Kılavuz'un Açıklaması Şöyle:
"Günümüz Türkiye’sinde toplumun en büyük yaralarından biri muhakkak ki yaşanılan ahlaki çöküntüdür. Hemen hemen her gün çevremizde, haberlerde bizzat şahit olduğumuz ya da işittiğimiz vicdanımızı yaralayan yüreğimize bir hançer gibi saplanan onlarca hadiseye tanıklık ediyoruz. Toplumun içine düştüğü bu hal bizleri endişeye sevk etmektedir.
“Büyük milletlerden her biri medeniyetin hususî bir sahasında birinciliği ibraz etmiştir. Eski Yunanîler bediiyatta, Romalılar hukukta, Benî îsrail ile Araplar dinde, Fransızlar edebiyatta, Anglo-Saksonlar iktisatta, Almanlar musikî ile mâbadettabiada (metafizikte), Türkler de ahlâkta birinciliği kazanmışlardır.” diyen Ziya Gökalp çok önemli bir meseleye ışık tutmaktadır.
Ortaya çıktığı ilk andan itibaren büyük bir ahlak medeniyeti kuran yüce Türk milleti bugün ahlaki bir sarsıntının içinde boğuşmaktadır. Toplumumuzun temelini oyan bu travmalar bizi gün geçtikçe milli benliğimizden uzaklaştırmakta kendimize yabancılaştırmaktadır. Yüksek seciyeli, ahlaka her daim önem veren milletimizin bünyesi ve karakteri hiçbir zaman böylesi ahlaki düşkünlükleri kabul etmeyecektir.
Unutulmamalıdır ki toplumlar ahlak ile kurulur ve bu ahlak üzerinden yükselir. Ahlaktan yoksun toplumlar çürümeye ve yıkılmaya yüz tutmuştur. İktisatta, sanayide, ticarette, sağlıkta, bilimde ne kadar ileri gidilirse gidilsin eğer ahlaki kaygılardan uzak ise bir toplum muhakkak ki içten çürüme başlamıştır.
Bu sebepten ötürü Başbuğumuz Alparslan Türkeş Beyefendi “Medeniyetler para ile değil, ilimle, irfanla, imanla, ahlakla kurulurlar; medeniyetler parasızlıktan değil ilimsizlik, irfansızlık, imansızlık, ahlaksızlıktan çökerler.” diyerek çok büyük bir meselede çok önemli bir noktaya parmak basmıştır.
İnsan, yaratılmış diğer mahlûkattan ahlaklı olması ile ayrılmaktadır. Ahlak; insanoğlunun ayırt edici yanı ve benliğidir. İnsan dışındaki hiçbir varlık yaptığı fiillerde ahlaki kaygı gözetmez. Bu sadece eşref-i mahlûkat olan insana özgü bir husustur.
Bu nedenle ahlaki kaygılardan uzak olmak insanlıktan da nasipsiz olmak anlamına gelmektedir. Nasıl ki birey ahlaklı olmak zaruriyetindeyse insanların bir araya gelmesinden müteşekkil olan toplumlarda ahlak üzerine inşa edilmek zorundadır. “Birey ve toplum ahlaki varlıklardır; fert hayvan olmaktan, toplum da sürü haline gelmekten onunla kurtulur” diye beyanda bulunan Nurettin Topçu bu meselenin öneminden dem vurmaktadır.
Yeğeni ile yasak ilişki yaşayan bir soyu bozuk; aile yaşantısını, toplumun üzerinde titrediği değerleri, Türk aile yapısını adeta tarumar etmektedir. Üzülerek ifade etmekteyiz ki hadise haberlere konu olandan daha da büyüktür. Aile içi ilişkiler sadece haberlere konu olan hadiseden ibaret değildir. Buna benzer birçok sapık ilişki türü birçok yerde yaşanmaktadır. Kültürel emperyalizm ve Türk aile yapısının temelinden oyulması böylesi gayri ahlaki ilişkilere meydan vermekte ve bu tür ilişkilerin yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Türk toplumu böylesi bir midesizliği, böylesi bir ahlaksızlığı kabul etmeyecektir.
