ATATÜRK’TE İSLAMİ BİLGİ İLE BİRİKİMİN OLUŞUMU VE KAPSAMI -III
Atatürk’ün baba tarafından dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi, Kur’an’ı Kerim’i hıfzetmiş, dindar bir insandı. Kur’an’ı ezbere bilirdi. Atatürk’ün anne tarafından dedesi olan Sofizade Feyzullah Efendi ve ailesi de muhafazakar değerlere bağlı, dindar bir aileydi. Atatürk’ün anne ve babası da dinlerine çok bağlıydı. Yaşam tarzlarını, İslami gelenekler hakimdi.
MUSTAFA Kemal’in bütün ailesini yakından tanıyan ve çocukluk arkadaşı olan Hacı Mehmet Somer, 1939 yılında yayınlanan anılarında, Zübeyde Hanım’ın ailesi hakkında şu ayrıntılı bilgileri vermektedir: “Zübeyde Hanım’ın Selanik’te bir anası, bir de Hüseyin Ağa namında bekâr kardeşi vardı. Onların vefatlarından sonra Zübeyde Hanım’a intikal eden ev, bize yakın ‘Papaz Ahmet Çeşmesi” mahallesinde idi. Aile aslen Selanik’in Lankaza kazasından gelmiştir. Kaza Merkezi’nde Zübeyde Hanım’ın, Hasan Ağa namında ikinci bir kardeşi vardı. Hasan Ağa evli olduğu için hala İzmir’de bir kızı ve Mudanya’da da evli bir kızı vardır. Hüseyin Ağa, Mustafa Kemal’i çok sever, Selanik civarında Çalı Çiftliği Subaşısı olduğundan yaz mevsiminde Mustafa Kemal’i yanına alır, mektep zamanına kadar çiftlikte bulundururdu. Gene Zübeyde Hanım’ın bir teyzesi ve onun da çocukları ve Abdullah namında bir zevci (kocası) vardı.”
DEDELERİ: KIZIL HAFIZ AHMET VE SOFİZADE = FEYZULLAH EFENDİLER
Atatürk’ün baba tarafından dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi, Kocacık’ın Taşlı Mahallesi’nden, babaannesi Ayşe Hanım ise Yukarı Mahallesi’ndendir. Ayşe Hanım, Taşlı Mahallesi’ne gelin gelmiştir. Dede Kızıl Hafız Ahmet Efendi, “Hafız” lakabından da anlaşılacağı gibi, Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmiş, dindar bir insandı. Kur’an’ı ezbere biliyordu. Kardeşi Kızıl Mehmet Emin Efendi de “Hafız”dı. İki kardeşin “Hafızlık” lakabı aynı zamanda öğretmenlik mesleğine de işaret etmektedir. Kızıl Hafız Ahmet Efendi’nin, Kocacık Çınarlı Mahallesi’ndeki Mahalle Mektebi’nde (İlkokul) din dersleri okutan bir öğretmen olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün anne tarafından dedesi olan Sofizade Feyzullah Efendi ve ailesi hakkındaki mevcut bilgileri değerlendirdiğimizde bu ailenin de “muhafazakâr” değerlere bağlı, dindar bir aile olduğu anlaşılmaktadır. Feyzullah Efendi’nin babası İbrahim Ağa ve onun babası Molla Hasan’dır. Yani büyük dedelerinin “Molla” lakabı hem okur-yazarlığa, hem de bu muhafazakâr yapıya işaret etmektedir.
