“İslâmî Türk Edebiyatı”nın teşekkülünü sağlayan, “Dinî ve Tasavvufî Türk Edebiyatı”nın da en büyük temsilci sayılan ve Türk kültürü ve irfânını yoğuran Yûnus Emre gibi dünya çapında bir dâhiyi yetiştiren Tapduk Emre Hazretleri’nin (d. xııı. yüzyılın başı - ö. xııı. yüzyılın ikinci yarısı) “Türk Kültür Târihi” açısından ehemmiyeti çok büyüktür.
Tapduk Emre’yi Türk Dünyâsı bakımından bu derece ehemmiyetli kılan husûs, onun Hoca Ahmed-i Yesevî Hazretleri’nin dervişlerinden ve Yûnus Emre’nin mürşîdi olmasıdır. Zîrâ, Hoca Ahmed-i Yesevî, yetiştirdiği dervişleriyle Türk Milleti’ni irsâd eden ulu bir şahsiyettir. Bu alperen ve derviş gâziler sâyesinde bütün Türk dünyâsı İslâmiyet ile müşerref olmuş ve şereflenmiştir. Biz bu makâlemizde; Tapduk Emre hakkında daha evvel çalışma yapmış ve alanlarında mütehassıs ilim adamlarının kanâ’atlerinden hareketle, Tapduk Emre’nin bir Şeyh ve Mutasavvıf olarak varlığı ve inanç esâsları üzerinde duracağız.
Tapduk Emre’nin Menkîbevî Şahsiyeti
Tapduk Emre’nin mekıbevî hayâtı ve şahsiyeti hakkında rivâyetler muhteliftir. Nerede doğduğu ve vefât ettiği, doğum ve vefât tarihleri hakkında kesin bilgilere rastlayamıyoruz. Ancak, onun Selçuklu Devleti zamanında ve hattâ Hazreti Mevlânâ Celaleddinî Rumî (d. 30.09.1207/604 - ö. 17.12.1273/672) ile aynı devirde yaşadığı sanılmaktadır. Bu düşünceyi destekler mahiyette Yûnus Emre’nin bir şiirinde bu husûs açık bir şekilde dillendirilmiştir:
“Mevlânâ Hüdâvendigâr bize nazar kılalı
Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdur
………………………………………………………………
Fâkîh Ahmed Kutbûd-dîn Sultân Seyyid Necmü’d-dîn
Mevlânâ Celâlü’d-dîn ol Kutb-ı cihân kanı”1
Bu beyitlerden anladığımıza göre; Yûnus Emre, Hazreti Mevlânâ ile hem hâl olmuş, onun sohbetlerinde bulunmuştur. Hazreti Mevlânâ vefat ettiğinde ise 33 ilâ 34 yaşlarındadır. Yûnus Emre’nin doğum tarihi 1240 veya 1241’dir. Şeyhi Tapduk Emre’nin de Yûnus Emre’den 40 ilâ 60 yaş kadar yaşlı olabileceği ihtimâl dahilinde olduğu düşünülürse, Hazreti Mavlânâ ile yaşça emsâl sayılması kuvvetle muhtemeldir.
Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” adlı eserinde Yûnus Emre bahsini anlatırken Tapduk Emre hakkında da çok önemli bilgiler vermiştir:
“XIII. yüzyıl Anadolu’sundaki tasavvufî cereyanların mâhiyeti ile, Yûnus’un şahsiyeti göz önüne alınınca, Tapduk Emre’nin mânevî sîmâsı da az-çok aydınlanabilir. O’nun Cengiz istilâsı üzerine Buhâra tarafından Anadolu’ya gelmiş Sinan Efendi yâhut Sinan Ata adlı Orta – Asyalı bir Türk şeyhi tarafından irşâd edildiği hakkında Anadolu dervişleri arasında eskiden beri mevcut bir an’ane, Yûnus üzerindeki Ahmed Yesevî tesirlerini de pek iyi açıklamaktadır.”2
Fuad Köprülü, İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri’nin ve Şakâyık-ı Numâniye müterciminin ifâdelerine dayanarak, Tapduk Emre’nin yaşayış tarzı ve halk nezdindeki ağırlığı ve yaşadığı saha hakkında da şunları kaydetmiştir:
“Müddet-i ömründe halk âleminden uzlet ve inkıta'üzre olup silâh-ı salâh ile habl-i alâkayı kat'etmiş ve şîme-i kerîme-i aktâb üzre seccâde-i irşâda cülûs eyleyib, kerâmât-ı âliye izhar eylemiş” olan Tapduk Emre, bütün Sakarya çevresinde büyük bir mânevî nüfûz kazanmış meşhur bir mutasavvıftı. Bilhassa Selçukluların inhitat devirlerine rastlayan o karışık zamanlarda, mutasavvıfların halk üzerindeki nüfûzları bir kat daha artmıştı.”3
Nihad Sâmi Banarlı, “Resimli Türk Edebiyâtı Târihi” adlı eserinde Tapduk Emre’nin bir türbesinin Manisa'ya bağla Kula, diğer bir mezarının da Ankara'ya bağlı Nallıhan Kazası'nın Emre Köyü'nde aile ferdleriyle birlikte yattığını belirtmiştir.4
Faruk Kadri Timurtaş, “Yûnus Emre Dîvanı” adlı eserinin “Tercüman Gazetesi 1001 Temel Eser” serisinden çıkan 1972 târihli baskısında Tapduk Emre’nin varlığını Ahmet Kabaklı5 gibi şüpheli bulurken, 2006 târihli Bâbıâlî Kültür Yayıncılığı yayınları arasından çıkan baskısında ise bu şüphesinden hiç bahsetmemiş ve Yûnus Emre’nin, “Taptuk Emre adlı bir şeyhe intisap etmiş olduğunu”6belirtmekle iktifâ etmiştir.
Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Dîvânı’na göre husûsî bir ayrıntıya daha dikkat çekmiştir ki, bu ayrıntı Yûnus Emre ve Şeyhi Tapduk Emre ile alâkası bakımından ehemmiyetlidir:
“Yûnus'un dîvânında 15 yerde Tapduk adı geçiyor. Dikkati çeken nokta bunun sadece Tapduk şeklinde oluşudur, “Tapduk Emre”, “Baba Tapduk” diye zikr edilmemektedir. Bu şiirlere göre Tapduk, Yûnus’un mürşididir.”7
Haşim Şahin’in TDV İslâm Ansiklopedisi‘ne yazdığı Taduk Emre maddesinde; Tapduk Emre’nin Horasan’dan Anadolu’ya geldiğini; Bursa, Manisa-Kula ile Salihli arasındaki Emre adlı bir köyde, Afyon-Sandıklı, Karaman, Sivas, Erzurum, Aksaray, Isparta-Keçiborlu gibi yerlerde Tapduk Emre’ye izâfe edilen mezarların bulunduğunu ve Ankara’nın Nallıhan ilçesine bağlı Emre Sultan Köyü’nde yaşadığını ve orada vefat ettiğini “Afyonkarahisar Şer’iyye Sicilleri”8 ne göre en kuvvetli bir ihtimal olarak zikretmiştir.
Haşim Şahin, Türkiye dışında da bazı yerleşim yerlerinin adlarından hareketle, Tapduk Emre’nin yaşadığı veya irşâdda bulunduğu bölgeler hakkında da ayrıntılı bilgiler vermiştir:
“Tapduk Emre’nin ve müridlerinin faaliyet sahasının Anadolu coğrafyası ile sınırlı kalmayıp Balkanlar’a da ulaştığı bazı köy adlarının onun adıyla anılmasından anlaşılmaktadır. Meselâ Anadolu’da Aksaray ilinin merkez nahiyesine ve Edirne’nin Havsa ilçesine bağlı birer köy, ayrıca Varna’ya bağlı bir köy Tapduk adını taşımaktadır. Bu bilgi, Tapduk Emre’nin sözü edilen bölgelere gittiğini doğrulamasa bile müridlerinin yayılma sahasının tahmini konusunda önem arzetmektedir.”9
Bununla beraber, Eskişehir-Mihalıççık Sarıköy’de ve Ordu-Ünye’de Tapduk Emre veya Yûnus Emre’ye izâfe edilen merkad ve makamlar da vardır.
Mustafa Tatcı, “Yûnus Emre’nin Mürşidi Tapduk Emre” adlı eserinde “Osmanlı Arşiv Belgeleri ve Tapu Tahrir Defterleri”10 ne dayanarak Tapduk Emre’nin Ankara’nın Nallıhan ilçesine bağlı “Emrem Sultan Köyü”nde yaşadığı ve orada medfun bulunduğunun kesinleştiğini belirtmiştir.
Türk milleti, Tapduk Emre ve Yûnus Emre’yi yukarıda belirtildiği şekilde, gerek memleketimizin sınırları dışında ve gerekse memleketimizin sınırları içindeki çeşitli il ve ilçelerimizde bağrına basmış, sahiplenmiş ve türbelerini birbirleri ile yarışırcasına inşâ etmiştir. Bütün bu merkad ve makamlar, (mezar ve türbeler) Nihad Sâmi Banarlı11, Ahmet Kabaklı12 ve Mustafa Tatcı13 tarafından da teyit edilmiş yerlerdir.
