ATATÜRK’E GÖRE MİLLET, MİLLİYET VE TÜRK MİLLETİ KAVRAMLARI-1
AİLE KAVRAMI: Atatürk’ün bir düşünce adamı olarak çeşitli vesilelerle yaptığı “millet” tanımına ve buradan hareketle milliyetçilik tanımına geçmeden önce bazı kavramların ortaya konulması gerekmektedir. Çoğu zaman aydınlarımız tarafından bile konuyla ilgili kavramların karıştırıldığını, birinin diğerinin yerine kullanıldığını görüyoruz. Bu nedenle, “aile, soy, kavim, ırk, etnik grup, millet” kavramları üzerinde kısaca duracağız. Atatürk’ün konuya nasıl baktığı da böylece daha iyi anlaşılabilecektir. Özellikle Türk kültürü bakımından “aileden devlete” giden bir düşünce sistemi vardır. Mesela Türklerde “devlet” ailenin bir modeli olarak görülmüş ve algılanmıştır. Bu yüzden de devlet “baba”, vatan “ana”, millet de “çocuklar” olarak değerlendirilmiştir. Diğer kavramların anlaşılabilmesi Türklerdeki aile sisteminin anlaşılabilmesine bağlıdır.
Bilindiği gibi, insan sosyal bir varlıktır. Yaratıldığı günden beri daima, hayat sahnesinde ilkel veya medeni, küçük veya büyük birtakım cemiyetler (toplumlar) halinde faaliyet göstermiş ve birtakım sosyal organizasyonlar meydana getirmiştir. Elbette, insan canlı bir varlıktır. Doğar, beslenir, büyür, gelişir, değişir, duyar, düşünür, hareket eder, yapar ve yaratır. Hayat için çeşitli ihtiyaçları vardır. Bunları karşılarken de insan, çevresi ile karşı karşıya gelir. Ayrıca insan, canlı ve cansız tabiatla, başka sosyal varlıklarla ve inanışlar dünyası ile çevrili olduğu için; ilişkilerini bir düzene koyarak biyolojik, sosyal ve ruhi (psikolojik) ihtiyaçlarını karşılar. Kısaca insan, hayat mücadelesinde daima cemiyet (toplum) halinde gelişmiş ve teşkilatlanmıştır.
İnsanoğlu iki çeşit sosyal organizasyon meydana getirmiştir: Tabii (doğal) sosyal organizasyonlar, suni (yapay) sosyal organizasyonlar. Yani “tabii toplumlar, suni toplumlar.”
İnsanlık tarihinde en temel ve en tabii toplum “aile”dir. Aile, insanın en sıkı sosyal organizasyonu ve aynı zamanda diğer bütün sosyal yapıların temelidir. Ailede sosyal bütünleşme, mensubiyet (aidiyet) duygusu en yüksek ölçüdedir. Bu bütünleşmeyi oluşturan ortak unsurlar, maddi ve manevi yakınlıklar “ayniliğe” varacak kadar kuvvetlidir. Bu yakınlıklar akrabalık bağlarıdır. Aile, akrabalık bağına dayanan cemiyet, yani toplum demektir. Ailenin fertleri arasında, karı-koca hariç derece derece soy birliği vardır. Akraba evliliklerinde karı-koca arasında da soy birliği bulunur. Akraba dışı evliliklerde ise karı ve koca arasında çocukları vasıtasıyla soy birliği teşekkül eder.
Kan ve ruh yakınlığını kuran soy birliğinin yanında aileyi oluşturan ikinci unsur akrabalık duygusudur, aile şuurudur.
Karı ve koca da dâhil ailenin bütün fertleri aileyi bu şuur içinde oluştururlar. Ailenin bütün fertleri arasında bu şuur vardır. Ana, baba, evlat, kardeş vs. gibi karı-koca akrabalığı da bu şuur içinde oluşur. Aile şuuru, soy birliğinden başka, sevgi, aşk, nikâh, aynı yuvanın sahibi olma, birbirini tamamlayan ahenkli farklılığı taşıma, birlikte yaşama, maddi ve ruhi yaklaşma duygularının da kurduğu bir kurumdur.
