Yunanistan'da iktidarlar değişir, devlet politikası değişmez.
Liberal-muhafazakar Karamanlis de, solcu Papandreu da hatta geçtiğimiz günlerde Makedonya meselesi üzerine yapılan bir protestoya katılıp, "Makedonya Yunan toprağıdır" diyen Yunan Komünist Partisi üyesi sanatçı Mikis Teodorakis de kendilerini megalo-ideadan alıkoyamazlar.
Biz 19 Mayıs 1919'u Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlarken; onlar soykırım günü (!) olarak nitelendirmekle kalmaz, gündemde tutmak için kongreler, etkinlikler yaparlar.
Gönünen o ki, yıllardır sirtaki oynayıp uzo-rakı düzleminde Türk-Yunan kardeşliği edebiyatı yapanların sesi, milletler mücadelesi duvarının gerçekliğine çarpıyor.
Halbuki milliyetçilik ne kadar reddedilirse reddedilsin devletlerin politikalarında kendini göstermeyi sever.
Çünkü devletler maziden ve kollektif şuurdan beslenirler.
"Türk Olmak Sanatı" kitabımda yazmıştım; her millet siyaset kültürü çerçevesine göre milliyetçilik yapar. Alman milliyetçiliği Nazizme evrilir, İtalyan milliyetçiliği Faşizme, Türk milliyetçiliği Atatürkçü siyaset kültürüne..
Atatürkçü siyaset kültürü, dünya milletlerini saygıyla ele alır.
Çünkü Atatürk, Gökalpçi bakışla Türk milletini milletler ailesi içinde güzide bir millet olarak görür.
Atatürk, Türk tarihini anlamak ve yorumlamak konusunda gerçek bir devlet adamıdır ve o, tarihi birikimden kültürel zenginliklerimizi çıkarmasını bilmiştir. Meraklı olanlara Türk Tarih Kurumu yayınlarından çıkan 1932-1937 Tarih Kongresi tutanaklarını ve konu bütünlüğü içinde az da olsa bu konuya da yer veren, "Turukkuların Hayaleti" romanımızı tavsiye ederim.
Devlet adamlarında ve siyaset erbabında tarih şuuru esas olmalıdır.
CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu, Yunanistan’ın "Ethnos" gazetesine röportaj vermiş ve gazete de haberi, "şehri Erdoğan’ın elinden alan Pontus’lu.." diye başlığa çıkarmış.
Aynı gazetenin 2006’da yaptığı bir haberi tesadüfen okumuştum. Ethnos gazetesi belli ki megalo idea konusunda tutkulu bir yayın organı.
Önemle belirtmeliyim ki, Yunan siyaset ve medya kültürünün Türkiye odaklı şovenist tutumunu bilmemek politik bir kusurdur.
Siyaset ciddi iştir; siyasetin seviyesi sadece retori zenginliği ile açıklanamaz. Hitabet, algı, reklam, süsleme ve kamuoyuna mal etme aşamaları başarıyla kurgulansa bile zaman içinde gerçekler hükmünü koyacak ve nihayetinde o gerçeklerle toplum baş başa kalacaktır.
O yüzden siyasetçilerde atılacak adımın nerelere gideceğini bilmek gibi bir marifet aranır.
Türkiye’de siyaset çok hassas bir zeminde cereyan etmektedir.
Birileri tarafından göz ardı edilse de "beka" hala Dede Korkud’un "Tepegöz Destan’ındaki" dev gibi tepemizde salınmaktadır.
"Yahu yerel seçimin bekâ ile ne ilgisi var" sorusu "Kürdistanda kazanacağız, batıda onlara kaybettireceğiz" manifestosuyla ehemmiyetsiz bir bahane haline gelmiştir.
Zaten geçerli olan bekâ,bu manifesto gibi açıklamayla açıkça gün yüzüne çıkmıştır.
Sınırlarımızda ve Akdeniz’de Türkiye’nin varlığını zayıflatmaya yönelik atılan emperyalist adımlar göz ardı edilemez.
Devletin bekâsı, milletin adını sanını yaşatmak ve toplumun saadetini kalıcı kılmak ülküsüyle bağlantılıdır.
Bekâ, gerçektir.