1969 yılında Ötüken Dergisi ile tanıştım. Hüseyin Nihal ATSIZ’ın Türkçülük pınarından beslendim. Bozkurtların Ölümü, Bozkurtların Dirilişi ilk okuduğum kitaplardı.
O yıllarda güçlü bir lider bulmuştuk, Alparsan TÜRKEŞ’ti bu. Her soruna Türklüğün penceresinden bakan, her soruna çözüm arayan, üreten bir liderdi…
Başbuğ bize ilk önce; “Her Şey Türk İçin, Türk’e Göre, Türk Tarafından” olması gerektiğini öğretti.
Zaman içinde üretmeden tüketen, sürekli borçlanan, ekonomik açıdan dışa bağımlı, milli sanayini kuramayan, ilimde, teknikte ileri gidemeyen, yeraltı ve yer üstü servetlerini yabancılara teslim eden milletlerin sonlarının nasıl hüsran olduğunu öğrenmiştik. Osmanlının son yılları, dış borçlar ödenemediğinde, yabancılara imtiyazlar verildiğinde neler olduğunu en kahredici biçimde ortaya koymaya tek başına yeterdi.
1876-1924 Yılları arasında yaşamış büyük fikir ve mefkure (ülkü) adamı Ziya GÖKALP’ın Türkçülüğün Esasları rehberimiz oldu.
Ne diyordu GÖKALP;
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
Sanatında yol gösteren ilimle fen Türkündür.
Hirfetleri birbirini dâim eder himâye,
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türkündür,
Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın!..
Şiirde geçen “HİRFET” kelimesi; kunduracılık, duvarcılık, demircilik, marangozluk, dokumacılık vb. küçük el sanatlarına verilen isimdir. Bu mesleklerin birbirini himaye etmesi gerektiği özellikle vurgulanmış…
Ziya GÖKALP’ın, bu şiiri yazdığı dönemde, Osmanlı Devletinin maliyesi, 1881 yılında kurulan, tarihimize “Düyûn-ı Umumiye” olarak geçen bir utanç kurumunun eline teslim edildi. Yani, Osmanlı borçlarının yönetimi ve vergilerin toplanması Düyun-ı Umumiye idaresine bırakıldı. Bu idare, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturyalı ve Osmanlı alacaklıları ile kendilerine öncelik tanınan Galata bankerlerini temsilen 7 üyeden oluşmaktaydı.
Düyun-ı Umumiye İdaresi, kendi denetimine bırakılan vergi kaynaklarını geliştirmek ve vergileri daha etkin bir şekilde tahsil etmek amacıyla “beş binden” fazla çalışanıyla “yirmiden fazla şehirde” geniş bir organizasyon kurmuş idi.
Osmanlı’nın çöküşünde hiç kuşkusuz dış borçlar, yabancılara verilen imtiyazlar etkili olmuştur. Bu utanç abidesi Düyun-u Umumiye, yani batılı devletlerin ve bankerlerin ülkemizin vergi gelirlerini denetleme yetkisi ve imtiyazlar, Lozan Antlaşması ile birlikte kaldırıldı.
Bu tarihi örnek bize, Ziya GÖKALP’ın; “Tersâneler, fabrikalar, vapur, tren Türkündür, Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın” şiiri ile “Her Şey Türk İçin, Türk’e Göre, Türk Tarafından” ilkesinin önemini anlatmaya yeter diye düşünüyorum.
***
Türk Milliyetçileri her meseleye Türk’ün penceresinden bakar.
Türklüğün penceresinden bakınca dünyaya: Musul’u, Kerkük’ü, Kırım’ı, Doğu Türkistan’ı, Bayır Bucak Türklerini, Filistin’i görürsünüz. Hangi pencereden baktığını bilmediğimiz siyasiler ise, Filistin’i, Gazze’yi, Mısır’ı görür, Rabia işareti yapar.
Türk’ün penceresinden bakınca, Türk Milletinin alın terinin, milli varlıklarının, yeraltı ve yerüstü servetlerinin emperyalizmin gizli ve açık sömürüsüne peşkeş çekildiğini görürsünüz.
Türk’ün penceresinden bakınca, Ülkemizin aşırı bir biçimde dış borç batağına sürüklendiğini, yap-işlet-devret modeli ile yeni imtiyazlar verildiğini, ekonomik kaynakların, bankaların, limanların, fabrikaların, yabancı şirketlerin eline geçtiğini görürsünüz.
Bu hal ve gidiş bize, Osmanlının son döneminde yaşanan “Düyun-u Umumiye”den ders almadığımızı gösterir.
Sonuç olarak, Sömürüye karşı çıkmak, vatanımızın yer altı ve yer üstü servetleri Türk Milletine aittir, başka milletlere peşkeş çekilemez demek Türk Milliyetçiliğidir. İktisadi alanda da Milliyetçi olmak zorundayız.
Tanrı Türk Milletini yaşatsın.
***
NOT: - 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.