Bir yolun nereye gittiğini bilmek istiyorsanız, o yoldan gitmiş insanlara sorarsınız. Bir ülkenin nereye gittiğini görmek için, aynı yoldan gitmiş ülkelere bakarsınız. Tarihte, Türkiye´nin son aylarda yaşadığı olaylara en çok benzeyen vaka nedir, diye sorarsak: Herhalde 1958 Fransa darbesidir.
1950´li yıllarda Cezayir, Fransa´ya bağlıydı. Bir sömürge değildi, Fransa´nın vilayeti sayılıyordu. Cezayir´de 1,5 milyon Avrupalı yaşıyordu. (Nüfusun %12-13´ü) Fransız veya İtalyan asıllıydılar. Onlara KARA-AYAKLAR denirdi, çünkü dedeleri yalınayak gezen fakir köylülerdi. Yüz yıl evvel, ucuz toprak bulmak için Cezayir´e yerleşmiş; çiftlik kurup zenginleşmişlerdi. Bölgedeki ekilebilir toprağın çoğu KARA-AYAKLARA aitti. Öyle ki Cezayirliler, yapacak iş bulamadıkları için Fransa´ya, gurbete gitmek zorunda kalıyordu.
Kuramsal olarak tüm Cezayirlilerin Fransız vatandaşı olma hakkı vardı. Ama vatandaşlık için, “Fransız yasalarına sadık kalacağım” diyen bir kağıt imzalamak şarttı. Çoğu Cezayirliye göre o kağıda imza atmak, yasa kitabını Kuran´dan üstün saymaktı. Yani dinden çıkmak anlamına geliyordu.
Yoksul Cezayirliler arasında solcu, özellikle Mao´cu fikirler hızla yayıldı. Bu unsurlar 1954 yılında FLN adında bir örgüt kurdular. İlk başta sadece 300 civarında militanları vardı ve silahları da av tüfeklerinden ibaretti. Ancak Fransızları tamamen gafil avladılar. Ordu karakollarına başarılı saldırılar düzenlediler ve başarı, daha çok taraftar toplamalarını sağladı.
Fransa, ne kadar vahim bir durumla yüzyüze olduğunun farkına varmadı. Basın, gerillaları “EŞKIYALAR” gibi sözcüklerle küçümsedi. Jandarmalar çok sayıda köylüyü tutukladı. Eğer bir bölgede gerilla faaliyeti varsa, o bölgedeki tüm Cezayirliler yardım ve yataklıktan suçlu görülüyordu. Bu taktikler hiçbir işe yaramadığı gibi, FLN´ye çok sayıda destekçi kazandırdı.
1958´e gelindiğinde, Cezayir´de durum şuydu:
Cezayir´deki Fransız askeri sayısı 400,000´i aşmıştı. Fransız ordusunun büyük bölümü Cezayir´deydi. En profesyonel ve fanatik askerler, hava indirme birlikleriydi. Paraşütçüler, diye bilinen bu ekipler düşmanı ezmek ve kayıtsız şartsız zafer kazanmak niyetindeydi. Sivil otoriteler ve ılımlı subaylar ise, Cezayir halkının güvenini kazanmak istiyorlardı. Müslüman köylere okullar kurmaya, sağlık hizmeti götürmeye çalışıyorlardı.
FLN, son aylarda şehirlerde bombalı eylemler düzenlemeye başlamıştı. Ordu, buna çok sert müdahale etti. Askerler, nüfusu Cezayirlilerden oluşan ve CASBAH diye bilinen gecekondu mahallelerine girdiler. Sivil kayıplara aldırış etmeden, gerillalarla sokak sokak çatıştılar ve binlerce kişiyi gözaltına aldılar. Bu sert operasyonlardan sonra FLN çok zayıfladı ama Fransa´nın itibarı da ciddi bir yara aldı.
Hükümet, bir “ÇÖZÜM SÜRECİ” başlattı. FLN ile pazarlık yaparak, örgüte silah bıraktırmayı umuyorlardı. Bu karar PARAŞÜTÇÜLER´in hiç hoşuna gitmedi. Bu askerler, yıllardır Fransa´nın kalkıştığı her askeri maceraya katılmışlardı. Dünyanın her yerinde bulunmuşlardı ve herkesle bağlantıları vardı: Polisle, istihbaratla, CIA´yla, mafyayla.
Mafya ve bir takım sağ görüşlü örgütler, askere yıllardır hizmet ediyordu. Örneğin Fransız ordusu Vietnam´da solcu gerillalarla savaşırken mafya, Vietnamlılara afyon satmış ve kazandığı parayla orduya örtülü ödenek sağlamıştı. Ordu, bu parayla bazı dini cemaatleri silahlandırmış ve onlardan faydalanmıştı.
Bir diğer deyişle: Fransa, yabancı memleketler üzerinde nüfuz kurmaya çalıştıkça ülke içinde ikinci bir devlet, bir tür “PARALEL YAPI” palazlanmıştı. Hükümete öfkeli generaller, işte bu yapı ile ve CIA ile el ele vererek bir darbe tasarladı.
