TÜRKLERDE “DEVLET-İ EBED MÜDDET” ANLAYIŞI

Ahmet ŞAHİN

Tüklerde “Devlet-i Ebed Müddet” anlayışı kadîm bir anlayıştır. Bu anlayış, Türk Milleti’nin devlet olduğu andan îtibâren başlamıştır. “Devlet-i Ebed Müddet” anlayışı, esâsında çok esâslı ve derin, köklü “kâinât kavramı” telâkkisinin tezâhürüdür.

Türklerde Türk Devleti’nde hükümdâr, devleti îlâhî bir kaynaktan aldığı güç ile idâre ederdi. Bu güç, “kut”tur. Türk Milleti’nin Kağan’ı, (Hân’ı) ululanmış, kutlulanmış; “kut” bulmuştur. Bu o’na yüce yaratıcı tarafından bahşedilmiştir. “Îlâhîlik” vasfı buradan gelmektedir. Hakan, Kağan, Han, yüce yaratıcı adına hükmetmektedir. O’nun verdiği yetki çerçevesinde yerde ve gökte ne var ise hepsi Türk’ün mülküdür. Bu bakımdan Türk’ün yer ve suları da mukaddes kabul edilmiştir. Eski Türklerde var olan bu anlayış bugüne kadar devam edip gelmiştir. Hükümdâr, mutlak surette “adaletle” hükmetmek mecburiyetindedir. Adaletin ise kaynağı yazılı hukuktan evvelki “örf hukuku” olan “Töre”dir.

“Töreli millet”, târihen ebedî var olmayı hak eden millettir. O’nun devlet idâresinde keyfiliğe asla yer yoktur. Türk Milleti “Töreli” bir millet olduğu için târih boyunca hep var olmuştur. Sadece hânedân adları değişmiş, millet ve devlet hep devamlılığını muhâfaza etmiştir. Dikkat edilirse önce millet olma vasfını kazandığı halde, “töreli” olamamış milletler ya târihten silinip gitmişler veyahut da başkalaşarak başka milletlere karışmışlar ve başka milletten olmuşlardır. Türk Milleti’nin başına böyle bir felâket gelmemiştir. Çünkü, Türk’ün töresi, milleti koruduğu gibi, şemsiyesi altında yaşayanları da korumuştur.

Türk’ün vatanı “Üstte Mavi Gök; Alta Yağız Yer”dir. Bu vatanın “Bayrağı Güneş; Çadırı da Gök Kubbe”dir. “Gök çökmedikçe; Yer yarılmadıkça”, “ebed-müddet” olan “devlet” (İl ve Töre) bozulmayacak ve yıkılmayacaktır. Vatan coğrafyası, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar olan her yerdir.

Onun için Bilge Kağan: “Ey Oğuz Türk Beyleri işitin! Üstte Mavi Gök çökmedikçe; Altta Yağız Yer delinmedikçe; Senin ilini töreni kim bozabilir?” Demiştir.

İslâmiyet ile beraber ise İslâm hukukunun teşmili neticesinde “adalet mülkün veya devletin temelidir” şeklini almış ve “örfî-sultânî hukuk” devreye girmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar bu “örfî-sultânî hukuku” başarıyla tatbik etmişlerdir. Meselâ, Abbasi Halifesi Kâim-Biemrullâh, Halifelik makamının kendisine vermiş olduğu bütün İslâm memleketleri nezdindeki hâkimiyetini resmen Selçuklu Sultânı Tuğrul Bey’e devretmiştir. Sonraki Sultânlar da bu hakimiyetlerini aynen muhafaza etmişlerdir. Türk Devlet geleneğine göre Türk devlet idâresinde, hükümdârın hükümrânlık hakkı paylaşma kabul etmez. Nitekim, Tuğrul Bey, Alp Arslan, Timur, Fâtih, Yavuz ve Kânûnî gibi Sultânlar aynı zamanda “örfî-sultânî hukuka” dâir kânûn koyucular olarak da târihe geçmişlerdir.

Devlet, belli bir coğrafî alanda idâre edenler ile idâre edilenler arasında yapılmış samîmî bir akittir. Millet devletin teb’âsıdır. Devletle teb’â arasında karşılıklı îtimat ve güven vardır. Bu güven ve îtimatta devlet, millete hizmet etmekle yükümlü kılınmıştır. Bu sebeple devlet, milletin koruyucu ve kollayıcı bir kalkanı bir zırhıdır. Devlet, her milletin millet olma vasfını kazandıktan sonra milletler mücâdelesinde onun varoluşunu sağlayan teşkilâtlı yapısıdır.

