Şehit haberlerinin gelmediği, anaların ağlamadığı bir gün neredeyse geçmiyor Türkiye'de. Ülkü Ocakları olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Malumunuz olduğu üzere Türkiye'de 13 yılı tamamlamak üzere olan bir iktidar söz konusu. Bu süre zarfında maalesef birtakım efsunlu kelimelerle, şirin sözlerle insanlarımızı aldatacak bazı söylemler geliştirdiler. Millî birlik, kardeşlik, çözüm süreci gibi… Böylece devletimizin kolluk kuvvetlerinin elinden yetki tamamıyla alındı, askerimiz kışlaya kapatıldı, polislerimiz karakola... AKP hükümeti ve yetkilileri, ‘terör örgütü PKK'nın varlığını görmezden geleceksiniz' dedi. Baş mimar da, üzülerek ifade ediyorum, ülkemizi Cumhurbaşkanıolarak temsil eden Recep Tayyip Erdoğan'dır. Valiler vali konağında, kaymakamlar kaymakamlıkta bekledi. PKK ise silah stokladı.
Bölgeye bir takım ziyaretler yaptınız. Bu esnada ne gibi gözlemleriniz oldu?
Vatandaşlarımızın çaresizliğini, içler acısı haline şahit olduk. Mesela bir büyüğümüz şunları anlattı: Bir PKK'lı, aileye oğlunu dağa götüreceğim, diyor. Aile kabul etmiyor. Israrla oğlunu götüreceğini söylüyor. Baba, oğlumu vermem dediği esnada, adamın gözünün önünde oğlunun kafasına silah sıkarak rahmetli ediyor. Üstüne üstlük bir dahaki gelişinde diğer oğlunu alacağını söyleyerek aileyi tehdit etmiş. Kısacası AKP, ‘çözüm süreci' diye adlandırdıkları ‘çöküş süreci'nde Kürt vatandaşlarımızı PKK'nın eline teslim etti. Bu, göz önünden kaçırılmayacak bir gerçektir. Nitekim ziyaretler esnasında karakolun her iki yanı başında PKK'nın çadır kamplarını gözümle gördüm.
Ülkü Ocakları uzun süredir sokağa çıkmamıştı ama Dağlıca ve Iğdır şehitlerinden sonra ülke genelinde ‘Şehide Saygı Teröre Lanet' adına yürüyüşler düzenlediniz. Neydi vermek istediğiniz mesaj?
Kaos ortamının, şiddetin, ülkemizin huzurunu kaçıracak birtakım olayların içinde ülkücüler olarak asla olmayacağız. Ayrıca yürüyüşlerimizi de sokakta değil, herkese açık meydanlarda yaptık. Amacımız, vatanımızın sahipsiz olmadığını göstermekti. Ülkü Ocakları olarak terörle mücadelenin her zaman yanında olduğumuzu belirtmek istedik. Askerlerimizin, polislerimizin yalnız olmadığını haykırmak adına bu yürüyüşleri gerçekleştirdik. Ancak şunu da belirtmek isteriz; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ne askeriyiz ne de polisiyiz. Her ikisine güveniyoruz, yeter ki ellerinden yetkiler alınmasın.
Yapılan yürüyüşlerin ardından bazı Kürt vatandaşlara ait işyerleri ve HDP binaları; bozkurt selamı veren, üç hilalli bayrak taşıyan kişilerce hedef alındı...
Bugüne kadar ülkücüler olarak yaptığımız hiçbir işi inkâr etmedik. Disiplin anlamında Ülkü Ocakları'nın üstüne gençlik teşkilatı tanımam. Bizim bir yerleri ateşe vermek gibi bir anlayışımız yok. Bunu hiçbir ülkücü de doğru bulmaz. Herhangi bir yerde yaptığımız yürüyüşler sonrasında gerçekleşen saldırıların bizimle alakası yok. Burada bazı sinsi planların olduğu açık. Bizim afişlerimizle, pankartlarımızla bazı yerlere gidiyorlar. Ülkü Ocakları'na gölge düşürmek adına hazırlık içinde olan bazı yapılar var. Bu yapıları biliyoruz.
