FETRET DEVRİ VE ŞEYH BEDRETTİN İSYANI

Ali BİLİR

“Bir millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır…” ATSIZ.

***

Yıl 1403. Timur ile giriştiği Ankara Savaşında yenilen Sultan Bayezid, esir düşmüş ve 43 yaşındayken Akşehir'de gizemli bir şekilde ölmüştür.

 

Timur büyük ihtimalle Osmanlı ülkesini istila etmek değil, Anadolu’da kendi hakimiyetini tanıyan, parçalanmış bir Osmanlı bırakmak istiyordu. Yıldırım Bayezid zamanında büyük ölçüde birleştirilmiş Anadolu topraklarını yeniden eski Anadolu beylerine vermişti.

 

Tarihimizde “Fetret Devri" olarak anılacak olan, on bir yıllık siyasi buhran, kargaşa ve belirsizlik dönemi başlıyordu.

 

Timur, Osmanlı ülkesini, kendi hakimiyetini tanımaları şartıyla, Bâyezid'in dört oğlu arasında taksim etti. Bu taksime göre, Rumeli toprakları Süleyman'a, Balıkesir bölgesi İsa'ya, Bursa bölgesi Musa'ya ve Amasya bölgesi de Mehmet Çelebi'ye bırakılmıştı.

 

Çok geçmeden şehzadeler arasında taht kavgası başladı, oluk gibi Türkmen kanı aktı. İlk savaş, Çelebi Mehmet, kardeşi İsa Çelebi arasında oldu. İsa Çelebi Eskişehir'de bir hamamda baskına uğradı ve boğuldu.

 

İkinci perde Musa Çelebi ile Emir Süleyman arasında geçti. Musa Çelebi, Emir Süleyman'ı İstanbul'a kaçarken yakalar ve boğdurtur.

 

Fetret Devri'nin üçüncü perdesi, geriye kalan iki kardeş, Musa Çelebi ile Mehmet Çelebi arasında geçer. Musa Çelebi, kardeşi Süleyman'ın hal'inden sonra 1411 yılında Edirne'ye gelerek saltanat tahtına oturur. Adına para bastırır ve hutbe okutur.

 

Musa Çelebi, azlettiği emirlerin yerlerine yeni atamalar yapar. Bu atamalardan en dikkat çekeni, kazaskerliğe atanan Şeyh Bedreddin Mahmud'tur.

 

Musa Çelebi, ilkbaharla birlikte askerini çekip yeni fetihlere başlayarak, Pravadi, Muturni ve Köpri gibi bazı kaleleri fethetti. Karadeniz sahilindeki Tesalya'yı aldıktan sonra İstanbul'u muhasara etti.

 

İstanbul'un Musa Çelebi'nin eline geçmesinden korkan Bizans İmparatoru Manuel, Mehmet Çelebi'yi ittifaka davet etti. Mehmet Çelebi bu davet üzerine İmparator ile anlaşarak askeriyle birlikte İstanbul'a geldi. Birkaç gün içinde Çatalca'nın kuzeybatısındaki İnceğiz köyünde Musa Çelebi ile savaştı ve yenilgiye uğradı. Ancak çarpışmalar bitmedi. Neticede Rumeli emirlerinin Musa Çelebi'yi terk ederek Mehmet Çelebi tarafına geçmeleriyle güç dengesi bozuldu ve Musa Çelebi kardeşi ile baş edemeyeceğini anlayıp Bulgaristan'a gitmeye karar verdi. Ancak Sofya'nın güneyinde Çamurlu Derbend mevkiinde yapılan savaşta Musa Çelebi kesin yenilgiye uğradı. Kaçarken yakalanarak 10 Temmuz 1413'de boğuldu.

 

1413’te Mehmet Çelebi, rakipsiz kalarak Osmanlı tahtına geçti. Ancak devlet huzura ve eski gücüne hemen kavuşamadı. Düzmece Mustafa denilen Yıldırım Bâyezid'in oğlu Mustafa Çelebi, Selânik bölgesinde hükümdarlık iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Mehmet Çelebi bu olayı bastırmak için Selânik'e doğru yola çıktı. O daha Selanik’e varamadan ikinci bir isyan, Şeyh Bedreddin İsyanı patlak verdi.

 

Kimdi bu Şeyh Bedrettin?.. İ. Hamdi Danişmend’e göre, Şeyh Bedrettin; "Materyalist ve Komünisttir.” İ. Hakkı Konyalı göre ise O; "Stalin'in şeyhi, kızıl bir batınî peygamberdir.”

 

Şeyh Bedrettin, Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa gibi müritleriyle birlikte İznik'te bir tarikat kurmuş, Anadolu ve Rumeli'ye İslamla çelişen fikirler yaymaya başlamıştı.