Fuad Köprülü, Yûnus Emre’nin Dîvân’ındaki bazı şiirlerinden yola çıkarak Hazreti Mevlânâ’nın ve Tapduk Emre’nin Yûnus Emre’den önce vefât ettiklerini, mürşîdinin emriyle Şam, Antep ve Kâbe’ye gittiğini belirtmştir:
“Hakîkat erenleri gitti dunyâdan her biri
Konya'da Mevlânâ Hudâvendiğâr yatur
Yûnus sen de ölürsün, kara yere girersin
Mürşidlerin ulu'su ol Emre Sultan yatur
Emr-i muürşîd ile oldum Şam'a revâne
Ne mümkindir gide Şam’a böyle dîvâne
Murâd olan Anteb imiş çıktı beyâne
Yûnus bir nutuk söyledi Anteb’de (?! . .)
Rum'dan çıktım yürüdüm, mum olup sızdım eridim
Şükür Hakk’a yüzler sürdüm ne güzel Kâ’be yolları
Edüb niyyet gittik Kâ’be iline
Vardık tavâf ettik El-hamdü li’llâh
Ol Cennet’ten çıkan Hacer (-i) esved’e
Yüzümüzü sürdük El-hamdü li’llâh
Açduk evi kışladık çok hayırlar işledik
Uş bahar oldu geri göçtük El-hamdü li’llâh
Derildik pınar olduk, ayrıldık ırmak olduk
Şol akar sular olduk şükür El-hamdü li’llâh
Dost bağcesi gülünden, şükür ânın dilinden
Yûnus şeyhin ilinden bize dervişler gelür”14
Eldeki bilgi ve belgeler, Tapduk Emren’in halifeleri vasıtası ile Anadolu’dan başka, Kafkaslar (Azerbaycan), Evlâd-ı Fatihan (Balkanlar) ve Ortadoğu’da (Suriye) irşâd faaliyetlerinde bulunduğunu göstermektedir.
Tapduk Emre’nin İnanç Esasları
Yûnus Emre’nin hemen bütün şiirlerinde, sıkı sıkıya bağlı olduğu ve her vesile ile de dile getirdiği ve sıklıkla atıfta bulunduğu inanç manzumesi “Ehl-i Sünnet Vel-Cemâat Akîdesi”dir. Büyük mutasavvıf Tapduk Emre’nin de, “eser, müessirinin alâmet-i fârikâsını taşır” hükmünce, onun da “ehl-i sünnet vel-cemâat” akîdesine bağlı olduğunun delilidir.
Nitekim Yûnus Emre’nin:
“Ebû-Bekr ü Ömer ol din ulusı
Aliyy-i Murtazâ Osman Benümdür
……………………………………………………
Ömer u Osman Ali Mustafâ yârenleri
Bu dördünün ulusı Ebu Bekr-i Sıddık’dur
…………………………………………………………………..
Namâz kılmayana sen müsülmandur dimegil
Hergiz müsülman olmaz bağrı dönmişdür taşa”15
beyitleri onun “sünnî akîde”ye bağlılığının en güzel göstergesidir. Şeyhi Tapduk Emre’de Yûnus Emre’yi bu akîde’ye göre yetiştirmiş büyük bir mürşîd’dir.
Haşim Şahin, Yûnus Dîvânı’nda yer alan bir şiirdeki:
“Yûnus’a Tapduğ u Saltuğ u Barak'dandur nasib
Çün gönülden cûş kıldı ben nice pinhân olam”16
beytinden harektle Tapduk Emre’nin “bir Babâi-Haydarî derviş olabileceğini”17 ileri sürerken; Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Emre’nin ve Şeyhi Tapduk Emre’nin Babaî-Haydarî veya Bektâşî meşrep birisi olmadığı mevzûsunda Fuad Köprülü18, Nihad Sâmi Banarlı19, Ahmet Kabaklı20 ve Mustafa Tatcı21 ile aynı düşünce ve kanaattedir. Faruk Kadri Timurtaş, bu husûsu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak tarzda delilleri ile ortaya koymuştur:
“Yûnus Emre'nin bektâşî olarak gösterilmesi gerçeğe uygun değildir. Bu husûs, sâdece halk rivâyetlerinin toplanmasından meydana gelen Hacı Bektaş-ı Veli Menâkıbı’nda (Viİâyetnâme'de) kayd edilmektedir. Vilâyetnâme’yi Yûnus'tan 200 yıl kadar sonra (1481-1501) de yazan Uzun Firdevsî (Firdevsî-i Rûmî), uydurmacılığı yüzünden devrinin ilim adamlarının itimadını kaybetmiş, yüzlerce kitabı yakılmış bir kimsedir. Bunun kitabı elbette güvenilir bir kaynak değildir. Zaten başka tarihi eserler bu husûsu teyid etmemektedir. Nitekim, bütün menkabeleri görüp, sözlü bilgileri toplayarak 1473’de Saltukname'yi meydana getiren Eb-ul Hayr-i Rûmî Yûnus Emre’den bahsetmemektedir.
