ATATÜRK'ÜN ÖRNEK KÖYÜ: ETİMESGUT

Ali BİLİR

 “Devlet, ahlaki idealin eseridir. Ahlaki bir zeka, iradesini kullanarak kendisini, bildiği ve düşündüğü şeyleri ortaya koyar –devlet böylece doğar.” Hegel 

 

 *** 

 

 Dört yüz sene evvel Avrupa bir tımarhaneydi. İnsanlar batıl inançlara saplanmış halde yaşıyorlardı. Hasat kötü geçmişse bu, cadıların işi diye yorumlanırdı. Cadıyı tarlalardan kovmak için tuhaf ayinler düzenlenirdi: Köylüler toplanır, beraber uykuya yatar, rüyalarında cadı görürlerse onu kovalarlardı. Her çocuğun içinde bir şeytanla dünyaya geldiği düşünülüyordu. Çocuktan şeytanı çıkarmak profesyonel kırbaççıların işiydi. Üç, dört yaşındaki minicik yavrular bu iflah olmaz sapıklara teslim edilir ve ‘şeytan acıya dayanamayıp kaçana kadar´ işkenceden geçirilirdi. 

 

 Bugünkü Avrupa –adını İnsan Hakları Mahkemesiyle bir solukta andığımız Avrupa– devlet denilen kurumun eseridir. Avrupa´yı devletler ıslah etti. Hurafeleri devletler yok etti ve insanları devletler eğitti. 

 

 *** 

 

 Kurtuluş Savaşı´na bu adın verilmesi nedendir? Mesele sadece Yunanın Ege´ye dökülmesi olsaydı, ‘Türk–Yunan savaşı´ adı da pekala iş görürdü. Kurtuluş Savaşı, Kurtuluş Savaşı´dır: Çünkü sırf Yunan işgalinden değil Türk´ün yakasını asırlardır bırakmayan tüm illetlerden –yoksulluktan, bilgisizlikten, batıldan, hastalıktan– kurtulmak ümidiyle verilmiş bir savaştır. 

 

 Zaferden sonra, genç Cumhuriyet rejimi Anadolu´yu kalkındırma çabası içine girdi. Avrupa devletlerinin Avrupa´yı kurtardığı gibi, Türk devleti de Türkiye´yi kurtaracaktı. Sorunlar muazzam ve imkanlar azdı. Her yere yetişemeyen devlet, Anadolu´nun bazı noktalarını ıslah etmeye karar verdi. Yeni köyler, yeni kasabalar kurulacaktı. Çağdaş tekniklerle tarım yapan; yolu, okulu, sağlık ocağı olan köyler. Bunlar Anadolu´ya ekilmiş tohumlar gibi olacak, kalkınma bu noktalardan başlayarak yayılacaktı. 

 

 Etimesgut, işte bu ‘numune köyler´den biri olarak 28 Mayıs 1928 tarihinde kuruldu. Eski haritalarda adı ‘Ahi Mesut´ diye geçen bir yerde, İsviçreli mimar ErnstEgli´nin çizdiği planlara göre kurulmuştu. Egli, Türkiye gerçeklerine aşina bir mimardı. Köy evlerini geleneksel kerpiç tuğlalardan yaptırdı, sonuçta halk bu malzemeye alışkındı. Bütün Anadolu´ya teşkil edecek bir tarım kentinde, evleri betonarme yapmanın alemi yoktu. Anadolu´lunun örnek alıp, benzerini kurabileceği gibi bir köy lazımdı. 