BABA: ALİ RIZA EFENDİ
Ali Rıza Efendi, bir hafız (öğretmen) çocuğudur ve yıllarca vakıflarda ve gümrüklerde memurluk yapmıştır. Bir ara askerlik mesleği ile ilgilenmiş, gönüllü askerlere talim yaptırmıştır. Selanik’te kurulan “Gönüllüler Taburu” nun da kurucuları arasında bulunmuştur. Memuriyeti bırakarak, kereste ticaretine başlayan Ali Rıza Efendi, bu işi sırasında haraç isteyen çetelere boyun eğmeyerek onlarla çatışmayı göze alabilecek yapıda cesur bir insandı. Yine işini bırakmak pahasına onların istediği “haracı” vermeyecek kadar da dürüst bir insandı. Araştırmacı M. A. Öz’ün Osmanlı Arşivinde yaptığı çalışmalara göre Ali Rıza Efendi, 1857- 1868 yılları arasında Selanik ve çevresinde faaliyet gösteren vakıflardan Gazi Evranos Beğ Evkafı, Numan Paşa Evkafı ve Yakup Paşa Evkafı’nda “Meclis Kâtibi” olarak görev yapmıştır. Oğlu Mustafa’ya “adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çare yoktur” diyen Ali Rıza Efendi, geniş görüşlü, modern düşünceli, yeniliklere açık aydın bir insandı. Mustafa’yı Mahalle Mektebi’nden alarak, çağdaş bir eğitim kurumu olan Şemsi Efendi Okulu’na vermesi de, onun yenilikçi, parlak kişiliğini göstermektedir. Ailede çağdaş değerleri Baba Ali Rıza Efendi temsil etmektedir. Bu yönüyle Mustafa Kemal üzerinde ilk etkileri yapan insan Baba Ali Rıza Efendi’dir. Fakat bu durum onun İslami, muhafazakâr kültürünü ve yaşantısını ortadan kaldırmaz. Ali Rıza Efendi’nin Selanik’te oturduğu mahalle “Kasım Paşa” veya “Kasımiye” diye bilinen Müslüman Türklerin oturduğu bir mahalledir. Zübeyde Hanım’ın anılarından Ali Rıza Efendi’nin mahallede evlerine yakın olan camide devamlı olarak namazlarını kıldığını biliyoruz. Mustafa Kemal Atatürk bu kültür ortamında dünyaya gözlerini açmıştır. Babası Ali Rıza Efendi, Müslüman Türk geleneklerine göre ona ad koyarken millî ve manevi motiflerle süslü bir tören yapılmıştır. Ad konulurken dualar yapılmış ve İslam Peygamberinin adı “Mustafa” tercih edilmiştir. Mustafa adı verilirken, Ali Rıza Efendi veya Dede Hafız Ahmet Efendi yavrunun kulağına mutad dualarla ezan-ı Muhammedi okumuş ve üç kere “Mustafa, Mustafa, Mustafa” diye seslenmiştir. Ali Rıza ve Zübeyde Hanım’ın evliliğinden doğan altı çocuk vardır. “Mustafa” dördüncü çocuktur. İlk çocuk, bir kız çocuğudur ve ismi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in kızları “Fatma”nın adıdır. Ailenin ikinci çocuğu bir erkektir ve adı Muhammed ile aynı kökten gelen “Ahmet” ismidir ve dedelerinin adıdır. Üçüncü çocuğun adı da Hz. Ömer’in adıdır: “Ömer.” Beşinci çocuk “Makbule,” altıncı çocuk da “Naciye”dir. Görüldüğü gibi Ali Rıza Efendi ve Zübeyde Hanım çocuklarına isim koyarken mensubu oldukları Türk-İslam kültürünün değerlerini esas almışlardır. Çocuklara konulan bu isimler bile ailenin nasıl bir millî ve manevî değerler sistemi üzerine oturduğunu, yaşadığını açıkça göstermektedir. Küçük Mustafa (Kemal Atatürk) doğduğunda babası Ali Rıza Efendi, iki rekat şükür namazı kılıp, Kur’an-ı Kerim okumuş, dua etmiştir. Allah’a dua ettikten sonra o dönemde yaygın bir geleneğe bağlı kalarak, Mustafa’nın doğum tarihini gün ve saat olarak bir Kur’an-ı Kerim’in sayfaları arasına kaydetmiştir. Söz konusu Kur’an’ın, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın daima okuduğu nüsha olduğu söylenir. Bu konuda Zübeyde Hanım sonradan şunları anlatmıştır: “Babası Ali Rıza Efendi, Paşamın doğumunu evimizdeki iki Kur’an-ı Kerim’den birine kaydetmişti. Fakat kocam vefat ettiği zaman başucunda yalnız bir Kur’an-ı Kerim vardı ve onda hiçbir yazı yoktu. Belki de kayıtlı Kelâm-ı Kadim’i devam ettiği camideki hocalardan birine hediye etmiş olacak.” Ali Rıza Efendi’nin Selanik’te oturduğu, Mustafa Kemal’in de doğduğu ev, ayrıntısını bir başka eserimizde anlattığımız gibi daha sonradan aslına uygun olarak düzenlenmiş ve müze haline getirilerek ziyarete açılmıştır. Evin birinci katında yatak odası olarak kullanılan bölümde yatağın başucundaki duvarda, gümüş kılıptanlı, kırmızı atlas yüz kesesi içerisinde bir Kur’an-ı Kerim asılıdır. Yine duvarda Fetih Suresi’nin ilk ayetinin (innâ fetahnâ leke fethan mübînâ) yazılı olduğu bir levha asılı durmaktadır. Mustafa Kemal’in “Zâbit ve Kumandanla Hasb-i Hal” eserinde bir vesile ile yazdığı notlardan (32 sıra numaralı bölüm) anlaşıldığına göre Ali Rıza Efendi, Selanik’teki Horatacı Sultan (Süleyman) Camisi (bugün Rotonda) haziresine gömülmüştür. Atatürk’ün sahip olduğu dinî inanç ve kültür, önemli ölçüde dindar bir kişi olarak bilinen Ali Rıza Efendi ile Kızıl Hafız Ahmet Efendi’nin manevi mirasıdır.
