MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih YALÇIN, "Cumhurbaşkanlığı Bütçe Görüşmeleri" dolayısıyla TBMM Genel Kurulunda konuştu.
Konuşmasında;
"Sayın Başkan,
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı ve Sayıştay Bütçelerinin görüşülmesi dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi meriyete girmeden önce 2019’a kadar yaşayacağımız uyum yasaları sürecine ve öncesine dair bazı görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türk milleti; büyük iç ve dış tehditlere maruz kaldığı badireli dönemlerde, birtakım iç kavgalara tutuşsa da iktidar ve nüfuz mücadeleleri yaşansa da bir yolunu bulup ittifak ederek bekasını korumuştur.
15 Temmuz ve sonrası da Türkiye’nin en büyük bölücü, ayrılıkçı tehditlerden birine maruz kaldığı bir süreç olmuştur.
Bu süreçte milletimiz, hem kendi iç barış ve dayanışma ruhunu öne çıkarmış hem de genetik kodlarının tetiklediği bağımsızlık ve hürriyet refleksiyle devletin bütünlüğünü kurtarmıştır.
Bununla beraber 15 Temmuz ihanet kalkışması sonrasında atlatılan tehlikenin tamamen ortadan kalkmadığı; Türkiye’nin toplumsal kaynaşma, birlik ve beraberliğe eskisinden daha çok ihtiyaç duyduğu inkâr edilmez bir gerçektir.
İhanet kalkışmasının faili olan FETÖ, bölücü terör örgütü PKK ve IŞİD gibi örgütlerle işbirliği, el birliği etmektedir. Çok boyutlu küresel güçlerin desteğindeki bu “ihanet ve bölücülük ittifakı” karşısında birlik, bütünlük, tesanüt ve millî mutabakat ihtiyacı, kendini her geçen gün daha çok hissettirmektedir.
Türkiye’nin toplumsal dokusu; zengin bir hazine gibi Orta Asya’dan Kafkasya’ya, oradan da Anadolu coğrafyasına taşınan devlet kurma ve yönetim geleneklerinin eseridir.
Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin bin yılda kardığı harçla oluşan bu güçlü ve mukavim sosyal doku, bölücü faaliyetlerin Türkiye’yi ayrıştırmasına izin ve fırsat vermemektedir.
Atalarımız, bize bütün iç ve dış etkenlere karşı üstün direnç gösteren toplumsal barış iklimi bırakmışlardır.
Selçuklu ve Osmanlı’dan kalma sosyal barışın egemen olduğu topraklarımızda her türlü bölücü, yıkıcı ve ayrılıkçı akım; kardeşlik ve barış ikliminde erimekte, yaşama şansı bulamamaktadır.
Bu şaşmaz hakikatin en son örnekleri, yakın tarihimizde Osmanlının son döneminde ve Millî Mücadele yıllarında görülmüştür.
Ayrılıkçı, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı halkın gösterdiği birliktelik ve dayanışma ruhu, son olarak 15 Temmuz’da meydanlarda tecelli etmiştir.
15 Temmuz’da iman seli gibi sokağa taşan insanların; tankların önüne yatarak, kendini kurşunlara siper ederek, ihanet teşebbüsünü kırmak için canını ortaya koyarak gösterdikleri millî direnç, maşeri vicdana binlerce yıllık birikimin yön verdiğinin ispatıdır.
O gün, bütün dünya Türk toplumunun kendiliğinden organize olmak suretiyle varlık azmini koruduğuna ve ilelebet de koruma azmiyle mücehhez bulunduğuna şahit olmuştur.
Darbecilerin ve onu destekleyen küresel aktörlerin direncini işte bu sarsılmaz azim ve irade kırmıştır.
15 Temmuz darbe kalkışmasına mukavemet ederek milletimizin gösterdiği tarihi refleks ve kendi varlığıyla beraber devletin bekasını da koruma yolunda icra ettiği hayati işlev, aynı zamanda bir demokrasi destanıdır.
Türk milleti; kendi mevcudiyetiyle birlikte binlerce yıllık üstün bir geleneğin mahsulü olan devletinin de en kıskanç en hararetli ve en kararlı savunucusu ve muhafızı olduğunu, bu uğurda canını feda ederek göstermiştir.
