ATATÜRK’E GÖRE MİLLET, MİLLİYET VE TÜRK MİLLETİ KAVRAMLARI-5
Bu suretle milliyet duygusunun kaynağı bir taraftan en önemli hayat kanunu olan yaşayabilmek için mücadele zarureti, mücadele için de gruplaşma mecburiyeti, diğer taraftan da insanların ruhunda huy olarak, doğuştan mevcut ve örtülü, gizli olan, insanların olgunlaşmaları ölçüsünde gelişen sosyalleşme (ictimaiyet/ sociabilite) hissi, bir insan topluluğu içinde, barış içinde yaşamak ihtiyaç ve insiyakıdır (içgüdüsüdür).
Tarihten önceki devirlerde, tarihte ve bugün kavimlerin milliyetlerin, millet olarak yaşamasını temin eden, dağılmasına, diğer milletler içinde erimesine, yok olup gitmesine mani olan da işte bu fertlerin mensup oldukları kütleye, kavme, millete karşı duydukları ruhi (psikolojik) bağlılık hissidir, kütle şuurudur. Herhangi bir sebep sonucunda zümreye bağlılık hissinden mahrum edilmiş, zümreye bağlılık hisleri gevşetilmiş, körletilmiş fertlerden meydana gelen zümreler, milletler hayat ve varlık sahasından yokluk sahasına atılmışlardır. Çünkü hem fertler için, hem kavim ve milletler için yaşamanın, yaşayabilmenin en mühim şartı ikidir:
1. Var olmak,
2. Var kalmak azim ve iradesidir.
Fertlerin var kalmak azim ve iradesine “kendini koruma”, “muhafaza- i nefs” insiyakı (içgüdüsü) diyorlar, kavim ve milletlerin var kalmak azim ve iradesine de “milli şuur”, “milliyet duygusu” veya “milliyetçilik” diyorlar. Ferdi organlar için “var kalmak” varlığı devam ettirmek insiyak ve iradesi, en derin, en kuvvetli bir biyolojik kanun olduğu gibi, sosyal organlar, milli kütleler içinde var kalmak iradesi biyolojiye dayanan en dinamik bir psikolojik ve sosyolojik kanundur.”
ATATÜRK’E GÖRE MİLLİYET DUYGUSU
Atatürk, Medeni Bilgiler’de her millet için geçerli ortak bir millet tanımı yaptıktan sonra, yaptığı tanımı, “bir harstan (kültürden) olan insanlardan mürekkep (meydana gelen) cemiyete millet denir” şeklinde özetlemiş ve “milliyet meselesi, ferdi ve ortak hürriyet meselesidir” diyerek şu değerlendirmede bulunmuştur:
“Bir milletin, diğer diğer milletlere nispetle tabii (doğal) veya müktesep (kazanılmış) hususi karakterler sahibi olması, diğer milletlerden farklı bir uzviyet (organ/unsur) teşkil etmesi, ekseriya onlardan ayrı olarak onlara muvazi (koşut/paralel) inkişafa (gelişmeye) sai bulunması (çalışması) keyfiyetine milliyet prensibi denir.
Bu prensibe göre, her fert ve her millet kendi hakkında hüsnüniyet, topraklarına bizzat kayıtsız tesahup talep etmek (sahip çıkma) hakkına ve hürriyetine maliktir.
Bu düstur, bize hangi milletlerin hür, hangilerinin hürriyetinden şu veya bu şekilde mahrum olduklarını, yani millet namını taşımağa layık olmadıklarını kolaylıkla gösterir.”
Atatürk milliyet duygusundan, milliyet fikirlerinden uzak kalmanın, bu fikirlere göre yaşamamanın milletimize çok büyük zararlar verdiğini de tespit ve teşhis etmiştir. Aynı zamanda sosyolojik olarak milliyet duygusu ve fikirlerinin hep yaşadığını, bunu ortadan kaldırmaya çalışan fikirlerin, teorilerin ise dünya üzerinde uygulama imkânının bulunamadığını ifade etmektedir:
“Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle telâfiye çalışmalıyız. Bilirsiniz ki, milliyet kuramını, milliyet ülküsünü çözüp dağıtmaya çalışan kuramların dünya üzerinde tatbik kabiliyeti bulunamamıştır. Çünkü tarih, olaylar, hâdiseler ve gözlemler insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir ve milliyet ilkesi aleyhindeki büyük ölçüde fiilî tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir.”
“Milletimiz en yüksek medenileşme derecesinde, en parlak gelişme basamağında, en şanlı ve kudretli devresinde iken, diğer birtakım milletler, ancak milletimizin darbeleri karşısında kendi benliklerini bularak o darbeleri geçirdikten sonra bugünkü vaziyetlerini bulmuştur. Biz ise onlardaki uyanışa karşı, çok derin gafletler içinde kendini kaptırıp gelmişizdir.”
YARIN: ‘YA İSTİKLAL YA ÖLÜM’ SÖZÜNÜ ANLAMAK