Türklerde “devlet” fikri çok eskiye dayanır ve mukaddestir. Çünkü devlet olmazsa, o milletin siyâsî, askerî, iktisâdî gücü ile insanlığa ikrâm ettiği ve sunduğu kültür ve medeniyet hamlelerinden ve değerlerinden söz etmesi mümkün olamaz. Bunun içindir ki, Türk Milleti’ndeki “devlet fikri” târih boyunca azîz milletimiz tarafından hep yaşatılmıştır. İşte bugün dahi milletimizin muhayyilesinde yaşatılmakta olan “devlet” ile alâkalı kelime ve deyimlerden bazıları şunlardır:

“-devlet aklı, -devlet baba, -devlet katı, -devlet sırrı, -devlet dili, -devlet sınırı, -devlet kapısı, -devlet idâresi, -devlet düşüncesi, devlet fikri, -devlet kuşu, -devlet düşkünü, -devlet güneşi, -devlet gülü, -devlet adamı, -devlet gemisi, -devlet burcu, -devlet gücü, -devlet kudreti, -devlet hayatı, -devlet bahtı, -devlet çarkı, -devlet malı, -devlet arâzisi, -devlet hazînesi, -devlet garantisi, -devlet cihâzı, -devlet aygıtı, -devlet şemâsı, -devlet hassasiyeti, -devlet ciddiyeti, -devlet varlığı, -devlet hududu, -devlet zoru, -devlet teşkilâtı, -devlet güvenliği, -devlet temînatı, -devlet akdi, -devlet aynası, -devlet anlayışı, -devlet geleneği, -devlet bakışı, -devlet bek’ası, -devlet zırhı, -devlet şürekası, -devlet şûrâsı; -devlet ricâli, -devlet erkânı, -devlet baskısı, -devlet hizmeti, -devlet tahvili, -devlet umuru; -millî devlet, -kadîm devlet, -ceberrut devlet, -çatık kaşlı devlet, -güler yüzlü devlet, -hükümrân devlet, -egemen devlet, -âlî devlet; -din-î devlet mülk-ü millet; -şura-yı devlet; -devlet-i selçukiyye; -devlet-i aliyye; -devlet-i şehâdet; -devlet-meab; devlet-medâr; -devlet-mend; -devlet-i ebed müddet; -devletinle bin yaşa; ya devlet başa, ya kuzgun leşe; -oğul oğul devletli oğul; -milleti yaşat ki, devlet yaşasın; -devlet millet içindir; -devlet kuran irade millettir; -Allah millete ve devlete zevâl vermesin..”

Türk Milleti için bu derece ehemmiyete hâiz olan devletin işleyişinde bir sâniye dahi acze düşülmesi, şu veya bu sebeple zaaf gösterilmesi ve varlığının veya bekâ’sının tehlikeye düşürülmesi asla düşünülemez ve kabul edilemez. Devleti idâre edenler bu husûsiyeti bilmek mecburiyetindedirler. Devlet idâresindeki bir anlık bir gaflet, milletin topyekûn devletsiz kalmasına sebep olabilir. Onun için devlette meydana gelebilecek herhangi bir zaafiyetin, gafletin ve ihmâlin hiçbir şekilde mâzereti yoktur ve olamaz.

Devlet içinde devlet gibi, hangi ad altında olursa olsun, “bilmem neci devlet yapılanması” asla olamaz ve olmamalıdır. 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız hadise, seçilmiş ve meşrûluğunu milletten almış bir hükümete ve devlet idâresine karşı yapılmış en alçak, en ahlâksız ve şerefsiz çok büyük bir saldırıdır. Bu suçu işleyenlere karşı, suçlu ile suçsuz birbirine karıştırılmadan, hukuk devleti ve adil adalet anlayışı içerisinde ve soğukkanlılıkla hareket edilerek, bu alçaklığı yapanların başlarına “devletin kahredici yumruğu” indirilmelidir. Yurt dışına kaçanlar, yurda getirilmeli ve kaçıranlar da tespit edilerek hesap sorulmalıdır.

Tıpkı, târihte yaşadığımız çeşitli isyân hareketleri gibi bu da öylesi dış destekli bir kalkışma girişimidir. Bu girişim; vaktiyle İsmaililer olarak bilinen Haşhaşiler, Babaîler, Celâliler, Börklüceli Mustafalar, Torlak Kemaller, Şeyh Bedretdinler, Şeyh Cüneydler (Safavî), Şah İsmailler, Şahkulular, Patrona Haliller…gibi Türk Devleti’nin birliğine ve dirliğine; bölünmez bütünlüğüne karşı yapılmış bir çapulculuk hareketidir.

Diğer taraftan, bu alçak hainler için bu meclis döneminde TBMM’ tarafından Türk devlet ve milletinin bölünmez bütünlüğü ile Türk devletini, anayasında tarif edilen esâslarını, hükümetini ve bütünüyle devlet idâresini ortadan kaldırmaya matuf silahlı veya silahsız fiilî harekette bulunanlara karşı TCK’nun ilgili maddesi yeniden düzenlenmeli, idam cezası geri getirilmeli ve bu fesat kumkumaları daracını boylamalıdırlar.

Millet’in ve Devlet’in bekâ’sı hiçbir vakit askıda bırakılamaz. İktidar partisi olan AKP, MHP’nin yaptığı bu târihi teklife kulak vermeli ve işbirliği ile bu düzenleme acilen meclisten geçirilmeli ve yürürlüğe girmesi sağlanmalıdır.

Makalemizi, cihân Sultânı Kânûnî’nin muazzam bir beyti ile bitirelim:

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi”

                                                        (Muhibbî)

 

TEFEKKÜR

Hun, Göktürk, Uygur, Kara-Hanlı, Gazneli Nevbet

Rü'yâ gibi Selçuklu, Osmanlı, Â'li Devlet

Türkiye Devleti, Son Müstâkil Millî Devlet

Ülküm, Nizâm-ı Âlem; Devlet-i Ebed Müddet

                                                

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.