1958 Mayısında, Cezayir´de bir sivil ayaklanma başlattılar. Polisin, protestoculara kaba kuvvet kullanmasını sağladılar; halkı kışkırtarak isyanı büyüttüler. Ardından, kargaşayı bahane ederek Cezayir´de yönetime el koydular. Sonraki adımları, havadan Paris´e inmek ve hükümeti devirmek olacaktı.
Başbakan aceleyle istifa etti. Yeni hükümeti kurma işi De Gaulle´e devredildi. İsmi, Ankara´daki Dö Gol caddesine verilmiş olan adama.
De Gaulle, muhafazakar bir liderdi ve halk tarafından çok seviliyordu. O başa geçince, darbeciler Paris´i işgal etmekten caydılar. De Gaulle meclisten olağanüstü yetkiler aldı –yasaları, meclise danışmadan değiştirmek gibi yetkiler. Orduda bir temizlik yaptı; pek çok subayı görevden aldı veya sürgün etti. Ardından anayasa değişikliği yaptı. Fransa´ya, başkanlık sistemini getirdi.
Sorun şu ki, darbeye yol açan nedenler ortadan kalkmamıştı. Darbeyi, devlet içinde yuvalanmış bir tür “PARALEL YAPI” tezgahlamıştı. Darbeyi CIA desteklemişti. Ama darbenin asıl sebebi ne paralel yapıydı, ne de CIA. Ordu, son yıllarda gerillalarla savaşmakta ustalaşmıştı. Fransız askerleri gerek dağlarda, gerek sokaklarda çarpışmayı iyi öğrenmişti. Fakat bunun bir bedeli vardı: Askerler çok fanatikleşmişti. Sivil siyasetçilere karşı hiç saygıları kalmamıştı. Ordu 25,000 asker, 10,000 sivil ve 4,000 HARKİ(Fransız ordusuna yardım eden Cezayirli) yitirmek pahasına büyük zaferler kazanmıştı. FLN´yi yendiği düşünüyordu ve örgütle kurulacak her türlü diyaloğu, vatana ihanet sayıyordu.
Beri yandan, sivil liderler de bu zaferin geçici olduğunu biliyordu. Siyasi bir çözüme varılamazsa FLN er geç kendini toparlayacaktı. Diyalog olmadan, siyasi çözüm de olmazdı. Sivillerle askerler arasındaki bu fikir ayrımı, darbenin asıl kaynağıydı.
Başkan De Gaulle, FLN´ye ateşkes çağrısı yaptı. FLN silah bırakırsa hapisteki militanlar salınacaktı. Başkan, FLN´nin teklifi kabul edeceğinden emindi. Ne de olsa örgüt zayıf düşmüştü ve korkuyordu.
Fakat asker, plana isyan etti. Paraşütçüler, De Gaulle´ü öldürmek için başarısız girişimlerde bulundular. Askerle siviller arasındaki kavga FLN´ye umut verdi ve barış planı suya düştü.
Durumun kontrolden çıktığını gören De Gaulle, Cezayir´e özerklik vaad etti. Cezayir, iç işlerinde serbest olacak ama Fransa´ya bağlı kalacaktı. Fanatik askerler derhal ikinci bir darbe girişiminde bulundu. Darbeyi yeni bir teknoloji engelledi: Transistörlü radyo. Bu ufak, portatif ve ucuz radyolar son yıllarda yaygınlaşmıştı. De Gaulle tüm Fransızları sokağa, darbecilere direnmeye çağıran bir radyo konuşması yaptı. Konuşmayı dinleyen düşük rütbeli askerler, “kendi milletimizle savaşamayız” diyerek teslim oldular. Darbe girişimi başarısızlığa uğradı.
Darbeciler, son bir gayretle terörist eylemlere başvurdular. Fransız halkına karşı bombalı saldırılar düzenlediler. Bu, bardağı taşıran son damla oldu. Artık herkes, “Cezayirden kurtulmazsak devletimiz yıkılacak” diye düşünüyordu. İkinci darbeden bir yıl sonra, Haziran 1962´de Fransa referanduma gitti ve Cezayir´e bağımsızlık verilmesi yolunda oy kullandı.
Sonrası, pek çok insan için felaketti. Cezayirde yaşayan Avrupalılar, kaçmak zorunda kaldılar. Evlerini, çiftliklerini yitirdiler. Bir grup Cezayirli de onlarla beraber Fransa´ya göçtü. Bundan böyle Paris´te, üçüncü sınıf birer vatandaş gibi yaşayacaklardı.
Kaçabilenler şanslıydı: FLN, geçmişte Fransızlarla işbirliği yapmış bütün Cezayirlileri, korkunç işkencelerden geçirdikten sonra infaz etti. Örgüt, hemen herkesi işbirlikçi olarak görüyordu: Eğer bir Cezayirli, FLN adına bağış toplayan militanlara hayır demişse, o adam bir işbirlikçiydi, bir haindi. Bağımsızlık, Cezayir´e ne adalet getirdi, ne zenginlik; ne barış, ne de huzur.
Cezayir trajedisi, çok önemli dersler verdiği halde çok kısa sürede unutuldu. Sonraki onyıllarda gerillalarla savaşmak zorunda kalan pek çok devlet, Fransızların Cezayir´de işlediği hataları tekrarlayacaktı…
ALİ BİLİR