Milletimizin bağımsızlık azminin, birlik ve beraberlik şuurunun; maşeri vicdanda temerküz ettiği ortaya çıkmıştır.
15 Temmuz Destanı, aynı zamanda Türk milletinin iç ve dış tehditlere gösterdiği muazzam direncin tezahürüdür.
Yaşadığımız coğrafyada kıyamete kadar hayat sürmenin yolu, bu destansı direnişi hafızalarda daima diri tutmak, gelecek nesilleri bu bilinçle donatıp yetiştirmekten geçmektedir.
Bu sebeple 2016 Ağustos’undan itibaren Türkiye, bertaraf ettiği tehdidin tamamen ortadan kaldırılması için seferber olmuş ve bu seferberlik, millî mutabakatla taçlandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri;
Bu ifadelerimizden hamaset edebiyatına soyunduğumuz, ağdalı bir belagatle yüce Meclisin vaktini boşa sarf ettiğimiz sanılmasın.
Unutulmasın ki Türkiye, 15 Temmuz’da uçurumun eşiğinden dönmüştür.
Şükür ki o günün gecesi milletimiz; bekasına ve bütünlüğüne yönelen tehdide yediden yetmişe bütün fertleri ve her kesimden insanıyla göğsünü siper etmiş, dayanışma ve birlik beraberlik şuuruyla yıkıcı tehdit savuşturulmuştur.
Politikacıların ve siyasi partilerin en önemli görevi; millî direncimiz ve varlık azmimizin enerji kaynağı olan toplumsal birlikteliğimizi, sosyal barışı korumaktır.
Bizlere düşen, birlik ve bütünlüğümüzün korunması için olanca ölçüde kıskanç ve titiz davranmaktır.
“Birlikten kuvvet doğar.” sözü klasik bir retorikten ibaret olmayan, binlerce yıllık içtimai kültürün damıttığı bir tecrübe hasılasıdır.
Birlik olmalı, bütünlüğümüzü korumalıyız.
Türkiye’nin bekasının, toplumsal barış ve bütünlüğün korunması; her türlü politik ve kişisel endişenin çıkarın önünde, üstündedir.
Tarih boyunca görülmüştür ki bölücülük ve tefrika milletimizi ve devletimizi daima badirelere, uçurumlara sürüklemiştir.
Türk milletinin ayrışıp, bölünüp birbirine düştüğü dönemlerde topraklarımız yabancı güçlerin işgaline uğramış; millî bağımsızlığımız yitirilmiştir.
MHP’nin 15 Temmuz ve sonrasındaki süreçte takındığı tutumun ve siyasi duruşun bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
MHP 2016 Ağustosunda şekillenen millî mutabakat ruhunun peşine durup dururken düşmemiştir.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli durup dururken Türkiye’nin hükûmet sisteminin sağlam bir hukuki ve anayasal zemine oturtulması için hükumete teklifte bulunmamıştır.
Gün, birlik günüdür. Dem, dayanışma demidir.
Topraklarımızın dışında, bilhassa Okyanus ötesinde Türkiye’nin mahvı için kurulan fesat ve imha mahkemeleri; bölgemizde taşeron terör örgütleri vasıtasıyla kurulan bölücü tezgâhlar karşısında bütün siyasi partilerin ortak tavır ve duruş sergilemeleri bir vatan borcudur.
Bu durumu mevcut iktidar partisinin meşru olmayan yollarla iktidardan uzaklaştırılması için fırsat olarak kullanmak doğru değildir.
Türk milletinin etine aş erenlere ayran yetiştirmektir.
Bize zincir vurmak, tarih sahnesinde yeniden güçlü günlerine dönme yolunda ilerleyen Türkiye’nin yoluna hendekler kazmaktır.
Çünkü düşmanlarımızın hedefi iktidar değil, doğrudan Türkiye ve Türk milletidir.
O bakımdan Milliyetçi Hareket Partisi de her zaman olduğu gibi siyaset anlayışını birlik ve beraberlik eksenine oturtmuştur.
Bugün aramızda hürriyet eşitlik, kardeşlik hatta adalet prensiplerini savunarak Türkiye’nin altını oymaya çalışan ayrılıkçı unsurlarla onların iş birlikçilerine zeytin dalı uzatanların, yakın tarihimizden ibret alacaklarına inanmak istiyoruz.
