DANIŞTAY KARARI VESİLESİYLE…

Ahmet ŞAHİN

Biz bu yazımızda, Danıştay’ın geçtiğimiz günlerde vermiş olduğu karar vesilesiyle; hatırımıza geldiği üzere “Andımız”, “Türk Milliyetçiliği” ve “5816 Sayılı Kânun”un târihi seyri üzerinde kısaca duracak ve yepyeni bir “Andımız” metni teklifinde bulunacağız.

Danıştay, “Andımız” metninin okullarda okutulmaması kararını iptal ederek; bir bakıma okullarda yeniden okutulmasının yolunu açmıştır.

Andımız:
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene!”

Bilindiği gibi yukarıya aldığımız “Andımız” metni, 1933 târihlidir ve Gazi Mustafa Kemal henüz hayatta iken kabul edilmiştir. Daha sonra muhtelif târihlerde yapılan bazı gereksiz ifâdeler eklenmek suretiyle bugünkü şeklini almıştır. Yâni “Andımız” resmen sulandırılmıştır.

Yanlış üzerine yanlış, her zaman yeni bir yanlışı doğurur. “Andımız”ı kaldıranlar da, Türk Milleti’nin mâşerî vicdanına uygun yeni bir metin yazmak veya 1933 senesinde kabul edilen metne geri döndürmek yerine; yanlış bir şekilde tamamen kaldırmak gibi bir hatalı yolu tercih etmişlerdir. Mahkeme de tabiî olarak bu şekilde karar vermiştir.

Gazi Mustafa Kemal Paşa eğer hayatta olsaydı; sonraki yıllarda bir takım eklemeler yapan bu “goygoycu” takımına mutlaka haddini bildirirdi. Çünkü o, mevkisi ve makamı ne olursa olsun bir milletin yerine her hangi bir “fânînin” ikâme edilemeyeceğini çok iyi bilenlerdendi. Siz böyle bir yolu açtığınız takdirde, o zaman “Oğuzhan”dan itibaren gelmiş geçmiş bütün devlet başkanlarını da (-Kağan, Sultan, Han ve Hakan... kim varsa-) o metnin içerisine dâhil etmeniz gerekir.

Halbuki, bütün milleti kucaklayacak, mâşerî vicdânı tatmin edecek ve rahatlatacak bir metin üzerinde uzlaşılması her türlü tartışmayı bitirecektir. Söz konusu metnin özü, sözü ve rûhu, milletle mütenâsip olması gerekmektedir. Evvelâ şunu bilmeliyiz; bu milletin adı “Müslüman Türk Milleti”dir. Siz, Müslüman Türk Milleti gibi; târihi şan ve şereflerle dolu bir geçmişe sahip olan bir milletin çocuklarını; “hedefsiz”, “ufuksuz” ve “mefkûresiz” bırakamazsınız!.. Bu bakımdan mes’ele gayet ciddidir. Millî Eğitim Bakanlığı adına yaraşır şekilde hareket ederek, bu mes’eleyi nihâyete erdirmelidir. Bunun iki yolu vardır. Ya, yeni bir metin yazmak veya 1933 senesindeki kabul edilmiş olan metni geri getirmektir. Yeni metin aşağıdaki gibi olabilir. Hattâ, bu metin “referanduma” dahi götürülebilir. İşte bizim yeni metin teklifimiz:

Öğrenci Andı
“Müslüman Türk’üm. Îmanlı, inançlı, edepli, terbiyeli ve ahlâklıyım. Dürüst, fedâkâr ve çalışkanım. Küçüklerimi şefkatle korur ve gözetirim. Büyüklerimi hürmetle ve tâzimle selâmlarım. Vatanımı ve milletimi sînemden çok severim. Ülküm; târihim, irfânım, medeniyetim ile iftihâr ederim; milletim ve devletimin istikbâli için niyâzda bulunurum; ulu rü’yâlar görürüm; arşa kanatlı hayâller kurarım. Varlığım, Müslüman Türk varlığına armağan olsun! ‘Ne mutlu Müslüman Türk’üm’ diyene!”

(Bu Öğrenci Andı İlkokul’dan itibaren Üniversite’ye kadar her derece ve türdeki okullarımızda okutulmalıdır.)

