ATATÜRK’TE İSLAMİ BİLGİ İLE BİRİKİMİN OLUŞUMU VE KAPSAMI -IV
Annesi Zübeyde Hanım, Büyük Taarruz öncesi oğlu Mustafa Kemal’e şu mektubu yazmıştır: “Oğlum. Seni bekledim, dönmedin. Çay ziyafetine gittiğini söyledin. Ama ben biliyorum, sen cepheye gittin. Sana dua ettiğimi bilesin. Harbi kazanmadan dönme. Annen.” Mustafa Kemal, bu mektubu sık sık arkadaşlarına gösterip, “İşte, benim annem” derdi.
Özellikle annesinin yönlendirmesiyle din eğitimini aksatmayan Mustafa, yüksek algılayış ve öğrenme kapasitesi sayesinde dua mahiyetindeki Kur’an metinlerini ezberledi, dinî konulardaki bilgi ve birikimini arttırdı. Kur’an okumaya, namaz kılmaya ve oruç tutmaya başladı. Aşağıda anlatılacağı gibi, çocukluk ve gençlik arkadaşı Asaf İlbay’ın anılarından Harp Okulunda iken Selanik’e tatile geldiğinde ramazan ayını arkadaşları ile birlikte oruçlu geçirdiklerini, Kasımiye Camisi’nde teravih namazları kıldıklarını biliyoruz. Kendi günlüklerinden cuma namazına gittiklerini ve özel hafızı Yaşar Okur’a Kur’an okuttuklarını biliyoruz.
1886’da 5-6 yaşındayken babası Ali Rıza Efendi’yi kaybeden Mustafa’nın askeri okula gitmesi annesi ile arasında bir tartışmaya neden olacaktır. Bu meselenin çözülmesindeki anılar da Zübeyde Hanım’ın inançlı, dindar bir anne olduğunu göstermektedir. Şöyle ki; Mustafa’nın asker olma isteğine Zübeyde Hanım başlangıçta sıcak bakmamıştı. Fakat Mustafa Kemal’in gizlice girdiği Askeri Rüştiye (Ortaokul) sınavlarını kazanması ve tam bu sırada Zübeyde Hanım’ın gördüğü bir rüya, annesinin ikna olmasına ve Mustafa’nın asker olmasına yol açacaktır. Zübeyde Hanım, rüyasında oğlunun bir minarenin tepesinde altın bir tepsi içerisinde oturduğunu görmüştü. Bu sırada kulağına bir ses gelir. Ses, “oğlunun askeri okula gitmesine izin verirsen yeri burasıdır. Hep yükseklerde kalacaktır, izin vermezsen onu buradan yere atacağız!” diyordu. Zübeyde Hanım bu rüyayı oğlunu askerlikte parlak bir geleceğin beklediği biçiminde yorumladı. Oğlunun askerlikteki başarıları sanki bu inançlı anneye malum olmuştu. Bunun üzerine, manevi inanışları çok güçlü olan Zübeyde Molla, Mustafa Kemal’in askeri okula gitmesine izin verdi.
ANNE-OĞUL ARASINDAKI ‘DUALI’ İLİŞKİLER
1915 yılı mart ayı sonlarında Selanik’ten İstanbul’a gelen Zübeyde Hanım, ancak 1922’de Ankara’ya oğlunun yanına gidebilecektir. 1919’da Samsun’a çıkışından itibaren üç yıldır annesinden ayrı kalan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına yaklaşıldığı bir sırada annesini Ankara’ya getirmeye muvaffak olabildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkomutan idi. Yıl 1922, aylardan hazirandı. Kendisinden görüşme talebinde bulunan Fransız yazarı Claude Farrére ile İzmit’te buluşacak, annesi de İstanbul’dan gelecekti. Atatürk 14 Haziran 1922’de Adapazarı’na geldi. Kendisinden bir gün önce gelen ve Askerlik Şubesi Reisi Binbaşı Baha Bey’in evinde kalan Zübeyde Hanım ve kardeşi Makbule ile burada buluştular ve o geceyi bu evde geçirdiler. Eşi ticaretle uğraştığı için Makbule İstanbul’a; anne ve oğul birlikte bir otomobil ile 24 Haziran 1922’de saat 20’de Ankara’ya dönmüşler, doğruca Çankaya Köşkü’ne gitmişlerdir. Mustafa Kemal bu günlerde annesinin durumunu, “ona kavuşabildim ki artık maddeten ölmüştü, yalnız manen yaşıyordu” diye özetlemiştir. Oğlunun evinde mutluluğu yaşayan Zübeyde Hanım artık onun başarılarını izlemeye başlamıştı. Perihan Eldeniz’in anlattığına göre; Büyük Taarruz öncesinde ona gönderilmek üzere kızı Makbule’ye şunları yazdırtmıştır: “Oğlum! Seni bekledim dönmedin. Çay ziyafetine gittiğini söyledin. Ama ben biliyorum, sen