7 Haziran 2015 seçim sonuçlarından sonra yaşanan süreci hepimiz hatırlarız. Ortaya çıkan koalisyon tablosu Türkiye’nin gündemine oturmuş, politikacılardan esnafına herkes hesaplar yapmıştı.
Devlet Bahçeli ilk günden beri sarf ettiği politikada MHP’nin, devletimizin ve milletimizin teminatı için ortaya koyduğu 4 maddeyi kabul etmeyenle asla koalisyon kurmayacağı görüşünde idi.
Sonra AKP ve CHP uzun süren pazarlıklar sonucu anlaşamamış ve Ak Parti MHP’nin kapısını çalmıştı. Mecliste yapılan görüşme de Devlet Bahçeli’nin tek bir şartı vardı: ülkesinin sigortası olan dört madde…
Bakanlıkta, makamda ve kırmızı plakada gözü olmayan Bahçeli, dört madde üzerine ısrar edince AKP bunu kabul etmemiş ve erken seçim kararı almıştı.
CHP, medyaya verdiği demeçler aracılığıyla: ‘’HDP’nin dışarıdan desteğini kabul et gel başbakan ol.’’ teklifine ise şiddetle karşı çıkan Devlet Bahçeli, ülkesinden ve ülküsünden asla taviz vermeyerek tekrar bir dik duruş örneği sergiliyordu.
İçimizde ki bukalemunlar hemen sıçrayarak, Devlet Bahçeli’yi hayırcılıkla suçlayacaklardı.
Bu suçlamayı yaptıklarına göre kendileri, ülkenin sigortası diye nitelendirdiğimiz dört maddeden taviz verip evet deme taraftarıydı.
Yine aynı bukalemunlar, 1 Kasım seçimlerinde yaşanan oy düşüşünü fırsat belleyip kimisi makam için, kimisi de MHP’yi parçalama projesini gerçekleştirmek için yola koyulmuşlardı ki, o yolda şarampolden aşağıya yuvarlandılar!
Daha sonra tarihler 15 Temmuz 2016’ya geldiğinde ise Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde daha önce görmediği bir facia yaşadı. Devletimizin içinde ki kripto ajanlar haçlının emri doğrultusunda darbe süsüyle bir işgal girişimine kalkışıyorlardı.
Darbe gecesi herkesten önce yine dik duruş sergileyen Devlet Bahçeli, tabandan tavana her kesimin takdirini alıyordu.
Hatta şu meşhur Yenikapı mitinginde sunucu Devlet Beyi şöyle anons etmişti: ‘’Devlet adamı ciddiyetiyle darbenin karşısında dimdik duran…’’
*
Şimdi gelelim günümüze…
15 Temmuz süreci, öncesi ve sonrasında ülkemizin yaşadığı kaos, ekonomik buhran ve fiili tıkanıklık mevcut sistemin ( bakınız rejimin değil, sistemin…) değişmesi gerektiğini işaret ediyordu.
Bu sıkıntılı süreçte Devlet Bahçeli yine devlet adamlığını gösterip elini taşın altına koyarak bu fiili tıkanıklığı dile getirdi ve kamuoyuna yeni bir gündem yarattı.
Ardından yapılan görüşmeler sonucu kâğıt üzerindeki maddelerde mutabakata varılarak meclise gelme konusunda anlaşıldı.
İşte o anda Devlet Bahçeli ‘’Evet!’’ diyeceğini açıkladı ve yine olanlar oldu.
Ülke meselelerinde ki kritik ve ipten ince konuları fırsat belleyen bukalemunlar yine ortaya çıktı ve bu seferde Devlet Beyi evetçilikle suçladılar.
Dün, Devlet Bahçeli hayır dediği için ortaya çıkan bitler, bugünde evet dediği için tekrar ortaya çıkıp hakaretlerine devam etmekteler.
Şunu iyi belleyin ki; Devlet Bahçeli, evetlerini ve hayırlarını kendi şahsına, iradesine ve çıkarlarına göre ayarlayan liderlerden değildir. O, onay ve retlerini önce ülkesi ve milleti için daha sonra partisi için karar veren bir liderdir.
Hayır dediğinde evet diyenler,
Evet dediğinde hayır diyenler,
Sizin derdiniz vatan ve millet değil,
Sizin derdiniz Devlet Bahçeli’nin makamı.
Derdi makam olanında sonu hüsran olur!