Aile, sosyal bütünleşmeyi en yüksek derecede sağlayan bu akrabalık bağlarının kudreti dolayısıyla, başlangıçtan beri bütün insanlığın hayatını düzenleyen ve bekasını temin eden vazgeçilmez bir sosyal kurum olagelmiştir. Ancak, aynı toplumlarda ve ayrı devirlerde aile şuuru, aile anlayışı, aile fertlerinin aile içindeki yeri üzerinde farklı tutum ve davranışlar görülebilmektedir. Fakat esas yapısı itibarıyla aile, bütün insanlığın en doğal, en eski, en devamlı ve en geçerli kuruluşudur.
IRK KAVRAMI (Antropolojik ve Etnolojik olarak)
Bir ailenin, bir halkın veya milletin soyu, kökünü aldığı kendisinden önceki nesiller ile kendisinden sonraki nesillerin tamamı, zürriyet, sülale demektir. Irk sözü, kalıtsal karakterlerin, neslin bütün üyelerinde tek biçimde olmamakla beraber sık görülmesini ifade eder. Antropologlar günümüze kadar ırkları tasnif için değişik ölçütler bulmuşlardır. Başlangıçta cilt (ten/deri) rengine göre “Beyaz Irk, Sarı Irk, Siyah Irk ve Kırmızı Irk” şeklinde sınıflandırma yapan antropologlar sonradan “Kafkas Irkı, Moğol Irkı, Habeş Irkı, Amerikan Irkı ve Malay Irkı” gibi ırkların varlığından bahsetmişlerdir.
Ölçümlerini de kafataslarına göre yapmışlardır.
Fransız antropolog Jean Deniken, insanları fiziki özelliklerine göre 29 etnik gruba ayırmıştır ve Türkler bu etnik zümrelerden birini oluşturmuştur. Sosyologlar “etnik grubu”, seçilebilir, ayırt edilebilir, din, dil, örf, âdetler, kurumlar arasındaki farka göre yaşayan insanlar olarak tanımlamışlardır. Bu bakımdan “etnik grup” kavramı “ırki grup” kavramı ile eş anlamlı değildir.
Etnolojik manada ırk, geçmişte siyasi bir organizasyon içinde birlikte yaşamış ve bunun doğal sonucu olarak dil, örf, âdet ve inanışlar bakımından birleşmiş fertlerin, siyasi birliklerinin dağılmasına rağmen, ayrı gruplar halinde yaşayan milletlerdir. “Etniklik”, bir sosyal grubun “kimlik” yapısıdır. Etnik özellikler ırki özelliklerden farklıdır.
Sosyalleşme süreci, eğitim ve öğretimle sürdürülür ve genç nesillere devredilir. Etnik grup, doğal olarak bir “kültür kimliği”de alacaktır. Sadri Maksudi Arsal’a göre etnolojik anlamda ırk, “birbirine yakın dilleri konuşan ve ortak ruhi temayüllere sahip olan milletlerin bütünüdür.”
Kriterlerin seçimindeki güçlük, şimdiye kadar olagelen kan karışımları sonucu saf ve katıksız sayılabilecek ırkın çok nadir bulunması, insanın ve ırkların daima gelişme halinde bulunmaları dikkate alındığında bir ırkın tarifinin de “geçici” olabileceği kabul edilmelidir.
Buna rağmen antropolog Jean Deniken, kavimleri ırklara ayırmak için bir kavmin içindekileri insanların künyesinde en sık rastlanılan fiziksel (somatik) özellikleri ölçü kabul ederek bu özelliklerin hepsini veya çoğunu kendisinde toplayan fertleri, kavmin mensup olduğu ırkın karışmamış tipik örnekleri olarak kabul etmiş ve bu fertlerin mensup olduğu ırkın ismini vermiştir.
YARIN: SOSYOLOJİ İLMİNE GÖRE MİLLİYETÇİLIĞİN TANIMI