TEKÂLİF-İ MİLLİYE VE HAMİYET-İ MİLLİYE (3)
“Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.”
Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1933
Balkan Harbi sırasında halk, 1889 ve 1913 tarihli bu iki kanun ile yükümlülüklerini yerine getirmiştir. Balkan ve Birinci Dünya Savaşları sırasında ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere bu kanunların uygulamasına dönük olarak 13 Mart 1913, 25 Aralık 1914 ve 11 Temmuz 1915 tarihlerinde “Nizamnameler” çıkartılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı için seferberlik ilanı sonrasında, 1913’teki kanunun değiştirilmesiyle oluşturulan ve 27 Temmuz 1914 tarihinde çıkarılan “Tekâlif-i Harbiye Kanunu” halkın ile harp yükümlülükleri belirlenmiştir. Nakliye taşıtları yükümlülükleri ise 1889 tarihli kanun çerçevesinde yürütülmüştür. Savaş sırasında silah ve cephane vb. maddelere büyük ölçüde ihtiyaç duyulmuş ve halkın elinde bulunan bu tür maddelerin orduya teslimi için 26 Nisan 1915’te bir geçici kanun çıkarılmıştır. Bu kanundaki bazı maddeler de 9 Mayıs 1915’te değiştirilmiştir.
Görülüyor ki, tarihimizde sel, yangın, deprem, salgın hastalık durumlarında ve en önemlisi de savaş hallerinde halka bazı yeni yükümlülükler getirilmiştir. Bu yükümlülükler kanunlarla düzenlenmiş, hukuki bir altyapıya kavuşturulmuştur. Bilindiği gibi olağanüstü haller, özellikle savaşlar ağır ekonomik sorunları da beraberinde getirmektedir. Ülke savunması için gerekli koşulların sağlanması, askerin ve seferberliğin bütün ihtiyaçlarının karşılanması büyük ölçüde ekonominin iyi olmasına, hazinede yeterli paranın bulunmasına bağlıdır. Olağanüstü haller ve savaşlar çoğu zaman ani gelişen olaylar olduğu için öngörülemeyen giderler ve masraflar için millet devlet dayanışmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Mesela, toplam nüfusu 18 milyon olan ülkede üç milyon insanımızı askere aldığımız ve on cephede savaştığımız Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin kendi bütçesinden böyle bir savaşı finanse etmesinin mümkün olmadığı bilinmektedir. Devlet bir taraftan müttefikimiz Almanya’dan silah, teçhizat, eğitim ve para yardımı alırken, bir taraftan vatandaşa müracaat edecektir. Savaşın ağır mali yükümlülükleri, halkın elindeki kaynaklara başvurulmasını zorunlu hale getirmiştir.
Savaş içinde yukarıda bahsettiğimiz kanunlar kapsamında “Tekalif-i Harbiye” yükümlülükleri ile halkın elindeki kaynaklara başvuran devlet, bunların bazılarının paralarını sonradan ödemeyi de taahhüt etmiştir. Vatandaşa “mazbata, ilmühaber ve sergi” adında senetler verilmiştir. Devletin yazışmalarına bakıldığında, Tekâlif-i Harbiye Kanunları çerçevesinde el konula neşya, mal, taşıt aracı karşılığında verilen mazbatalarda takdir edilen fiyatların yüzde onlarının 1918 senesi Maliye Nezareti tahsisatından ödenmesinin kararlaştırılmış olduğu görülmektedir. Bunların içinde, 1889 kanunundan kaynaklanan mazbatalar ile Balkan Savaşı’na ait mazbatalar ve Birinci Dünya Savaşı sırasındaki mazbatalar da vardır. Bütün bunların tamamının halka ödenip ödenmediği bilgisine sahip değiliz. Fakat Balkan Savaşı’nın hemen sonrasında Birinci Dünya Savaşı’na girilmesi ve devletin yeniden halka başvurmasından bunların ödenemediği anlaşılmaktadır. Nitekim aşağıda ayrıntılı listesini vereceğimiz üzere, Kurtuluş Savaşı’nı izleyen yıllarda milli hükümetin, Tekâlif-i Milliye karşılıkları ile birlikte Osmanlı hükümetlerinden kalma 10.527.217 lira tutarındaki borç ilmühaberlerini de savaşı izleyen yıllarda ödediğini biliyoruz.
SAKARYA SAVAŞI ÖNCESİ TÜRKİYE’DE SİYASİ DURUM
Sakarya Meydan Muharebesi günlerinin daha iyi anlaşılması, dönemin siyasi ve askeri gelişmelerini Türkiye ve Yunanistan ile İtilaf Devletleri bakımından ana hatları ile ortaya koymaya bağlıdır. Ankara Hükümeti’nin dış dünya ile ilişkilerine bakalım:
Bolşevik Rusya, 16 Mart 1921’de yapılan Moskova Antlaşması ile Türkiye ile ilişkilerini olumlu bir şekle sokmuş ve bu antlaşmadan sonra Ankara Hükümeti’ne siyasi,ekonomik ve askeri alanda destek olmaya devam etmiştir.
Fransa, Anadolu’daki savaşın uzayacağı ve Ankara üzerindeki Bolşevik (Rusya) baskısının Türkiye’deki Fransız menfaatlerine büyük zarar vereceği endişesini taşıyordu. Türkiye’de zarar gören her yer ve malvarlığı Düyun-u Umumiye’nin en büyük alacaklılarından olan Fransa’yı etkileyecekti. Fransa Hükümeti bu dönemde, Türk ordusunun Yunanlıların ileri harekâtını durdurup durduramayacağını görmek istiyor ve ihtiyatlı davranıyordu.
YARIN: MUSTAFA KEMAL, BAŞKOMUTANLIK YETKİSİ ALIYOR