 

 1930´lu yıllara gelindiğinde, adı değiştirilip Etimesgut yapılmış yörede çok modern bir köy belirmişti. Selahattin Kandemir Türkiye seyahatnamesi adlı eserinde o çağın Etimesgut´unu şu şekilde tanıtır: 

 

 “Eskişehir´den sonra demiryolunun geçtiği çıplak arazi, bu bölge hakkında pek de iyi bir izlenim vermez. Fakat Eti Mesut istasyonuna gelince manzara birdenbire değişir. Bu ıssız, kimsesiz görünen geniş stepler ortasında böyle mamur ve yepyeni bir köy insanı hayrete düşürür. İşte burası şimdiki Ankara´nın batı kapısıdır. Ve her yolcu, bu geniş ve yüksek kapıdan geçerken Cumhuriyet neslinin yapmış olduğu büyük eserler önünde bir kere daha hürmetle eğilir. Dünkü hayat ile bugünkü hayat arasındaki farkı bütün canlılığı ile gösteren bu yeni inşaatlar, evler, mektep, hükumet dairesi, istasyon ve etrafında yemyeşil bir saha görünür.” 

 

 Balkanlarda kullanılan tarım tekniklerini Anadolu´ya tanıtsınlar diye, bölgeye ilk önce Rumeli Türkleri iskan edildi. Ardından Ankara´nın çeşitli yörelerinden beldeye göçler oldu. 

 

 1940´lu yıllarda, mesleği demircilik ve nalbantlık olan dedem Çamlıdere´den kopup geldi; Etimesgut´ta bir demirci dükkanı kurdu, bir miktar da toprak satın aldı. Dedem, artık bir Etimesgut´lu olmuştu. 

 

 Size çocukluğumun Etimesgut´unu anlatayım: İstanbul yolundan geldiğinizde Ankara radyosunun uzun dalga telsizleri görününce Etimesgut´a vardığınızı anlardınız. Yol ağzında inerseniz iki tarafı akasya ağaçları ile çevrili yoldan yürüyerek Etimesgut´a ulaşabilirdiniz. 

 

 Etimesgut´un ortasından akan Ankara çayına eskiler Gümüşdere dermiş. Rahmetli Babaannem: “Bu derede ekin yıkardık diye anlatırdı. Sonra… o akarsu Ankara´nın tüm lağımları, civardaki sanayilerin atıkları ile kirlendi. Şimdilerde ıslah çalışmaları ile nispeten temizlense de artık hiçbir zaman Gümüşdere olamayacak. 

 

 Etimesgut, ilkokulu ve yetiştirme yurdu ile; hamamı, avlulu evleri, çarşısı, pazar yeriyle; ve tam teşekküllü hastanesi ile örnek bir şehirdi. Tam teşekküllü hastanenin şeref defterinde, rahmetli Atatürk´ün el yazısı ile şu sözler kayıtlıdır: 

 

 “Etimesgut Sıhhat merkezini gezdim, Kıymetli direktörü C. Or´un verdiği malumat ve izahattan çok memnun oldum. Modern çalışmalarının eyi neticeler vereceğini kanaatle gördüm. 29 Kasım 1937.” 

 

 Çakırlar Çiftliğinden gelen kaynak suyu, ikisi de ‘Atatürk Çeşmesi´ ismini taşıyan iki çeşmeden akardı. Birinci Atatürk Çeşmesi bu günkü Kız Meslek lisesinin önündeki çeşmedir. İkincisi ise, Turgut Özal Köprüsünün altında bulunan “Macar Çeşmesi diye anılan çeşmeydi. 

 

 Günümüzde aynı yerde mermerden yapılmış bir “Atatürk Çeşmesi var ise de musluklarından kaynak suyu yerine şehir şebekesi suyu akmakta. Tarihe bir not düşmek için olsa gerek, üzerine çeşmenin yapılması hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararını da yazmışlar. Gerçek çeşme; yani ‘Macar Çeşmesi´ nasıl olmuşsa zamana meydan okuyarak hala orada, susuz ve boynu bükük durmaktadır. 

 

 “Büyümeye çalışma küçüğüm sonra küçülemezsin” diye bir söz vardır. Büyümek, Etimesgut´a yaramadı. 1962´de Etimesgut Şeker Fabrikası açıldı. Sadece üç sene sonra, siyasi bir çekişme yüzünden Etimesgut´un nahiyeliği elinden alındı. Ata´nın Etimesgut´u bir mahalle olmuştu. Etimesgut´un Altındağ ilçesine bağlanmasına karar verildi. Kararı verenler “Bu kadar da zulüm fazladır” demiş olacaklar ki, üç ay sonra Etimesgut´u Altındağ´dan alıp Yenimahalle´ye bağladılar. 