Yûnus'un bektaşi olmadığı hakkında en kuvvetli delil, kendisinin dîvânında hiç Hacı Bektâş-ı Velî’den bahsetmemesidir. Böyle bir şey olsaydı mutlaka adını anardı. Buna karşılık Yûnus, birkaç yerde Mevlânâ'yı zikretmiştir.
Şüpheli rivâyetlere, uydurma menkabelere dayanan Vilâyetnâme'nin Yûnus Emre ve Tapduk Emre'nin Hacı Bektaş-ı Velî'ye intisapları hakkında söyledikleri muhakkak ki, gerçeğe aykırıdır. Esasen Hacı Bektaş ile Tapduk Emre arasında geçtiği anlatılan hâdise, başka eserlerde Hacı Bektaş ile Karaca Ahmedoğlu, Hacı Tuğrul veya Hacı Bektaş ile Ahmed-i Bedevî arasında geçmiş gösterilmektedir.
Eski Yûnus dîvânı nüshalarından birinde de bulunduğu halde, ifâde ve uslûbu, kullandığı kelime hazinesi ve umumî hava bakımından Yûnus'a aitliği bizce şüpheli olan “devriye” mahiyetindeki bir şiirde gecen
Yûnus’a Tapduk'dan oldı hem Barak’dan Saltuğ’a
Bu nasib çün cûş kıldı ben nice pinhân olam
beytini, onun tarikat zinciri kabul etmek ve birtakım hükümler yürütmek ve bu şahıslar hakkında sayfalar dolusu yazmak, kanaatimize göre, pek uygun değildir. Cunku, Yûnus Dîvânı’nın başka bir yerinde bu şahısların adı geçmediği gibi, eski eserlerde bu münâsebet ve tarîkat zinciri husûsunda herhangi bir kayıt yoktur.
Şiirlerinde Hacı Bektaş’ı anmayan Yûnus Emre’nin dîvânında bektâşilikle ilgili unsurlar da bulunmamaktadır. Onun bâtini temâyülleri olduğu, şeriata uymayan tevillere yer verdiği husûsundaki iddia da doğru değildir. Yûnus tam mânâsiyle bir sünnî müslümandır. Onda şiî-alevî temâyüller yoktur.”22
M. C. Şehabeddin Tekindağ da Faruk Kadri Timurtaş ile aynı fikirdedir. Tekindağ, “Büyük Türk Mutasavvıfı Yunus Emre Hakkında Araştırmalar” adlı uzun makâlesinde Yûnus’un inanç düstûru üzerinde durmuştur:
“Yûnus’a izâfe edilen diğer dîvânların, onu bâtınî tarîkatlere bağlamak isteyen kimseler, bilhâssa, daha ilk kuruluşlarından itibaren şî’a-i işnâ ‘aşeriyye esaslarına sadık görünen Bektaşîler tarafından nasıl tahrif edildikleri husûsunda da bir fikir vermektedir. Meselâ, teberrâyı tavsiye etmek suretiyle eshâbdan teberri eden şî’a-i işnâ ‘aşeriyyeci Bektaşîlerin aksine:
Ebû Bekr’le ‘Ömer yüzlerinden nûr tamar
Sînesi oldı Kur’an ‘Osmân-ı ‘Affân kanı
…………………………………………..
Altıbin altıyüz altmış ü altı
Okunır halk üzere Âyetün var
…………………………………………..
‘Ömer-i Hattâb’ile hem ‘adl ü dâd işledüm
gibi beyitlerle Hazret-i Ebû Bekir, ‘Ömer, ‘Osman ile ‘Ali’nin isimlerini ve altı bin altı yüz almış altı Âyet’ten ibaret Kur’ân-ı (Kerîmi), bütün ehl-i sünnet sûfîler gibi hürmetle zikreden Yûnus Emre:
Müsülmanam diyen kişi şartı nedür bilse gerek
Tangrınun buyruğın tutub beş vakt namâz kılsa gerek
………………………………………………………..