Geçmişten bugüne ulaşan tarihî ibret levhaları karşısında MHP, sık sık millî mutabakatın, millî meseleler söz konusu olduğunda özellikle siyasi partiler arasında meşru ittifakların taşıdığı önemin altını çizme ihtiyacı duymaktadır.
Bizim ittifaktan muradımız, ülkeyi emperyalist ülkeler ve onların taşeronları olan terör örgütleriyle gizli veya açık bir itilaf siyaseti değil; tersine milletle birlik ve bütünlük tesis etmektir.
Kim milletten uzaklaştıysa ihanetin kucağına ve ağına düşmüş, kim düşmanla gizli veya açık iş birliği ettiyse cezasını millet kesmiştir.
Zamanla ihanet edenler ayıklanmış, iş başından uzaklaştırılmıştır. Millet, çeşitli bahanelerle kirli hesaplarını müstevlilerin kirli emelleriyle tevhit edenleri tasfiye etmiştir.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonrası, Türkiye’nin iç ve dış sorunlar yumağıyla giderek daha çok boğuştuğu bir dönem olduğu hatırda tutulmalıdır.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ciddi rejim bunalımıyla karşı karşıya kalmıştır.
Tarih bir kere daha tekerrür etmiş; ihanet, ağlarını demokrasi ağacının dallarına, evrensel insani değerlerin, evrensel ilkelerin gövdesine örmüştür.
En kötüsü de FETÖ, PKK ve IŞİD gibi terör örgütleri Türkiye’ye ittifak hâlinde topyekûn saldırıya geçmişlerdir.
İşte böylesi bir dönemde, “İhanet ve ayrılıkçılık Osmanlı Devleti’nin sonu olmuştur ama Türkiye’nin sonu olmamalıdır, olmayacaktır.” teziyle hareket eden MHP, siyasi obstrüksiyonun ortadan kalkması için hamle yaparak tarihî bir fonksiyon icra etmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi’de; bugünümüz ve yarınımızın millî mutabakat ve konsensüs içinde dizayn edilmesinin zaruretine inanılmaktadır.
2019 yılında milletimizin vicdan ve iradesinde vasat bulmuş dayanışma ruhuyla, diri bir ittihat ve ittifak şuuruyla demokratik engelleri aşmak, bekamıza diş bileyen oyunları birer birer bozmak da millî mukavemetin gerek ve zaruretleri arasındadır.
Aslında 15 Temmuz’dan sonra millî mutabakat için müthiş bir fırsat doğmuş ancak politik hırslar ve endişelerle iflah olmaz vehimler yüzünden bu hava dağıtılmıştır.
MHP bu konsensüsün yeniden tesisi için yola çıkmıştır ve bu yolda üzerine düşeni kâmilen yapmak için çaba göstermektedir.
Neticede milletimiz AKP ve MHP’nin ittifakıyla hazırlanan Anayasa değişikliğine onay vermiş, tehditleri; arkasında millet çoğunluğunun durduğu güçlü bir hükûmet sisteminin önünü açarak bertaraf edilmesinin yolu açılmıştır.
Artık adım adım cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin taşları yerine oturmaktadır.
Bununla beraber uyum yasaları Meclisten geçirilip sistemin taşları yerli yerine oturuncaya kadar siyasi sallantıların devam etmesi birtakım arızaların çıkması mümkündür.
Ayrılıkçı ve bölücü tehlike tamamen geçinceye, ülkede dinamikler ve her türlü ortam normalleşinceye kadar siyasi partilere düşen millî mutabakat içinde hareket etmektir.
Bu yapılırken 2019 yılında Anayasa değişikliği hayata geçmeden önce uyum yasalarının siyasi uzlaşma arayışı içinde çıkarılması da hayati önem arz etmektedir.
İşte bu çerçevede MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Anayasa değişikliği sürecinde olduğu gibi, uyum yasaları sürecinde de devreye girmiş; Seçim ve Siyasi Partiler Kanunlarında kendi kurumsal kimliklerini korumaları şartıyla siyasi partileri ortak hedeflerde buluşturacak bir çatıyı esas alan hukuki değişikliklerin yapılmasını teklif etmiştir.
