.
Prof. Dr. Baki Asiltürk'ün "Namık Kemal'in Avrupa İzlenimleri ve Avrupalılık Düşüncesi" makalesinde bahsettiği üzere sadece edebiyatçı yönüyle değil, bir düşünce ve aksiyon adamı olarak da dikkati çeken Namık Kemal, uygarlığı sadece hürriyet, hak, hukuk gibi soyut fikirlerden ibaret görmeyerek, makalelerinde hayatın maddi koşullarına yer verdi.
Namık Kemal, kaymakamlık görevinden azledilince 1873'te İstanbul'a döndü ve sonra tiyatroyla ilgilenmeye başladı. "Vatan yahut Silistre" oyununu Gedikpaşa Tiyatrosu'nda 1 Nisan 1873 gecesi sahneleyen şair, oyunu izleyenlerin galeyana gelip olay çıkarması üzerine birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı ve Magosa'ya sürgün edildi.
"Sanat, toplum içindir" anlayışını benimsedi
Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamlarından birisi olan Namık Kemal, "toplum için sanat" anlayışını benimseyerek, sanatı toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullandı. Şair, eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlarken, Fransız edebiyatını örnek aldı ve romantizmin etkisinde kaldı. Namık Kemal, "eğlencelerin en faydalısı" olarak nitelediği tiyatroyu, halkın bilinçlendirilmesinde bir okul gibi gördü.
Birinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a dönen Namık Kemal, Danıştay üyeliği yaptı ve Kanun-ı Esasi'yi hazırlayan kurulda görev aldı. Sırasıyla, 1879'da Midilli, 1884'de Rodos ve 1887'de Sakız Adası kaymakamlığı yapan şair, yakalandığı zatürre hastalığından kurtulamayarak, 2 Aralık 1888'de vefat etti. Vefatının ardından Sakız Adası'ndaki bir caminin haziresine defnedilen Namık Kemal'in cenazesi, vasiyetine uyularak Ebüzziya Tevfik'in padişaha müracatı üzerine Gelibolu'ya nakledildi.
Eserleri
"Vatan yahut Silistre", "Gülnihal", "Akif Bey", "Zavallı Çocuk", "Kara Bela", "Celaleddin Harzemşah", "İntibah", "Cezmi", "Barika-i Zafer", "Devr-i İstila", "Evrak-ı Perişan", "Silistre Muhasarası", "Kanije", "Osmanlı Tarihi Medhali", "Bahar-ı Daniş", "Terceme-i Hal-i Nevruz Bey", "Mukaddeme-i Celal", "Tahrib-i Harabat", "Takip", "İrfan Paşa'ya Mektup"