Her kim bu sözden almadı beş vakt namâzı kılmadı
Bilün müsülman olmadı ol tamuya girse gerek
……………………………………………………….
Şimdi bir gönli açuk sünnî müsülman kanı
beyitleri ile hakikî Müslümanı tavsîk etmektedir.”23
Fuad Köprülü, “Yesevîlik” ile “Nakşbendiliğin” karakter ve mâhiyet itibâriyle aynı olduğunu belirtmiştir ki, bizce bu husûs pek mühimdir:
“Hakikatte, Hoca Bahaü’ddîn Nakşbend’in mânevî terbiyesi Hoca Abdü’l-Hâlık Gucduvânî’dendir; bu sebeple onu Hâcegân silsilesinden addetmek hiç de yanlış sayılmaz; bu yüzden, Nakşbendîlik, bir yandan Kasam Şeyh ve Halil Ata vâsıtasiyle Yesevîlik te’sirinde kaldığı gibi, diğer yandan da Hoca Abdü’l-Hâlık Gucduvânî’nin, Ahmed Yesevî’den sonra Yûsuf Hemedânî halîfesi olması itibariyle de –tabîi olarak- bir çok cihetlerden Yesevîlik’le benzerlik gösterir. Hoca Bahaü’ddîn’den sonra Nakşbendîlik, Mâverâü’nnehr ve Horasan Türkleri arasında çok yayılmış, Yesevîlik nufuz sâhasını bir bakımdan daraltmıştır; lâkin Nakşbendîlik’in umûmî hatları itibariyle Yesevîlik’ten pek farklı olmadığını ve Orta-Asya’da az zaman zarfında yayıldığını evvelce onun zemin hazırlanmasına borçlu bulunduğunu da ilâve etmeliyiz.”24
Fuad Köprülü, Bektâşilik ile Yesevîlik arasında herhangi bir bağ bulunmadığı ve Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri’nin meczûp bir derviş olduğu hakkında da çok önemli bilgiler vermiştir:
“Bâzı silsilenâmelerde Hacı Bektaş Velî’nin târikat silsilesi başka başka şekillerde gösterilmekle beraber, hakikatte bütün bunların hiçbir tarihî kıymeti olamaz; çünkü yukarıda Âşık Paşa-zâde’ye dayanarak anlattığımız gibi, Hacı Bektaş, Osmanlıların kuruluşundan önce Anadolu’ya gelip yerleşmiş meczup bir dervişti ve hiçbir veçhile bir tarîkat kurmamıştı; esâsen şahsiyeti de, böyle büyük bir tarîk kurabilmesine mânî’idi. Anadolu Türkleri arasında VII. yüzyıldan başlayarak VIII., IX., hattâ X. yüzyıllarda şiddetle devam eden dinî kaynaşmalar arasında, başka bir çok çeşitli mâhiyette mezheb ve tarîkatler gibi Bektâşî tarîkati de –daha önce değilse bile herhâlde – IX. yüzyılın ilk senelerinde lâyıkîyle teşekkül etmiş ve kendisine pîr olarak da – VII. yüzyıldan beri tarihî mâhiyeti unutularak halk arasında mankabeleri teşekkül etmiş olan- Hacı Bektaş Velî’yi seçmiştir. Hacı Bektaş Velî’nin, Yesevî müridlerinden olduğu hakkında rivâyet, Osmanlıların teşekkülünden önce Anadolu’ya bir çok Yesevî dervişlerinin gelmesi sebebiyle onun da bunlardan sayıldığı tarzında te’vil ve tefsir olunabileceği gibi, hakikaten Hacı Bektaş’ın Yesevî mürîdlerinden olmak ihtimâli de vardır. Bu iki ihtimâlden hangisi olursa olsun, Bektâşî tarîkati Hacı Bektaş’ın meydana koyduğu birşey olmadığı için, bu tarîkatin Yesevîlik’le alâkasını gösteremez. Âyinlerinde Türkçe’nin –Arapça ve Farça yerine- tarîkat lisânı olması, tıpkı Yesevîlerde olduğu gibi halk vezni ve lisâniyle yazılmış sâde Türkçe ilâhîlerin aralarında pek çok tutunması gibi dış benzeyişlere rağmen, Bektâşilik’le Yesevîlik arasında hiçbir hakikî bağ mevcut değildir; çünkü Bektâşî tarîkatinin daha ilk kuruluş anlarında bile ona intisâb edenler bütün haram olan şeyleri mübâh gören zındıklar gibi telâkkî edilmiş, yâhut Hurûfiyye tâifesinden addolunmak sûretiyle ‘hâriç ez-şerî’at’ sayılmıştır.”25