Milletimiz, 16 Nisan'da “MHP’nin siyasetler üstü millî öncelik ve hassasiyetlerle henüz tamamen bertaraf edilememiş küresel tehdidi dikkate alan yapıcı siyaseti”ni tasvip ettiğini göstermiştir.
Milletin bu teveccühünün karşılıksız bırakılmaması ve buna icabet edilerek “uzlaşma kültürünün muhafazası” 2019 Seçimlerine giden yolda siyasi bir vecibe olarak görülmektedir.
Genel Başkanımızın, 2019 Seçimlerinde siyasi partiler arasında açık ittifaka zemin hazırlanması için yasal düzenleme öngören teklifi; bu çerçevede önemli bir adımdır.
Söz konusu teklifle; sistemde aksaklıkların yaşanmaması, erkler dengesinin korunması ve siyasi partilerin demokrasimiz içindeki fonksiyonlarını bihakkın icra edebilmeleri planlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri;
Bilindiği üzere, bugünkü yasalar açık bir ittifaka izin vermemektedir. Bu yüzden geçmişte siyasi partiler hile-i şeriye yoluyla ittifaka gitmişlerdir.
Bu durum, nispi bir belirsizliğe yol açarak hem seçmenin tercihlerini olumsuz etkilemekte hem de istenen sonuçların elde edilmesine mani olmaktadır.
Diğer taraftan bir başka partinin amblemi ve çatısı altında seçime girilmesi; ittifakı kabul eden edilgen konumdaki partinin kurumsal kimliğini zedelemekte, tabanda aşınmalara yol açmaktadır.
Bu durum, aynı zamanda ittifaka dâhil olan adayların söylemlerini halka anlatma ve onları ikna etme noktasındaki inandırıcılıklarını da sınırlamaktadır.
Oysa bazı batılı ülkelerde seçimlerde açık ittifaka izin veren yasalar mevcuttur. İleri demokrasilerde ittifak meşru ve başvurulan bir çıkış yoludur.
Bu meseleye bir siyasi partinin baraja takılmadan parlamentoya girmesinin önünü açma çabası şeklinde bakmak; yanlış, şaşkın ve şaşı bir niyet olur.
Anayasa değişikliği sürecindeki mutabakatın sürdürülmesinin cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde hayata geçirilmesi bakımından yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Sayın Genel başkanımız, bu bağlamda bir “cumhur ittifakı” önermektedir. Bu teklifin en temel amacı, güçlü bir parlamento oluşturmaktır. Zaten, cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin hedefinde de “kuvvetli bir Meclis” vardır.
Sayın Devlet Bahçeli’nin önerdiği “cumhur ittifakı”, önceden belirlenmiş iki partinin uzlaşması olarak algılanmamalıdır. Bu sadece ittifakın çerçevesini çizen bir tekliftir. Bütün partiler için geçerlidir.
Yasal değişikliklerle bu yol açıldığında; 16 Nisan’da Anayasa değişikliğine karşı birleşen siyasi parti, sivil toplum örgütü ve diğer teşekküllerin de müşterek bir çatı tesis etmeleri mümkün olacaktır.
Son günlerde gündeme getirdiğimiz siyasi partiler arasında seçim ittifakı düşüncesi, ne iktidar partisinin oy kaybından ne de MHP’nin baraj altında kalacağı endişesinden kaynaklanmıştır.
Burada asıl olan, yeni sistemde, yani cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinde “güçlü yürütme” karşısında onu dengeleyen “güçlü bir yasama organı”nın oluşturulması, halkın kahir ekseriyetinin de böyle bir oluşuma destek vermesidir.
O takdirde “cumhur ittifakı”; siyasi partiler kadar -adı üzerinde- cumhurun, yani halkın da ittifakını sağlayan bir adım olacaktır.
Bu yolla biz; aslında ittifakı milletle, halkla yapmış olacağız.
İttifak; bir gruplaşma, kutuplaşma ve ayrışma husule gelmesinden ve oyların belli bir çatının sandığında yığılmasından ziyade cumhurbaşkanlığı hükûmet modelinin hem sağlıklı işleyişini temin eden hem de bu işleyişi denetleyen etkin bir parlamentonun teşekkül etmesini hedeflemektedir.
