TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ YENİ ANAYASADA MUTLAKA YERİNİ ALMALIDIR

Ahmet ŞAHİN

 “Cumhûr İttifâkı”na mensup “Adalet ve Kalkınma Partisi” ile “Milliyetçi Hareket Partisi” Türk milletini sivil bir anayasaya kavuşturmak için birlikte çalışacaklarını ve lüzûm görülmesi hâlinde de milletin hakemliğine başvuracaklarını beyân etmişlerdir.

Bu çok yerinde ve iyi niyetli teşebbüsü gönülden destekliyor; başarıyla neticelenmesini temenni ediyoruz.  

Biz bir Türk vatandaşı olarak, yeni hazırlanacak olan “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”nın muhtevâsının nasıl olması lâzım geldiği husûsundaki fikirlerimizi serdetmeyi ve bu meyandaki tekliflerimizi, azîz milletimiz ile paylaşmayı millî ve vicdânî bir vazîfe telâkki ediyoruz.

Cumhuriyetimizin 100’üncü seneidevriyesinin arefesindeyiz. Yüz sene zarfında genç Cumhuriyetimiz, neredeyse yüz çatırtı ve sarsıntı geçirmiştir. Demek ki, Türk milletinin şimdiye kadar ve hâlihazır tecrübe etmiş olduğu “Teşkilât-ı Esâsîye Kânunu”ndan beri “Anayasa”lı hayâtında, millî bünyeye uymayan ve birer yazılı hukuk metinleri olan anayasaların, “rûhuna ve sözüne uygun” olarak çıkarılan kanunlardan kaynaklanan bir takım ârızaların varlığı  gün gibi, apaçık ortadadır. Bu vakte kadar çıkarılmış olan anayasa ve kanunlar ile tüzük ve yönetmeliklerde yapılmış onlarca değişiklikler bunun açık birer delilidir.

Şu hâlde; Türk milletinin millî birlik ve bütünlüğünün ve bekâsının her türlü mülâhazanın üstünde tutulması lâzım gelen bir ahvâlde; “Türk milliyetçiliğinden hız ve ilhâm alınarak” hazırlanması bir mecbûriyet hâline gelmiş olan  yeni “Türkiye Cumhuriyeti Anayasa”sı; bu anayasa ile teşekkül edecek olan Türk devlet ve vatanının ve hukuk nizâmının temînatı altında; Türk milletinin din, dil, târih, kültür ve  medeniyeti (irfânî ve içtimâî hayâtı), binlerce senelik kader ve ülkü birliği, an’ânevî devlet geleneği tecrübesi ile mütenâsip kavrayıcı ve kuşatıcılığıyla devlet çatısını inşâ edecek çapta ve olgunlukta bir “Anayasa” metninin halk oyuna sunulması Türk milletinin en büyük beklentisidir.

Başka milletlerin târihinde henüz esâmesi dahî yok iken, “Gök Türk Kitâbeleri”nin (Orhun Âbideleri), “Yenisey, Talas, Ongin, Suci Kitâbeleri”nin yanısıra daha henüz okunmamış ve çözülmemiş yüzlerce hattâ binlerce sayıda “Türk Bengütaş Âbideleri”nin mevcudiyeti bilinmekteydi. Nitekim, “Türk Töresi”ni “Gök Kubbe” altında ilk tatbik eden ve bütün dünyâya hukuk, adâlet, eşitlik dersi veren yegâne millet Türk milleti olarak târihe geçmiştir. Hâl böyle iken, bugün dahî Türk üniversitelerinin hukuk fakültelerinde hâlâ “Roma Hukuku” ile ders başı yapılıyor olması, cidden hayret ve esef verici ve o ölçüde de  düşündürücüdür.

 Meselâ bu mevzûda kaynak olarak tamamen yerli ve millî olan bazı eserleri ve bu eserlerin her birinin dünya çapında meşhûr olmuş âlim yazarlarını burada zikredebiliriz:

Dîvânü Lugâti’t-Türk (Kâşgarlı Mahmud - Besim Atalay Tercümesi), Kaşgarlı Mahmut (Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu), Kutâdgu Bilig  (Yûsuf Has Hâcib - Ord. Prof. Dr. Reşid Rahmeti Arat), Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye (Ahmed Cevdet Paşa), Orta Zaman Türk Hukukî Müesseseleri, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi (Ord. Prof. Dr. M. Fuad Köprülü),Türk Tefekkürü Tarihi (Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken), Türk Cihân Hakîmiyeti Mefkûresi Tarihi (Prof. Dr. Osman Turan), Nizâmü’l-Mülk siyerül -  mülük veya Siyaset-Nâme - Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen), Orhun Abideleri (Prof. Dr. Muharrem Ergin), Türk Hukuku Tarihi, Eski Türk Yazıtları (Hüseyin Namık Orkun)