Köprülü, “Yûnus Emre’nin Eseri” hakkında bilgi verirken de onun “Tasavvufî Ahlâk” anlayışı ile “Şerîat Ahkâmı”na bağlılığını çok güzel bir şekilde ifâde etmiştir:
“Yûnus’un neşrettiği tasavvufî ahlâk, evvelâ herkesi Kur’ân(-ı Kerîm) ve Hadîs(-i Şerîf)’e uymağa, şer’î esâslara en ufak teferruâtına kadar riâyete dâvet eder; çünkü tarîkatın üssü’l-esâsı şerî’attır.”26
“Hakîkat bir denizdir şerî’at ânın gemisi
Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar”27
Tapduk Emre’nin menkîbevî şahsiyeti, mürşîdi olması münâsebetiyle Yûnus Emre’nin şahsiyeti ile adetâ bütünleşmiştir. Yûnus Emre’nin Dîvânı’nda Şeyhi Tapduk Emre’ye olan derin ve samîmi bağlılığını ve muhabbetini ifâde eden parçalara sıklıkla rastlanılması bunun en bariz misâlidir. Bu mevzû ile alâkalı olarak Faruk Kadri Timurtaş’ın hazırladığı “Yûnus Emre Dîvânı”ndaki Tapduk Emre ile alâkalı tespit ettiği beyitler; şiir sırası, beyit ve sayfa numarası olarak aşağıda gösterilmiştir:
“Şeyh u dânişmend ü velî cümlesi birdür er yolı
Yûnus'dur dervîşler kulı Tapduk gibi serveri var”28
“Yûnus esriyüben düşdi susakda
Çağırur Tapduğ’una âr gerekmez”29
“Sorun Tapduklu Yûnus'a bu dünyâden ne anladı
Bu dünyânün karârı yok sen neyimiş ben neyimiş”30
“Yûnus bir toğanıdı kondı Tapduk kolına
Avın şikâre geldi bu yuva kuşı değil.”31
“Sağa sola bakmadın hoş söyler Tapduk Yûnus
Ol gerçeğe âşıklar küllî sağdur sol değül”32
“Yûnus’a Tapduğ u Saltuğ u Barak'dandur nasib
Çün gönülden cûş kıldı ben nice pinhân olam”33
“Miskin Yûnus bilişeli cân u gönül virişeli
Tapduğ'uma irişeli gizlü râzum açar oldum”34
“Tapduğ’um eydür bu Yûnus'a bu ışk Hakk'a irse gerek
Kamulardan ol yücedür ben ana nice varayın”35
“Yûnus sen Tapduğ’una kıl duâlar
Dime kim ne kılam bu ışk elinden”36
“Varduğumuz illere şol safâ gönüllere
Halka Tapduk ma‘nîsin saçduk elhamdü lillâh”37
“Tapduğ'un tapusında kul olduk kapusında
Yûnus miskîn çiğidük bişdük elhamdü lillâh”38
“Işk ma’şûkı Tapduk durur Yûnus kuldur ol kapuda
Gedâlarına lutf etmek hem kâidedür sultâna”39
“Yine esridi Yûnus Tapduk yüzin görelden
Meger anun gönlinden bir cür'a şerbet içdi”40
“Bakduğum yüzde gördüm Tapduğ'umun nûrını
Maksûdum bugün bildim ben n'idersem yarını”41
“Yûnus eydür er kulıyam Tapduğ’umuz dost yüzidür
İşbu söze inanmayan idebilsin itdüğini”42
“Yûnus Emrem işbu sözi cân içinden söyledi
Söyleyen bî-çâre Yûnus Tapduk Emrem sırrıdur”43
Netice-i Kelâm
Tapduk Emre’nin, Moğol zulmü sırasında Mevlânâ Hazretleri’nin babası Sultânü’l Ulemâ Bahaeddîn Veled ve mâhiyeti gibi, Belh, Buhara, Maverâünnehir yahut Horasan taraflarından Anadolu’ya gelenler arasında olması ihtimâl dâhilindedir.
Tapduk Emre, yalnız Türkiye’yi (Anadolu) değil; Ortadoğu (Suriye-Şam, Irak-Bağdâd), Azerbaycan (Kafkaslar) ve Balkanları (Evlâd-ı Fâtihân) da irşâd eden veliler zümresindendir.