 

Tarikatın iki numaralı adamı Börklüce Mustafa’ydı. Sakız adasının Hıristiyan rahipleri, bu adamı Dede Sultan, diye anıyordu. Sakız’lı rahipler alelade Hıristiyanlar değillerdi. Mal mülk edinmeyi günah sayan bir mezhebe mensuptular. Börklüce Mustafa, onların görüşlerinden çok etkilenmişti. Hz. İsa’nın Hz. Muhammed’den üstün olduğun inanmış ve “herkesin malı, tüm insanlara ait olmalı” demeye başlamıştı.

 

Börklüce Mustafa etrafına birçok yandaş topladı. Sadece yanındaki saf Müslümanlar değil, Hıristiyanlar bile onu ermiş sanıyor ve mucizeler gösterdiğine inanıyorlardı. Eli silah tutan adamlarının sayısı altı bini bulunca, Karaburun'da isyan çıkardı. Yenilmesi kolay olmadı. Osmanlı ordusuna pek çok şehide mal olan çetin çarpışmalardan sonra, Bayezid Paşa tarafından teslim alındı. İbret olsun diye ellerinden bir kalasa çivilendi, o vaziyette deveye bindirilip gezdirildi. Sonunda, bir cellatça kılıçla kesilerek infaz edildi.

 

Bayezid Paşa daha sonra Manisa’da bulunan Torlak Kemal üzerine yürüdü ve bu isyancıyı da yakalayıp astırdı. Geriye isyancıların şeyhi Bedrettin kalmıştı.

 

Bedrettin, kazasker iken tımar verdiği adamları etrafına toplamıştı: "Gelin! Şimdiden sonra padişahlık benimdir. Taht benim elimdedir. Sancak isteyen gelsin. Tımar isteyen, subaşılık isteyen gelsin. Dileği olan varsa gelsin. Ben şimdiden sonra huruç ettim. Bu ülkede halife benim.”

 

Zağra'dan Silistre ve Dobruca'ya oradan da Deliorman'a geçen Şeyh'in üzerine Sultan Mehmet, iki yüz askerle Bayezid Paşa'yı gönderir. Artık bu bölgede yani Deliorman'da fiilen isyan hareketi başlamıştır. Bayezid Paşa Deliorman'a ulaşınca kısa bir çatışmadan sonra Şeyh Bedrettin’in adamlarını dağıtır. Şeyh Bedreddin yakalanarak, bu sırada Serez'de bulunan Çelebi Mehmet'in yanına gönderilir.

 

Sultan Çelebi Mehmet, Şeyh Bedrettin’in cezasını ulemanın vermesini ister. Divan-ı Hümâyûn'da yapılan yargılamada suçlamalar ve savunmalardan sonra, Heratlı Mevlânâ Haydar isminde bir âlim, Şeyh Bedreddin'in “DEVLETE KARŞI AYAKLANMA SUÇUNU SABİT BULARAK , ŞER'AN KATLİNİN HELAL MALININ HARAM" olduğuna hükmetti.

 

Serez pazarında bir dükkan önünde asılarak buraya defnedildi ve malları varislerine verildi. (18 Aralık 1416).

 

Şeyh Bedrettin kazansaydı, Dünya tarihinin akışı değişecekti. Osmanlı Hanedanı son bulacaktı. Yerine, emekle kazanılmış helal lokmayı sahibinin ağzından alan, “o lokma senin değil devletin hakkıdır” diyen bir ulema sınıfı geçecekti.

 

İ. Hakkı Konyalı’nın özetlediği gibi: “530 yıl önce Şeyh Bedrettin’i tepelemek suretiyle dünyayı kızıl tehlikeden kurtaran Çelebi Sultan Mehmed'in hatırasını ta’ziz eden törenler yapılmalıdır.”

 

***

 

SÖZLÜK: Ta’ziz: Sevgi ile anma. Bir adamı aziz kılmak. Hürmet ve muhabbetle sevmek.

 

KAYNAKLAR:

- Fuat Köprülü, " Yıldırım Bâyezid'in Esareti ve İntiharı Hakkında", Belleten, I., Ankara 1937.

- Âşıkpaşaoğlu

- Uzunçarşılı

- "Ankara Bozgunundan İstanbul'un Zabtına", Çeviren, Halil İnalcık, Belleten, Ankara 1943

- Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-Nümâ-Neşrî Tarihi, Yayınlayanlar: Faik Reşit Unat, Mehmet A. Köymen, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1987,

- Balıvet, Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve İsyan.

- 94 Dukas, Bizans Tarihi

- İsmail Hamdi Danişmend.

- İbrahim Hakkı Konyalı, Tarih Hazinesi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.