Türklerden başka hangi milletin târihinde (İslâmî devirden evvel) “il - (el”)= müstakil topluluk (yurt-vatan) = devlet, (il tutmak deyimi) = (devlet idâresi mânâsında), “uruğ”=aile, “boy”=aileler birliği, “kut almak”, “kut bulmak”, “kut vermek”, “toy”, “kurultay”, “kengeş”, “töre”-“Türk töresi”; (İslâmî devir ve  sonrasında),  “vezirlik”, “beylik”, “emirlik”, “dîvan-ı âlî”, “dîvan-ı mezâlim”, “dîvan-ı hümâyun”, “şûrâ” ve “meşveret” meclisleri gibi “hukukî” müesseseler vardır? Bu meclislerde bir taraftan kağanlar, (hanlar, hakanlar, sultânlar, yabgular, başbuğlar) seçilir ve tahta geçirilirken,  bir yandan da önemli devlet isleri görüşülür, barışa veya savaşa karar verilirdi.

Demek ki, adına “devlet” denilen ilk teşkilâtlı müesseseleri kurmuş olan Türkler, hemen bütün Türk devletlerinde, “cumhûr” veya “cumhûriyet” kavramlarına hiç de yabancı olmadıklarını göstermişlerdir. Türkler târihî akış içerisinde bugün de çeşitli fikirlerin dile getirildiği veya “demokrasi” adı verilen müesseseleri başka adlar altında zaten tatbik etmişlerdir.

1982 Anayasası’nı yapan askeri cunta idaresi, 1961 Anayasası’nda yer alan “Türk milliyetçiliği” ibâresini Anayasa’dan çıkarmış ve bu kavramı “şahsa bağlı milliyetçilik” gibi bir yafta ile  büsbütün sulandırmıştır.

Yeni Anayasa’yı yazacak ve yapacak olanların bu husûsa çok dikkat etmeleri elzemdir. “Türk milliyetçiliği”, yeni anayasanın hem dîbâcesinde (başlangıcında), hem de 1’inci ve 2’nci maddesinde diğer bütün maddelerine şâmil olacak şekilde zikredilmelidir.

Meselâ biz, bir anayasa metnini yazmak istesek ilk üç maddeyi aşağıdaki şekilde kaleme alırdık:

BİRİNCİ KISIM

Genel Esaslar

I. Devletin Şekli

MADDE 1. Türkiye Devleti, kaynağını büyük Türk milletinin şanlı ve şerefli millî târihî mâzîsi, (geçmişi) hâl ve âtîsi ile hürriyet, istiklâl ve istikbâlinin ve bekâsının yegâne temînatı Türk milliyetçiliği fikriyatından hız ve ilhâm alan bir Cumhuriyet’tir.

II. Cumhuriyet’in Husûsiyetleri

MADDE 2. Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin mutluluğu (süruru), sulh ve sükûnu, refâhı ve huzûru, millî tesânüt ve adâlet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Türk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel esâslara dayanan, demokratik ve içtimâî bir hukuk Devleti’dir. “Türk milliyetçiliği” bu Anayasa’da ifâdesini bulan bütün maddelere şâmildir.

III. Devletin Bütünlüğü, Resmî Dili, Bayrağı, Millî Marşı ve Başşehiri 

MADDE 3. Türkiye Devleti Türk vatanı (mâzîsi, hâli ve atisi) (ülkesi) ve  milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili: Türkçe’dir. Bayrağı: Şekli kanununda belirtilen, Beyaz Ay-Yıldızlı Al Bayrak’tır. Millî Marşı: “İstiklâl Marşı”dır.  Başşehiri: Ankara’dır.

Anayasa metinleri, târihîlik vasfı ve husûsiyeti taşıdıkları için dil, üslûp ve muhtevâ bakımından çok ehemmiyetlidirler.

Bu bakımdan yeni Anayasa’nın dili açık, sâde, anlaşılır ve “Yaşayan Türkçe” uslûbu içerisinde kaleme alınmalı ve yazılmalıdır. Anayasa metnindeki maddeler, net olmalı, esâsından başka türlü yönlere çekilebilecek ve ters yorumlanabilecek muğlak ifâdelerden kaçınılmalıdır. Yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı metninde uydurukça kelimeler hiçbir şekilde bulunmamalıdır.

TEFEKKÜR

Türk milliyetçiliği Türk’ün dünyâ görüşü

“Yaşayan Türkçe” Türk’ün muhtevâ öngörüsü

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.