Mesele elbette sadece böylesi sapık ilişkilerin türemesinden ibaret değildir. Son günlerde televizyon haberlerine çıkan Sakarya’da meydana gelen hadise de yüreğimiz paramparça etmiş kanımızı dondurmuştur. 85 yaşındaki yaşlı bir amcamıza sözde sağlık stajyeri olan ama özde insanlıktan nasibini almamış olan yaratıkların yaptıkları tam bir maskaralıktır. 85 yaşında olan, ilerlemiş yaşı ve hastalığından ötürü hastanede tedavi altına alınan yaşlı amcamıza sigara uzatan sonra alay eden onunla dalga geçen utanmadan arsızca kahkahalar atan ar damarı çatlamış şahsiyetsizler yaptıkları bu terbiyesizlik bu ahlaksızlık toplumumuzun içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir. Büyüğüne saygı küçüğüne sevgi düsturu üzerine bir medeniyet inşa eden Türk milleti böylesi şarlatanlara geçit vermeyecektir. Ölen ise yaşlı amcamız değil insanlıktır. İnsanlıktan nasibini almamışlar insanlığı öldürmüşlerdir. İnsan demeye bin şahit olanlar vicdanımızı sızlatmıştır. Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimize acımayan bizden değildir diye buyuran Hz.Peygamber’imizin bu hadisi şiarımızdır.
Çocuk istismarları, kapkaççıların çaresiz insanların maaşlarına göz dikmeleri, ailesini geçindirmek için evinde yavrularını bırakıp çıkan anne babanın yangınlar içerisinde kalmış çocuklarının cansız bedenleri ile karşılaşması, sahile vuran minik bedenler bizleri kendimizi sorgulamaya itmektedir. Bu gerçekler karşısında milletimizin her bir ferdinin bir vicdan muhasebesi yapması gerektiğinin de elzem olduğuna inanıyoruz.
İlerlemiş yaşına rağmen sırf çocuklarının karnı doysun diye topladığı ıhlamurları satan yaşlı amcamıza reva görülenler de acımızı ikiye katlamıştır. Onu hüngür hüngür ağlatanlar nasıl bir vicdana sahiptir? İzledikçe boğazımızın düğüm düğüm olduğu amcamızın o halleri onu ona reva görenlerin yüreklerini hiç mi sızlatmamıştır? Büyüklerimize olan hassasiyetimiz, onların dualarında olmak isteyişimiz üzerine inşa ettiğimiz sevgi ve saygı kaynaklı ahlak anlayışımız böyle manzaralar karşısında adeta kan ağlamaktadır.
Bu furyadan maalesef ki Türk gençliği de nasibini almıştır.
“Memleketimizin içerisinde bulunduğu bunalımın başlıca sebeplerinden birisi de ahlak buhranı ve toplumu saran manevi boşluktur. Toplumların huzurlu olabilmesi, insanların ahlaklı ve dürüst olmaları ile mümkündür. Eğer bir toplumun insanları son derece dejenere olmuş bir halde ise o toplumda huzurdan söz edilemez. Bir toplumun en sağlam dayanağı ahlaktır. Ahlakı bozuk olan, hakka saygısı bulunmayan ve adaletsizlik içinde yüzen bir ülkede huzur, düzen ve hayır olamaz. Böyle bir memleket yıkılmaya mahkûm olur.” Diyen Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey, Türk gençliğinin içinde bulunduğu uyuşturucu bataklığının, kültürel yozlaşma ve asimilasyonun, milli benliğinden uzaklaşmanın temelinde yatan faktörlere ışık tutmakta, çözüm önerisini ve yol haritasını ortaya koymaktadır.
Türk gençliği içerisinde bu illete tutulanlar eriyip gitmekte, uyuşturucu ve madde bağımlılığı bataklığında çırpınmaktadır. Önlem alınmazsa tehlike daha ciddi boyutlara doğru ilerleme kat etmektedir. Gençlik ancak bir ideal etrafında birleşirse bir ülküyü hedeflerse milli şuur ile hareket eder ve manevi anlamda kendini doyurursa böylesi bir bataklıktan kurtulabilir. Bu da sağlıklı ve bilinçli bir aile yapısı, akabinde milli olan eğitim sistemi içinde yaşadığı toplumun değerleriyle barışık bir bu değerlere vakıf bir gençlik yaratma ile mümkün olacaktır. Evlilik programları ile temeline dinamit atılan Türk aile yapısı aile içi ilişki sapkınlığına, kadına şiddet sarmalına mahkûm olacak ve asla sağlıklı, bilinçli bir gençliğin yetiştirilmesine imkân tanıyamayacaktır.
