Çok değil daha iki buçuk ay önce haçlı ve haçlının yerli tohumları tarafından bir işgal girişimi yaşamış ve şuan misyoner yerli tohumları süpürmek ve haçlının bizati kendisi ile politik bir savaş içersindeyken ne gerek vardı Lozan tartışmasına? Yenikapı ruhu deyip duruyoruz ama hükümet ve anamuhalefet tarafından bu ruh son zamanlarda sıkça baltalanıyor. Siyasi görüşü ve politik duruşu ne olursa olsun ortak kaygısı vatan, devlet ve millet olanların bu tarz tartışmalara girmesi akla ziyan bir durumdur. Yada böyle bir gündem yoğunluğunda kasti olarak bu tartışmaya girenlerin ortak kaygısı vatan ve millet değil, önümüzde ki seçimlerdir.
Tarafsız ve polemiksiz olması gerekirken malesef ki Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından nereden esinlendiyse "Bize Lozanı zafer diye yutturdular!'' sözü ile başlayan Lozan tartışması, Anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu tarafından muhattap alınıp ağır eleştirelerde bulunurken, MHP Lideri Devlet Bahçeli "Ne talihimiz var değil mi? Allah nazardan saklasın, kısır çekişmeler hiç eksik olmuyor, kutuplaşma arayışları hiç bitmiyor! Yeni konumuz Lozan! Zafer mi hezimet mi olduğunu tartışıyoruz. İşi gücü bıraktık, her şeyi hallettik; 93 yıl sonra bu sorulara cevap arıyoruz…" diyerek halkın sesi olmuş ve bir nevi tartışmaya son noktayı koymuştur.
Bu polemikten sonra neredeyse tüm televizyon programlarında tarihçi ve siyasetçiler tarafından; Lozan zafer mi hezimet mi tartışmaları başlamış, MHP Liderinin de söylediği gibi ortaya bir kutuplaşma doğmuştur.
Öncelikle belirtmek isterim ki, Lozan Antlaşmasına zafer mi yenilgi mi bakış açısıyla bakarsak bahsettiğimiz kutuplaşmanın direkt olarak tarafı oluruz.
Zafer mi yenilgi mi tartışmasından önce iyi bilmemiz gereken bir hususvar. Lozan, 1. Dünya Savaşından mağlubiyet ile ayrılmış, ordusu, düzeni ve vatandaşının sosyolojik yapısı bozulmuş, 130 milyon dış borç ile sonlanmış Osmanlı Devleti'nin devamı olan Türkiye'nin karşısında İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile imzalanmıştır.
I. Dünya Savaşının gâlip ülkeleri, mağlup devletler ile tüm hesaplaşma ve temel sömürülerini tamamladıktan sonra, tarihler 1920'ye geldiğinde Osmanlı Devleti hariç yenilen tüm ülkelerle hesaplaşma adına antlaşmalar imzalanmıştı. 10 Ağustos 1920 de ise Osmanlının önüne sevr antlaşması dayatılıyor, İstanbul hükümetinin üç temsilcisi antlaşmaya imza atıyordu. Haber Ankara'ya ulaşınca TBMM bu antlaşmaya tepkisini sert bir şekilde koymuş, Ankara İstiklal Mahkemesi ise antlaşmaya imza atan üç temsilci ve Sadrazam Damat Ferit Paşa hakkında idam ve vatan hainliği kararı çıkarmıştı.
Sevr Antlaşması İstanbul Hükümeti tarafından imzalansa da Yunanistan dışında hiç bir ülkenin bu antlaşmayı onaylamamış olması ve Anadolu da ki mücadelenin zaferle sonuçlanması neticesi ile Sevr hiç bir zaman uygulanamamıştır.
TBMM'nin Yunanlılara karşı aldığı mutlak zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşmasını doğurduktan sonra İtilaf Devletileri, TBMM'yi 28 Ekim 1922 de düzenlenecek olan Lozan Barış Konferansına davet ettiler. İtilaf Devletleri TBMM üzerinde baskı kurmak amacıyla İstanbul Hükümetini de davet edince, Meclis 1 Kasım 1922 de saltanı kaldırdı.
Lozana tavizsiz katılmayı amaçlayan ve bu doğrultuda hareket eden TBMM, katıldığı barış konferansında hiç hesaba katılmayan bir durumla kaşılaşmıştır. Çökmüş ve bitmiş olan Osmanlı Devleti'nin tüm tasfiye davaları, borçları ve sorunlarıyla yüz yüze gelmiş, Osmanlıyı mağlup eden tüm devletlerle hesaplaşmıştır. Bu hesaplaşma, kapitülasyonlar ve İstanbul'un boşaltılması konusunda uzlaşıya varılamayınca, daha doğrusu TBMM geri adım atmayınca ilk görüşmeler olumsuz sonuç vermiştir.
Hatta olumsuz geçen görüşme nedeniyle savaş ihtimali gündeme gelmiş, Gazi Atatürk orduya savaş hazırlığı emri vermiştir!
Lakin ağır bir savaş ortamından çıkan itilaf devletleri tekrar bir savaş ortamına girmeyi göze alamamış, barış görüşmelerini tekrar başlatmıştır. Karşılıklı verilen bazı tavizler ile 24 Temmuz 1923'de Lozan Antlaşması imzalanmıştır.
Anlaşılan bazı konular şu şekildedir;
-Sevr'de Kilis'den Tokat'a kadar Fransa'ya ayrılan bölge Türkiye'ye bırakılmıştır.
-Sevr'de Wilson teklifine göre Ermenistan'a bırakılan Van, Erzincan ve Ardahan bölgesi 1639'da Safevi Devletiyle imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması esas alınarak Türkiye-İran sınırı belirlenmiş yani bahsettiğimiz Doğu anadolu Bölgesi Türkiye'ye bırakılmıştır.
-Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır.
-Azınlıklar Türk uyruklu kabul edilip hiç bir ayrıcalığa tutulmamıştır.
-Osmanlı dış borçları Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan devletler arasında bölüştürüldü.
-Gökçeada ve Bozcaada özerk bir yönetime tabi tutulmak şartıyla (Türkiye bunu uygulamadı) Tükiye'ye geri kalan Ege Adaları İtalya'ya kaldı.
-Dünya Ortodokslarının dini lideri durumunda ki patrikhanının siyasi yetkileri elinden alınarak İstanbul'da kalmasına izin verildi.
Genel hatlarıyla bu maddeler ile geçen antlaşma görüldüğü gibi kimi yerde bizim kimi yerde İtilaf Devletleri'nin tavizleriyle sonuçlanmıştır.
Elbette ki Lozan Türk Milletinin bağımsızlığının sembolü değildir. Biz o sembolü, İstiklal Harbinde kazanmıştık. Lakin Sevr dayatmasına nazaran Lozandan böyle bir sonuçla çıkmakta gerçekten kolay olmayan, üstün zeka gerektiren bir durumdur...
Sonuç mu?
Lozan ne zaferdir, ne de hezimet.
Lozan; Antlaşmadır!