Burada şu husûsu ehemmiyetle belirtelim ki; Yûnus Emre’nin bir şiiri münasebetiyle tarîkat zincirinin (şeceresinin) Sarı Saltık-Barak Baba-Tapduk Emre”şeklinde verilmesinden mülhem “baba” nisbesine dayanarak Tapduk Emre’nin “Babaî-Haydarî veya Bektâşî bir derviş” olabilecğini ileriye sürenlerin, “Ehli Sünnet Vel Cemaat” akîdesine bağlı evliyânın büyüklerinden Hazreti Pîr-i Türkistan unvanlı Hoca Ahmed-i Yesevî’nin şeyhlerinden birisinin adının “Arslan Baba” (Kuddise Sırruh) adlı büyük bir velî olduğunu hatırlamalı ve asla unutmamalıdırlar.
Bütün bu bilgi ve belgeler de göstermektedir ki, Yûnus Emre ve Tapduk Emre’ye izâfe edilen muhtelif Bektâşî velâyetnâmelerindeki atıf, ifâde ve bilgiler yakıştırmadan ibârettir. Her ikisi de Seyh Seyyid Şerîf Abdülkâdir-i Geylânî, Şeyh Cüneyd-i Bağdâdî, Ebü’l Hasan-ı Harkânî, Ebü’l Kâsım-ı Gürgânî, Ebû Ali Farmedî, Arslan Baba, Necmeddin-i Kübra, Sultânü’l Ulemâ Bahaeddin Veled, Şeyh Yûsuf Hemadânî, Hoca Ahmed-i Yesevî, Kasam Şeyh, Zengi Ata, Hakîm Süleyman Ata, Abdülhâlık-ı Guncdûvânî, Şems-î Tebrîzî, Sinan Efendi yâhut (Sinan Ata), Seyyid Burhâneddîn Muhakkık Tirmizî, Saltuk Türkî (Kuddise Sırruh) gibi “sünnî” gelenekten gelen mürşîdler tarafından irşâd edilmişlerdir.
Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri de yukarıdakiler gibi evliyânın büyüklerindendir. Fuad Köprülü’nün isâbetle belittiği üzere Bektâşilik Tarîkatı’nı kendisi kurmamıştır.
Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri ,“Ehli Sünnet Vel-Cemâat” çizgisinde eserler vermiştir. Rahmetli Esad Coşan Hoca, onun en mühim eseri olan “Makâlât”ını bugünkü Türkiye Türkçesine çevirerek Türk milletinin istifâdesine sunmuş ve böylece bu büyük velî hakkındaki kafa karışıklığı son bulmuştur.
Buna göre; Fuad Köprülü, M. C. Şehabeddin Tekindağ, Faruk Kadri Timurtaş, Nihad Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı ve Mustafa Tatcı’nın Hacı Bektâş-ı Velî, Tapduk Emre ve Yûnus Emre hakkında kılı kırk yararcasına verdikleri îtîkadî bilgiler hakîkati ifâde eden bilgilerdir. Köprülü ve Timurtaş’ın tespitlerinden de görüldüğü üzere Yûnus Emre, Dîvânı’nda Hacı Bektâş-ı Velî’den hiç bahsetmemişken, Tapduk Emre’den bir çok beyitte bahsetmiştir ki; bu Yûnus Emre’nin muhayyilesinde hayâlen canlandırdığı bir varlığa delâlet etmez. O hâlde, kesin bir hakîkattir ki; “Tapduk Emre” adlı bir şeyh, bir mürşîd-i kâmil, bu dünyâdan gelip geçmiştir.
Bundan sonra Millî Eğitim Bakanlığı ile Üniversitelere düşen vazife; yukarıdaki bilgi ve belgelerin ışığı altında Hacı Bektâş-ı Velî, Tapduk Emre ve Yûnus Emre’nin aslî varlıklarını kabullenip Türk milleti nezdindeki “sünnî” gelenekten gelen inanç manzûmelerini her derece ve türdeki mektep müfredâtına yansıtmak; hasseten Tapduk Emre’nin varlığını “hayâlî” olmaktan çıkarıp hakîkati olduğu gibi işlemek ve bozuk îtikadî inanç istismarına fırsat verilmeyecek şekilde yeniden değerlendirilmek suretiyle Türk evlâtlarının doğru bilgilerle donatılmasını sağlamak olmalıdır.
Bu vesile ile, Anadolu’yu mânevî yönden yoğurarak vatanlaştıran velîler halkasındaki “Peygamber Vârisi” bütün “Gönül Sultanı Evliyâ-yı Kirâma”, irşâd eyledikleri bu azîz vatan köşesinin her yerinden milyonlarca “Fâtihâ-i Şerîfe”ler gönderiyoruz.