ANNE: ZÜBEYDE HANIM
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, Konya/ Karaman yöresinden geldikleri için Rumeli’de “Konyarlar” olarak anılan Yörük/Türkmen grubuna mensup bir aileden gelen, muhafazakâr/ geleneksel değerlere sonuna kadar bağlı Türklüğü ve Müslümanlığı ile gurur duyan, çocuklarını da bu bilinçle yetiştiren bir hanımefendiydi. Babası Sofizade Feyzullah Efendi dindar bir insandı. Zübeyde Hanım öncelikle babasının bu dindarlığından etkilenmişti. Sofizade Feyzullah Efendi’nin bir ağabeyi Selanik’teki Mevlevi Dergâhı’nın dervişlerinden biri idi. Zübeyde Hanım, Anadolu’da, köylerimizde bugün çokça gördüğümüz ve “Osmanlı kadın” denilen tipte bir kadındı. Doğuştan zeki olan Zübeyde Hanım’a, az çok okuma yazma bildiği için büyük dedesi Hasan Ağa gibi “Molla” denilmiştir. Zübeyde Hanım’ın “mollalığı”, Kur’an, mevlit, dualar okuma, ibadet kurallarını bilme ile sınırlıdır. Onun daha sonraları Ankara’da çekilen, yarı ağarmış saçlarını içinde toplayan geleneksel başörtüsü ile imanlı, nur yüzlü, gözlüklü halini gösteren fotoğrafı, saygıdeğer bir molla hanımın kusursuz bir portresidir. Zübeyde Hanım, sağduyulu, ince ruhlu, son derece dindar, inançlarına bağlı, örneğin devamlı olarak namazlarını kılan bir insandı. Atatürk’ün manevi evlatlarından Ülkü, Zübeyde Hanım’la ilgili şu bilgileri vermektedir: “Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha yedi yaşındayken Kur’an dersleri aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule Hanım’ın da namazını devamlı kıldığını biliyorum.” Zübeyde Hanım’ın dindarlığını anlamak bakımından 1996 yılında Başkent Üniversitesi’nde (Ankara) Atatürk’ün manevi evlatlarından Abdürrahim Tunçak adına açılan müzedeki Zübeyde Hanım’ın özel eşyalarına bakmak yeterlidir: Bu eşyalar arasında zemzem kabı, değişik tespihler, seccadeler ve Kur’an-ı Kerim gibi dinî eşyalar dikkat çekmektedir. Zübeyde Hanım’ı tanıyanlar, Zübeyde Hanım’ın evinde iki adet Kur’an-ı Kerim bulunduğunu, bunlardan birinin özel mahfaza içinde duvarda asılı durduğunu, diğerinin ise evin başköşesinde bir rahle üzerinde açık durduğunu belirtmektedir. Mustafa Kemal annesinin dindarlığına büyük saygı duyar, ona hediye alacağı zamanlarda, seccade, tespih ya da başörtüsü gibi hediyeleri tercih ederdi. Mesela, Şam’da kurmaylık stajını yaparken sevgili annesine hediye olarak Halep işi dört tarafı gümüş sırmalarla işlemeli bir başörtüsü almış ve arkadaşı Ali Fuat’la Selanik’e, annesine göndermişti. İşte küçük Mustafa (Kemal Atatürk), böylesine dindar bir annenin elinde hayata gözlerini açmıştır. İlk dinî eğitimini de annesinden almıştır. Selanik’teki Koca Kasım Paşa Mahallesinin Müslüman bir hava esen sokaklarında ilk çocukluk yıllarını yaşamıştır. Zübeyde Hanım hem kendisi, hem de kocasının aile çevresinde dindar yakınlarının olmasından gurur duyardı. Oğlu Mustafa’nın da onların yolunu izlemesini, iyi bir din eğitimi almasını, hatta hafız olmasını istiyordu. Bunun için mutlaka Mahalle Mektebi’ne gitmeli ve bir Müslüman çocuğu olarak, Kur’an ilkelerine göre yetişmeliydi. Annesinin dindarlığı, Atatürk’ün ülkücü kişiliğinin gelişmesinde ve İslami birikiminde önemli bir rol oynamıştır. Zübeyde Hanım’ın kararlı ve ısrarlı tutumu neticesinde Mustafa, ağırlıklı olarak dinî eğitim veren bir mahalle mektebine yani Fatma Molla Kadın Mektebi’ne dönemin geleneklerine göre yapılan bir dinî törenle gönderildi. Mustafa, Kur’an’ın kutsal ifadeleriyle ilk kez burada tanıştı. Osmanlı eğitim sistemi içerisinde mahalle mekteplerinin amacı “elifba”, alfabe öğretimi birlikte Kur’an okumayı öğreten bireyler yetiştirmekti.
YARIN: ANNE-OĞUL ARASINDAKİ “DUALI” İLİŞKİLER