Özellikle Cumhurbaşkanlığı Seçiminde seçimi kazanacak ve yürütmenin başına geçecek adayın “%50 + 1” alması zarureti dikkate alınırsa parlamento aritmetiğini tayin edecek ittifakların ne kadar gerekli, normal ve meşru olduğu da kabul edilecektir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde istikrarın ve erkler dengesinin temini için güçlü bir parlamentoya daha çok ihtiyaç duyulacağı, inkâr edilemez bir hakikattir.
O halde 2019’da hayata geçecek cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin dinamikleri ve anayasal çerçevesi dikkate alındığında güçlü bir Meclis yapısının taşıdığı önem takdir edilecektir.
Güçlü Türkiye Büyük Millet Meclisi; güçlü yönetim, sağlıklı bir demokrasi demektir.
İşte bu bağlamda “cumhur ittifakı” bize istenen tablonun ortaya çıkması için fırsat ve imkân verecektir.
Güçlü bir parlamento yürütmeyi dengelemekle kalmayacak, etkin bir murakabe organı olarak işlev üstlenecektir.
Güçlü bir yasama organı, kuvvetli bir hukuk sistemini oturtmak için gereken demokrasi silahlarını da elinde bulunduracaktır.
Bu sayede parlamento sadece yürütme karşısında etkin bir denge unsuru olmakla kalmayacak, yargı erkinin de denge mekanizmasındaki yerini sağlamlaştıracaktır.
İttifakı esas alan yasal değişiklikler yapıldığında, mevcut sistemin tıkanıklıklarının giderilmiş olacağı yeni hükûmet sisteminde şu anki yapıdan daha dominant bir parlamento teşekkülünün yolu açılmış olacaktır.
Böylelikle ortak siyasi hedef ve niyetleri, Türkiye’nin geleceğine dair asgari müşterekleri olan kitlelerin gücü; bir çatı altında birleştirilerek ortaya çıkan sinerjinin Meclise yansıması sağlanmış olacaktır.
Mecliste millî iradeyi daha bariz yansıtan bir siyasi tablo oluşacağından, üç büyük denge unsurundan biri olarak yasama erki bugüne kadarki en müessir konumuna ulaşabilecektir.
İttifaklar gerçekleştirilerek yapılan seçimde, seçime tek çatı altında girme konusunda uzlaşan partilerin birlikteliğinde, kurumsal kimliklerin korunması esas alınacaktır.
Oyların dağılımı partilere münhasır olacak, bu sayede ittifakta yer alan her partiye kendi tabanından veya kendisini seçenlerden gelen oyların miktarı belli olacaktır.
Meclis aritmetiğini belirleyecek oy yekûnu ise ittifakın toplam oyu temel alınarak belirlenecektir.
Bu sayede hem ittifak bünyesindeki partilerin kurumsal kimlikleri ve tüzel kişilikleri korunmuş hem de konsolide olmuş oyları sandığa yansımış olacaktır. İttifakta yer alan siyasi partiler, parlamentoda kendi oylarıyla grup oluşturabileceklerdir.
Diğer taraftan genel seçmen kitlesinin çoğunluğunun temayülü en kuvvetli şekilde bir uzlaşma ikliminde toplanmak suretiyle fevkalade verimli bir netice elde edilmiş olacaktır.
MHP, ‘Cumhur İttifakı’nı Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi’nden esinlenerek ve bu sisteme atfen düşünmüş olup cumhurbaşkanlığı seçimlerini de etkilemesini öngörmektedir. Bu nedenle “Cumhur ittifakı”, halkın kahır ekseriyetinin temayülünü bir mıknatıs gibi kendine çekecektir.
İttifak güven ve umut vermekle kalmayacak, güçler dengesinin teşekkülüne de katkıda bulunacaktır.
Anayasa değişiklik referandumunda %51,5 olan halk desteğinin daha güçlü konuma gelmesi, destek oranının artması muhtemel bir ittifakla sağlanabilir. İttifakın seçmen ekseriyetinin temayülünü Meclise yansıtması sayesinde ise, “kuvvetler dengesine dayalı, istikrarlı bir yönetim yapısı” ortaya çıkacaktır.
Sözlerime son verirken yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum." dedi.