BUNLAR İHALE KARŞILIĞINDA
OLAY ÇIKARIR
Kim bu gruplar?
İsim vermeyi doğru bulmuyorum ama ne olduğu belirsiz yapılar diyelim. Osmanlı'yı temsil eden yapı, kuruluş anlayışına, yaşantısına, mücadelesine yakışır bir şekilde anlayış içinde olur. Osmanlı'nın geçmişten günümüze getirmiş olduğu mirasa zarar vermeyecek bir yapı taşımalı. Bunlar para karşılığında, ihale karşılığında olay yapan, kaos ortamı yaratmak isteyen belli başlı odaklar tarafından ihtiyaç duyulduğunda meydana çıkan yapılar. Bunların kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz sadece devletin yetkililerine çağrıda bulunuyoruz. Bu kişilerle hiçbir şekilde muhatap olmayız. Muhatap olabileceğimiz şahsiyete, karaktere, ahlâka, onura sahip değiller.
Nereden destek alıyorlar?
Bunların bağlantılı olduğu tek yapı, AKP. AKP, istediği şekilde kendisini toplum nezdinde güçlü tutabilmek adına (özellikle milliyetçi kesimi) böyle bazı insanlık dışı işlerin içinde oluyor.
Onların da milliyetçi olma hakkı yok mu? Sizin tekelinizde mi?
Milliyetçilik, Türk milletini sevmektir. Türk milletine hizmet etmektir. Milliyetçilik, Türk milletine nankörlük yapmamaktır. Bir yerlerde Türkiye'nin kaos ortamına dönüşmesi için yangın alanı oluşturmanın milliyetçilikle alakası yoktur. Olsa olsa vatan düşmanlığıdır, millet düşmanlığıdır.
Gerekirse Saray'a değil Fizan'a yürürüz
Devlet Bahçeli'nin ‘büyük saray yürüyüşü' söylemi vardı. Bunun zamanı ve çerçevesi belli oldu mu?
Bu konuyla alakalı herhangi bir istişaremiz olmadı ama liderimiz talimat verdikten sonra Saray'a değil, Fizan'a kadar yürürüz.
Hafta içinde Ankara'da ‘Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet' yürüyüşü yapıldı. Hafta sonunda ise İstanbul'da yapılacak. Bu yürüyüşte yer alıyor musunuz?
Hayır. Biz kendimizin birebir organize etmediği hiçbir yapının içinde olmayız. Bilmediğimiz, nasıl, ne yönde hareket ettiğine inanmadığımız yapıların içinde bulunmayız. Bu noktada yanlış bir ifade belirtmek istemiyorum. Samimi olan, iyi niyetli, vatanına milletine sahip çıkmak için gelen herkesi tebrik ediyoruz. Onun dışında başka niyet ve düşüncelerle orada olanları doğru bulmuyorum.
Çözüm süreci çöküş süreci oldu
7 Haziran genel seçimlerinden sonra
ne oldu da bir anda ‘çözüm süreci' sona erdi?
Bazı çevrelerin ‘çözüm' olarak ifade ettiği bu süreç, tam bir çöküş, yıkım ve ihanet sürecidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki vatandaşlarımızın oylarını almak için Sayın Cumhurbaşkanı'nın ortaya koyduğu bir projedir. Ancak süreçte terör örgütü ve siyasî uzantısı muhatap alındığından, sözde çözümün tarafı ve Kürt vatandaşlarımızın sözcüsü konumuna getirildiğinden hesaplar tutmamış ve PKK uzantısı siyasî partinin barajı geçmesine sebep olunmuştur. Böyle bir ortamda, PKK'nın hükümetten, hükümetin de PKK'dan alacağı bir şey kalmadığından terör saldırıları daha önce görülmemiş yoğunlukta tekrar ortaya çıkmış, ihanet süreci de ısıtılıp getirilmek üzere buzdolabına kaldırılmıştır.