TEFEKKÜR
Arîf-i Billâh oluban Yûnus gibi çağlayanda
Kalpleri “Ehl-i Sünnet”e Tapduk gibi bağlayanda44
DİPNOTLAR_______________________
1 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı, “Yûnus Emre’nin Hayatı”, Tercüman 1001 Temel Eser,
Tercüman Gazetesi Yayınları İstanbul 1972; s. 14.
2 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar”; Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları: 118;
İlmî Eserler: 11, 7. Baskı Ankara 1991; s. 266.
3 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, age. s. 267.
4 Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi (Destanlar Devrinden Zamanımıza Kadar), “Yunus Emre”
Millî Eğitim Basımevi , İstanbul 1983; Cilt: 1, s. 328
5 Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı Tarihi Cilt :II, “ Yunus Emre”, Türkiye Yayınevi (İkinci Baskı), İstanbul, 1968; s.
158
6 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, “Yunus Emre Dîvânı”, Babıali Kültür Yayıncılığı: 122, Edebiyat 3, Birinci
Baskı, İstanbul Ekim 2006; s. 7.
7 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı, “Yûnus Emre’nin Hayatı”, Tercüman 1001 Temel Eser,
Tercüman Gazetesi Yayınları İstanbul 1972; s. 29.
8 Doç.. Dr. Haşim Şahin, “TDV İslâm Ansiklopedisi”; İstanbul, 2011, Cilt: 40; s. 13.
9 Doç. Dr. Haşim Şahin, age. s. 13.
10 Mustafa Tatcı, Yûnus Emre’nin Mürşidi Tapduk Emre; “Arşiv Belgelerinde Tapduk Emre” ve “Tapu Tahrir
Defterlerinde Tapduk Emre” , H Yayınları (2. Basım ) İstanbul 2020; s.73, 74.; 79, 80 ve 134.
11 Nihad Sâmi Banarlı, age. s. 329.
12 Ahmet Kabaklı, age. s. 160.
13 Mustafa Tatcı, TDV İslâm Ansiklopedisi, “Yûnus Emre” Maddesi, Cilt: 43;Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul -2013, s. 602.
14 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, age. s. 269, 270.
15 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı , Babıali Kültür Yayıncılığı, Birinci Baskı İstanbul, Ekim-2006;
s. 31, 40, 205.
16 Doç.Dr. Haşim Şahin, age. s. 13.
17 Doç. Dr. Haşim Şahin, age. s. 13.
18 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, age. s. 112.
19 Nihad Sâmi Banarlı, age. s. 329.
20 Ahmet Kabaklı, age. s. 158.
21 Mustafa Tatcı, age. s. 99, 100, 127, 128,129, 134.
22 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Emre Dîvanı, “ Yûnus Emre Bektâşi Değildir”, Tercüman 1001 Temel
Eser, Tercüman Gazetesi Yayınları İstanbul 1972; s. 25, 26.
23 Prof. Dr. M. C. Şehabeddin Tekindağ, “Büyük Türk Mutasavvıfı Yunus Emre Hakkında Araştırmalar” Türk
Tarih Kurumu Belleten Dergisi, Cilt: XXX, Sayı: 117 Ankara 1966; . s. 74, 75.
24 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, age. s.110.
25 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, age. s.110,111, 112.
26 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü age. s. 301.
27 Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü age. s. 314.
28 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Dîvanı , Babıali Kültür Yayıncılığı,
Birinci Baskı İstanbul, Ekim-2006; şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 22/7; s. 29.
29 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 81/5; s. 69.
30 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 97/5; s. 81.
31 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 128/6; s. 106.
32 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 129/7; s. 106.
33 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 156/35; s. 129
34 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 163/ 6; s. 134.
35 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 193/6; s. 156.
36 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 210/7; s. 167.
37 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 227/4; s. 178.
38 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 227/8; s. 178.
39 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 229/5; s. 179.
40 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 305/5; s. 238.
41 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 311/1; s. 241.
42 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 312/7; s. 242.
43 Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, age. şiir sırası, beyit ve sayfa numarası: 14/7; s. 267 (Ek Metin)
44 Ahmet Şahin, Tefekkür; (Eğitimci Şâir ve Yazar Türkiye ve Avrasya Yazarlar Birliği Üyesi, bu satırların yazarı.)
*Araştırıcılara Not:
Bu Makâle daha evvel Edebice Dergisi’nin 2021 târihli 28’nci Güz Sayısı’nda yayınlanmış (70-74 sayfalar), “Ülkücü Medya” için bazı ilâveler yapılmış hâlidir.