BİR DESTÂN Kİ!..

Ahmet ŞAHİN

18 Mart 1915… Müslüman Türk’ün bin yıllık vatan topraklarının Çanakkale’de inanılmaz müdâfaası… Kahraman Mehmetçiğin seller gibi akan mübârek kanı ile tarihin aynasına bir milletin alın yazısını Hakk’ın (azze ve celle) rızasınca, ebedîleştirerek yazdırdığı ve Hâkim-i Mutlak’ın (celle celâlühü) hükmüne tevdî ettiği târihî destânın sene-i devriyesindeyiz.

Bütün bir benliği ile zincire vurulmak istenilen bir milletin tek başına, bütün cihâna (dünyaya) ve emperyalizmin her çeşidine karşı emsalsiz direnişinin akıl almaz hikâyesi… Kahraman Türk Milleti’nin “tarih sahnesinden silindi” sanıldığı bir sırada; millî birlik ve beraberlik, millî fikrin(düşüncenin) ve millî hissin etrafında kenetlenerek şahlanışının, vecd ile silkinişinin tarifsiz şi’riyeti…

18 Mart 1915… Yalnız Hak için, Hakk’a verilecek eğilmez başların, kopan bir kıyamet karşısında dahî nasıl tunçtan birer heykel kesildiklerinin, harp meydanlarında ölümlere şevkle atılarak şehitler halkasına dizilmek için nasıl yarıştıklarının; o muazzam ve muhteşem ebediyyet kitâbesini nasıl bir ihtişâmla diktiklerinin tarih olmuş unutulmaz hikâyesi, bugün Çanakkale’nin “GEÇİLMEZ SULARI”nda hâlâ okunmaktadır.

Bu emsalsiz destânın yazılışı, bazı aklı evvellerin zannetikleri gibi, yalnız kanla toprağın harmanlaşarak vatanlaşmasından ibaret değildir. “Bir hilâl uğruna ne güneşlerin battığı”, yerlerin ve göklerin bu dehşet-engiz velveleden beşikler gibi sallandığı, suların insan kanından kıpkırmızı bir deryâya dönüştüğü o “mahşer” gününden, bir milletin istiklâle çıkışının efsânevî destânıdır.

18 Mart 1915… Müslüman Türk’ün, mütecâviz kâfirin istilâ plânına, Hilâl’in Haç’a karşı vuruşmasıdır. Mitralyözlerin, şarapnallerin, top ve tüfeklerin “imân dolu göğüs”lerde birer birer parçalandığı, hilâl ile yıldızın göklerin ebediliğinde yeniden kucaklaşarak vuslat iklimine girdiği ve Türk zafer burçlarının gönderine ebediyen çekildiği târihtir.

Târihin bu inanılmaz destanını yazanlar, şimdi ebediyyet âleminden, Cennet’in gül bahçelerinden bizleri ibretle ve dehşetle seyretmektedirler. Can ve kan vererek vatanlaştırdıkları ve emânet ettikleri vatan topraklarının üzerinde keyiflerince hayat sürenlerin kaçta kaçı, onların bu tertemiz hatıralarının ve fedâkârlıklarının hakkını verebilmektedir? Acaba bugün onlara lâyık vatan evlâtları yetiştirebiliyor muyuz?

Milletçe geçirdiğimiz acı tecrübeler bize bir kere daha göstermiştir ki, bugün her zamankinden daha çok “Çanakkale’yi geçilmez” yapan rûh ve imân bütünlüğüne ihtiyacımız vardır.

Hudutlarımızın içinde ve hemen yanı başımızda vaktiyle yapıldığı gibi yine bin-bir yalan ve desiseyle, “ayrıştır vuruştur” taktiği tatbik sahasına konulmuştur. Ateş, barut, kan ve gözyaşı dünkü ve bugünkü coğrafyamızın neredeyse değişmez kederi olmuştur…

Bütün bunlardan daha elim ve daha vahimi, Âkif’in “top tüfekten daha sık gülle yağan mermiler” dediği bombalar, sûretâmızı işgal ederek, şahsiyyet ve mahremiyyet idrâkimizin içinde patlatılmakta ve böylece dinimiz, dilimiz ve örfümüz berhava edilmek istenilmektedir.

Hangi şart altında olursa olsun Türk vatanını ve mukaddeslerini korumak ve kollamak Türk Milleti’nin her zaman târihî vazifesidir. Vatan söz konusu olduğunda, dün olduğu gibi bugün de nice “Çanakkale Destânı” yazmaya kararlı milyonlarca Türk evlâdı hâzır ve nâzırdır.

Bu vesile ile şehitlerimizin azîz hâtırası önünden saygı, minnet ve şükrân dolu hislerle ayrılırken; kanlarıyla yoğurarak vatanlaştırdıkları toprakların her köşesinden, milyonlarca Fâtiha-i Şerîfler gönderiyoruz.

 

TEFEKKÜR

Türk tokadını yemek hep senin âdetin Garp

Çanakkale, son devrin gördüğü en çetin Harp

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.