TÜRK MİLLETİ “ORDU – MİLLET”TİR
Türk milliyetçiliği, Türk Milleti’ne beşerî plânda koruyucu ve kollayıcı “asker millet” olma husûsiyeti kazandırmıştır. Bunun içindir ki, Türk Milleti târihî geleneği itibariyle “Ordu - Millet”tir. “Ordu-Millet” olmak her millete nâsip olmayan bir keyfiyettir. Türk Milleti, daha târih sahnesine çıktığı andan itibaren bu husûsiyetini ortaya koymuş, binlerce sene boyunca da bunu muhafaza ettirerek bugünlere gelmiştir.
Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) Türk Milleti’ni bir takım yüksek hasletler ile donatmış ve mücehhez kılmıştır. Türk Milleti’nin devlet kurmadaki muazzam tecrübesi, sevk ve idaredeki üstün istidât ve kaabiliyeti, askerî cengâverlik meziyeti ve hangi ahvâl ve şart altında olursa olsun, şefkat ve merhamet hissîyatı, doğruluk ve adaletten kıl kadar dahi ayrılmama kararlılığı onun bu hasletlerinden bazılarıdır. Bu hasletler târihin ve beşeriyetin akışında müspet yönelişlerin, yer yer silinmez izlerin, kazanılmış emsalsiz nice zaferlerin damgalarını ve mühürlerini taşımaktadır.
Yahya Kemal Beyatlı, “Süleymâniye’de Bayram Sabahı” adlı, o güzel şiirinin bir yerinde, Türk Milleti’nin karakterîni şu altın mısralar ile ortaya koymuştur: “Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı!..” derken tarif ettiği ordu “Türk Ordusu”dur. Şiirin devamında “Ta ki geçsin ezeli rahmete rûh orduları!..” derken de elbette işâret ettiği bu ordunun mânevî hassâsını meydana getiren “Melekler ve Şehîdlerden Mürekkep Evliyâ Ordusu”dur.
Türk Milleti’nin “Rûh Ordusu” yâni doğrudan doğruya “Allah’ın (Azze ve Celle) Seçilmiş Ordusu” olmak ne büyük bir mazhariyet ve bahtiyarlıktır. Bu sebepledir ki, bu “Ordu-Millet”in, târihî gazabı pek ağır, şefkat ve merhameti de o derece bol ve ganî olmuştur.
Evet, şâirimizin de dediği gibi bu millet; târih boyunca, yalnız “Hakk ve Hakîkat” uğrunda sayısız mücâdeleler vererek hayatiyetini muhafaza ettirmiş bir millettir. Bu millet, meşhûr Talas Meydan Muharebesi’nde Çinliler ile Arapların mücâdelesinde Arapların yanında yer alarak harbin kaderini Allah’ın (Celle Celâlühü) inâyeti ile Arapların lehine tâyin ettirmiştir.
Daha sonraki târih diliminde Büyük Selçuklular, Karahanlıların baskısından bunalan Samanoğullarının yanında yer almıştır. Osmanlılar zamanında İspanyol ve Alman zulmünden kaçarak devletimizin şefkatine sığınan Yahudilere iki defa kucak açmış millet, Türk Milleti’dir. Fransa Kralı’nın Annesi’nin Kânûnî Sultân Süleymân’a yazdığı ve Alman İmparatoru Şarlken’in hapsettiği oğlu Fransuva’nın hapisten kurtarılması için yardım istemiş olduğu millet Türk Milleti’dir. Yine Sultân Abdülmecid zamanında açlık ve kıtlıkla boğuşan Irlandalılara yardım elini uzatmış millet Türk Milleti’dir. Kezâlik, Sultân II.’nci Abdülhâmid Hân devrinde Amerikalılara himmette bulunmuş millet Türk Milleti’dir. Yukarıdaki misâller de göstermektedir ki; Türk Milleti inancına, soyuna sopuna, cinsine cibilliyetine ve ekalliyetine bakmadan yardıma muhtaç kim veya kimler varsa dâima onların imdadına “Hızır Aleyhisselâm gibi” yetişmiştir.
Târih boyunca mazlûm milletlerin koruyucu meleği azîz Türk Milleti olmuştur. Hiçbir karşılık beklemeden her defasında Müslümanlara da hep maddî ve mânevî yardımı bu “Asâletli Türk Milleti” yapmıştır.
Diğer taraftan Şark’ta ve Garp’ta başka kavimler tarafından daha “devlet” kavramının bilinmediği bir zamanda dini, dili, târihi, kültürü, medeniyeti ve “mümtaz ordusu” ile binlerce senelik bir “Türk Devlet Geleneği” teşekkül etmiştir. Bütün bunlara ilâveten Türk dilinin şaşılacak derecede ileri bir seviyede bulunması cidden dikkate şâyândır.
Türk Dili’nin dünya çapındaki büyük Türkiyât âlimi Reşid Rahmeti Arat, “Türk Milletinin Dili” adlı makâlesinde Türk Dili’nin “başka diller ile mukayese edilemez mikyastaki inkişâfını” çok güzel bir şekilde îzâh ve ifâde etmiştir.
TEFEKKÜR
Türk Milleti târihle yaşıt “Soylu – Millet”tir
Cevherinde var olan hilkat “Ordu – Millet”tir