*

Türk Milliyetçiliği

1961 Anayasası’nın başlangıç kısmı üçüncü paragrafında:

“…Türk Milleti; Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Millîyetçiliğinden hız ve ilham alarak…” şeklindeki ifâdelerle “Türk Milliyetçiliği”ne açıkça atıfta bulunmuş iken; 12 Eylül’ü yapanlar, “Andımız”da olduğu gibi, 1982 “Anayasası”na da “şahsa bağlı milliyetçiliği” eklemek gibi bir garabete düşmüşlerdir. Eğer “şahsa bağlı milliyetçilik” olsaydı, ki asla olamaz, olmamalıdır; o takdirde de “Oğuz Han”dan bu tarafa gelmiş geçmiş devlet başkanlarının milliyetçiliklerini; Oğuzhan Milliyetçiliği(!), Bilge Kağan Milliyetçiliği(!), Satuk Buğra Han Milliyetçiliği(!), Sultan Alparslan Milliyetçiliği(!), Osman Gazi Milliyetçiliği(!).. ilh. gibi Anayasa metinlerine eklemeniz gerekirdi.

Halbuki Gazi Mustafa Kemal: Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”1926 (Atatürk’ün S.D.V, s. 114) demiştir. Gazi’nin sözü gayet anlaşılır, açık ve nettir. Kaldı ki, Gazi; “-Benim adıma milliyetçilik uydurun ve bunu da anayasalara yazın-” dememiştir.

Temennimiz, bundan sonra TBMM’nin yapacağı “Anayasa” çalışmalarında bu husûları dikkate alması ve Anayasa’mızı “şahsa bağlı milliyetçilikten” kurtarıp yeniden “Türk Milliyetçiliği”ne kavuşturmasıdır.

*

5816 Sayılı Koruma Kânunu Mes’elesi

Gazi Mustafa Kemal’in resmini paralardan, pullardan kaldıranların kimler olduğunu bu azîz millet çok iyi bilmektedir. Yine bu millet bilmektedir ki, bunlar gûyâ bugün de yer yer Gazi’yi sahiplenme pozuna bürünmekte ve ortalıkta bol bol caka satmaktadırlar. Peki, adama sormazlar mı vaktiyle niçin o’nun paradan puldan resimlerini çıkarttınız? İlginç değil mi? Samîmiyet bunun neresindedir?..

Garip bir tecellidir ki, 5816 sayılı koruma kânununu çıkaranlar; 1960 darbesine muhâtap olmuşlardır…

Böylece 1960 senesinden bu tarafa bütün darbeler, Gazi Mustafa Kemal adına yapılır olmuştur. Bu samîmiyetsiz gürûh, her defasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne çengel atmış ve kendilerine meşrû dayanak olarak Gazi’nin adını kullanmak suretiyle, milletin yetki verdiği “seçimle işbaşına gelmiş hakîkî meşrû iktidarları” silah zoru ile devirmiş ve alaşağı etmiştir. Maalesef bu elîm vaziyet, siyasî târihimizde çok kötü bir alışkanlığı beraberinde getirmiş ve böylece “darbecilik” bir gelenek hâlini almıştır. Gazi ise, yukarıda işâret ettiğimiz “Andımız” ve “Türk Milliyetçiliği” mes’elesinde anlattığımız gibi, sağlığında böyle ucuz yollara tevessül etmediği gibi kendisi için “koruma kanunu” da çıkarttırmamıştır. Zîra, Gazi: “Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur.” 1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 273) sözleriyle hiçbir kimseye, zümreye ve makama zerre kadar yüz vermemiştir.

*

Netice-i Kelâm

Ben şahsen bir “Türk Milliyetçisi” olarak, (-ki, eğer yukarıda belirttiğim ölçüler içerisinde bir “andımız” metni kabul edilmez ise-) hem çocukluğumun bizden çalınan “Andı”nı ve hem de 1961 Anayasası’nda zikredilen “Türk Milliyetçiliği”ni geri istiyorum.

 

TEFEKKÜR

Sen, hep doğruyu söyle, bazı şeylerden de geç
Hakk, hakîkat uğruna, yardan da serden de geç

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.