Aile bir milletin temeli gençlik ise o milletin istikbalidir. Türk toplumu bu iki olguya şiddetle sahip çıkmazsa, ahlaki değerler etrafında birleştirmezse, milli olana sarılmazsa içten içe çürüyecek ve yıkılmaya yüz tutacaktır. Bu ciddi tehlike karşısında kaynağını Türk-İslam ahlakından alan ülkücüler toplumumuzun yaşadığı bu ahlaki travmayı, gençliğin içinde bulunduğu bu durumu, Türk milletinin maruz kaldığı kültürel asimilasyonu milli ve manevi değerleri ön plana çıkararak ve o kaybettiğimiz medeniyeti yeniden ortaya çıkararak çözmek maksadıyla çalışmalarına ara vermeden hız kesmeden devam etmektedir.
Kurtuluşumuz milli ve manevi olana sahip çıkmaktan geçmektedir. Türk kültürü aileye oldukça ehemmiyet vermiş ve toplumun temelini aileye dayandırmıştır. İslam ise Hz.Peygamber Efendimiz’in şahsı ile bütünleşen bir ahlak anlayışının mümessilidir. Türk kültürü ve İslam ahlakının birleşip bütünleşmesi tarihte büyük ilim, irfan ve ahlak medeniyetleri yaratmıştır. Ülkücüler olarak bizler bu medeniyeti yeniden ortaya çıkarmak, toplumumuzu içine düştüğü bataklıktan kurtarmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
“Biz Milliyetçi hareketçiler olarak her şeyden önce memlekette yeni bir ahlak anlayışının hâkim olmasının kavgasını vermekteyiz. Ahlaktan yoksun bir toplumda iktisadi meseleler ne kadar halledilirse edilsin, huzurdan söz etmek mümkün değildir. Memleketimizin insanlarının birbirlerini sevmesi, sayması, birbirlerine yardımcı olmaları, milli birlik ve beraberlik içerisinde ülkemizin iktisadi kalkınma savaşında sadece memlekete hizmet ve toplum yararına çalışmak ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Biz bunun için diyoruz ki, fertlerin topluma yararlı olmaları ancak yüksek inançların aşılanması, manevi değerlerin geliştirilmesi ve yüksek bir ahlakın toplumda geçerli kılınması ile mümkündür.” Diyen Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in bu sözleri yol haritamızdır.
Tarihimiz, kültürümüz, inancımız en büyük referansımızdır.
Bizler Türk milliyetçileri olarak şahsiyeti ahlakta, ilmi ferasette, kültürü törede, medeniyeti Türk-İslam menbasında bulan; iman ve inançla içinde bulunduğumuz meselelerin çözümünü varlık sebebimiz olarak addetmekteyiz.
Yaşanan kahredici gerçekler karşısında mazeretlerin arkasına sığınmadan, Allah rızasını gözeterek bütün sıkıntıların çözümünde en etkin mücadeleyi vermeyi ecdadımıza, büyük Türk milletine ve davamıza boyun borcu olarak görmekteyiz.
Unutulmamalıdır ki devletimizin ve milletimizin beka meselesi sadece terör örgütlerinin tehditlerinden ibaret değildir. Milletimizi ve gençliğimizi milli benliğinden, dini inancından, ahlak anlayışından, gelenek ve göreneklerinden, kısacası bizi biz yapan değerlerden uzaklaştırmak maksadıyla ciddi çalışmalar yürüten misyonerler ve ajanların varlığı, iç ve dış düşmanlarımızın politikaları, yürüttükleri çalışmalar da beka meselemiz olarak görülmeli ve buna karşı tedbirler alınmalıdır.
Bunun için bütün ülkücüleri bu minvalde Türk milletini yeniden o büyük medeniyetler kuran ihtişamlı günlerine döndürmek için çalışma yapmaya, varlığımızı adadığımız Türk milletini her türlü milli, manevi ve ahlaki tehdit ve tehlikelerden muhafaza etmeye davet ediyorum." dedi.