Son yıllarda, çeşitli ırklara ve milletlere mensup insanların kafileler halinde İslâmiyet’i kabul ettiklerine ve Müslüman olduklarına şahit oluyoruz. İçlerinde ilim adamları ve âlimlerin de bulunduğu bu güzel hareketler, hiç şüphesiz İslâmiyet açısından hayırlı bir başlangıç olarak devam edecektir.
Rusya, Japonya, Avrupa, Amerika, Avustralya ve Hindistan’da hızla yayılma istidadında olan Müslümanlık; Vietnam, Kamboçya, Küba ve Çin.. gibi totaliter rejimlerle idare edilen ülkeleri ciddi şekilde sarsmaya başlamıştır. Yıllardan beri devam ettirilen insanlık dışı baskı, zulüm ve zorbalıklara rağmen bu dine karşı duyulan sempatiyi önlemek mümkün olamamıştır. Hicretin 15’nci asrını idrâk ettiğimiz bir zamanda ve din konusunda gözlerin İslâm’a çevrilmiş olması da hesaba katılacak olursa; yakın bir gelecekte dünya, nûrlu bir inkılâbın tesîr alanına girecek demektir.
İslâmiyet, insanın kendisini, maddî ve mânevî varlığını mükemmel ve üstün bir ahlâk anlayışı ile teminat altına alır. İnsanın her iki dünyasına karşı duyduğu alâkayı artırması bakımından da diğer semâvî dinlerden ayrılır. “Hiç ölmeyecekmiş gibi Dünya için, yarın ölecekmiş gibi de Âhiret için çalışın.”Hadîs-i Şerîfi, bunun en bariz misalidir.
İslâmiyet, miskinlik, tembellik gibi insanı alçaltan davranışları reddeder. Her iki dünya için çalışmak lâzımdır. “Komşusu açken tok yatan, mümin değildir.” Hadisinde ifâdesini bulan, fert-cemiyet ilişkisini bu kadar güzel düzenleyen bir başka içtimâî ve iktisâdî sistem göstermek mümkün değildir.
İslâmiyet; karşılıklı sevgiyi, saygıyı, merhameti, yardımlaşmayı, helâl kazancı helâl lokmayı ve vefakâr olmayı telkin eder. “Sen yerdekilere acı ki, göktekiler de sana acısınlar, merhamet etsinler.” Hadîsi; baskı, zulüm, zorbalık ve kula kul olmayı yasaklamıştır.
İslâmiyet, bilgisizliği ve cahilliği insan idrâki ile bağdaştırmaz. “Hiç bilenlerle bilmeyen bir olur mu?” veya “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.” Emirlerinde sayısız hikmetler vardır. Bilen, bilmeyene; âlim, câhile doğruyu öğretmekle mükellef kılınmıştır. İnsanlığın faydasına ve hayrına olan her şey öğrenilip, öğretilecektir.
İlim ve ilimde ilerlemeyi emreden İslâmiyet, ona köstek olan değil, destek olan bir dindir. Dünya’nın yeni bir inkılâba hazırlandığı bu asırda, inanan herkese ve bilhassa Müslüman Devletlere çok önemli târihî vazifeler düşmektedir. Allah Resûlü’nün (Sellallahü Aleyhi Vesellem): “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz.” dâvetine icabet ederek; bu emsalsiz mesajı en yakından en uzak diyârlara kadar yaymak her Müslüman’ın yegâne vazifesi olmalıdır.
“Ehli Sünnet Vel Cemaat”, İslâmiyet’i en saf şekliyle (safîyâne) yaşayışın mükemmel akîdesidir. İnsanlığın içinde bulunduğu bugünkü vahîm vaziyetin tek kurtuluş devâsı ve şifâsı bu âkîdededir…
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Allah’ın (celle celalühü) inâyeti ve Resûlü’nün (Sallallahü Aleyhi Vesellem) şefâati bütün mü’minlerin üzerine olsun.
TEFEKKÜR
İslâmiyet, Müslümanca yaşayışın dibâcesi
Ondadır Beşer'in hasta kalbinin tek reçetesi