 

 Etimesgut Ankara´da başlayan gecekondulaşmadan nasibini almakta gecikmedi. Bugün 30 Ağustos ve Alsancak mahallelerinin bulunduğu alanda hızlı bir gecekondulaşma başladı. 

 

 Etimesgut büyüyordu… 

 

 Yeni yerleşimlerde belediye hizmeti yoktu. Yollar topraktı. Etimesgut´un çamuru meşhur olmuştu. Bizler 1970´li yılların ortalarında, Etimesgut´un belediye yapılması için miting düzenledik. Resim sergileri açtık, imzalar topladık. Sloganımız “Çamur Kaderimiz Olamaz” idi. Sonraları, birileri bu çalışmayı bizlerin yapmadığımızı; işin ardında “Ülkücü İradenin bulunduğunu söylediler, yazdılar… 

 

 Zaman aktı, 1990´lı yıllara gelindi. Çernobil patlamış, Berlin Duvarı yıkılmış, Varşova Paktı dağılmıştı. Soğuk Savaş denilen uzun kavgayı Kapitalizm kazanmıştı. Dünya değişiyordu. Etimesgut artık belediye olmuş, nüfusu 70 bine ulaşmıştı. 

 

 Belediye demek, imar çalışması demekti. Şehir plancılarına bırakılması gereken bir işti bu. Onlara bırakılmadı tabii: Eş dost, partili kayırılmadan; rant düşünülmeden yapılır mıydı plan? 

 

 Demiryolu ile karayolu arasındaki alan binalarla dolduruldu. Gecekondulara imar affı geldi. Etimesgut´un bir meydanı bile yoktu: Her yer beton… 

 

 Yolları ise hiç sormayın. Etimesgut´ta dört ayrı yönden üstünüze dört araba birden gelebilir, karşınıza her an her yerden araç çıkabilir. Etimesgut kadar yolları karmaşık, trafiği berbat bir yer daha var mıdır bilmem. 

 

 Sonraları Elvankent Banka blokları boy gösterdi. TOKİ, Eryamanda ‘örnek bir şehir´ kurmaya başladı. Atatürk´ün örnek şehri Etimesgut, toprağa bereket ve insanlara bilgi getirmek niyetiyle kurulmuş Etimesgut; artık üç farklı şehre bölünmüştü: Eski Etimesgut, Elvankent ve Eryaman. Üç farklı kent ve üç farklı kültür… 

 

 Bu günlerde hiç kimse “Ben Etimesgut´luyum demiyor. Elvankent ile Eryaman´ın sakinleri, kendilerine Elvankent´li ve Eryaman´lı diyorlar. Eski Etimesgut´a gelince: O da Yozgat´tan, Çorum´dan, Erzurum´dan, Kırıkkale´den, Tokat ve Samsun´dan, kısacası Anadolu´nun her ilçesinden, her köyünden on binlerce göçmen aldı. Her gelen beraberinde kendi köyünü, kasabasını, şehrini getirdi. 

 

 Onların çocukları ve torunları, nereli oldukları sorulunca babalarının, dedelerinin memleketini anarlar. Ne zaman bana “Nerelisin?” diye sorana Etimesgut´luyum diye cevap versem, kendimi yanlış bir şey söylemişim gibi bir hisse kaptırırım. 

 

 Etimesgut, bu devletle beraber doğmuş, bu devletin tarihindeki tüm rüzgarlardan nasibini almış bir beldedir. Çağ değiştikçe, kültür değiştikçe, zihniyet değiştikçe Etimesgut´un çehresi de değişti. 

 

 Etimesgut, bugün 500,000 nüfuslu bir şehir. İçinde Etimesgut´lunun bulunmadığı bir şehir. 

 

 Bendeniz hariç. Ben Etimesgut´luyum. 

 

ALİ BİLİR

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.