cepheye gittin. Sana dua ettiğimi bilesin. Harbi kazanmadan dönme! Annen.” Mustafa Kemal bu mektubu sık sık arkadaşlarına gösterip, “işte benim annem!” dermiş. Bu tarihlerde Mustafa Kemal Paşa sonradan “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak anılacak olan ve Yunan ordularını Anadolu’dan atmak için bir imha savaşı olan Dumlupınar/Büyük Taarruz için sık sık cepheye gidip gelmektedir. Nihayet 17 Ağustos 1922 günü gizlice otomobille Konya’ya gitmiştir. İşte bu günlerde annesi Zübeyde Hanım’ın sağlığı hakkında Ankara’dan sık sık haber almaya çalıştığı görülmektedir. Mesela Ankara Garnizon Komutanı, çocukluk arkadaşı Fuat Bulca 23 Ağustos 1922 günü Ankara’dan cephede bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya şu telgrafı çekmiştir: “Başkumandanlığa, 1. Valide iyidir. Dün pek neşeli olarak vakit geçirdi. Adnan Bey (Adıvar) yemek için de oldukça müsaade etti. Pek memnundur, dua etmekte ve ‘Selanik’e ne vakit gideceğiz?! Diye sual eylemektedir. Fikriye Hanım da iyidir, arz-ı hürmet etmektedir. 2. Ankara vaziyeti de iyidir. Herkes büyük bir sükûnetle ve emin olarak ahvale intizar etmektedir. Şimdilik meşgale, görülen rüyaların tabirinden ibarettir. Dedikodular söndü. 3. Cümleten ellerinizden öper, muvaffakiyetinize hanımların ellerinden Kur’an dua etmekteyiz büyük Paşam. Ankara Kumandanı, Fuat (Bulca).” 30 Ağustos Zaferi’ni müteakip 1 Eylül 1922’de bu defa TBMM 2. Başkanı Adnan (Adıvar) Bey Mustafa Kemal Paşa’ya annesinin durumunu da anlatan, Zübeyde Hanım’ın oğlunu zaferden dolayı tebrik ettiğini gösteren şu telgrafını çekmiştir: “Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne, Bu telgrafı Valide Hanımefendi’nin yatağının yanında yazıyorum. Kendileriyle beraber hepimiz mesuduz. Sıhhatleri, kazandığınız muzafferiyetten bir kat daha iyileşmiştir. Milletimizin derdine çaresaz olurken bu muhterem kadının hastalığına da devasaz oluyorsunuz. Yüksek ve değerli kumandanız sayesinde ordularımızın kazandığı zaferlerden dolayı zat-ı devletlerini tebrik etmeyi çok istedim ve fakat tasdîden (rahatsız etmekten) korktum. Ben gene aldığımız haberler üzerine Valide Hanımefendi ile beraber tebriklerimizi arzdan men-i nefs edemedim (geri duramadım). Tazimatımın kabulünü temenni ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reis-i Sanisi (2. Başkanı) Adnan (Adıvar).” 9 Eylül 1922 günü, yani Türk ordularının İzmir’e girdiği gün Fuat (Bulca)’ın Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği bir başka telgraftan; Zübeyde Hanım’ın zaferden dolayı çok mutlu olduğunu ve Çankaya’da Paşa’nın koruma taburunda yer alan Karadenizli Mehmetçiklerin havuz başında Zübeyde Hanım’ın huzurunda bir eğlence düzenledikleri anlaşılmaktadır: “Başkumandanlığa, Valide Hanımefendi ve cümlemiz sıhhat ve afiyettedir. Yalnız dört günden beri zat-ı şahaneleri tarafından hiçbir iş’ar vaki olmamış (haber verilmemiş) olması bizleri mahzun etmiştir. Devlethanelerinde havuz başında valide-i muhteremeleri huzurunda Laz’lar tarafından muzafferiyet şerefine icra- yı ahenk yapıldı. Cümlemiz mübarek ellerinizden öperiz. Sıhhat ve muvaffakiyet-i devletlerini eltâf-ı Süphâniye’den (Allah’ın lütuflarından) niyaz eylemekteyiz muhterem Paşam. Fuat (Bulca), Ankara Kumandanı.” Aralık 1922’de Çankaya’da Mustafa Kemal’i ziyaret eden İngiliz Gazeteci Grace Ellison, onun çalışma masası üzerinde annesinin resmini görmüş ve kendisiyle görüşmek istemişti. Mustafa Kemal, annesinin çok hasta olduğunu belirterek, “Ne yazık ki, acılarının kaynağı benim. Benim sürgün kaldığım yıllar esnasında çektiği ıstırap ve döktüğü yaşların bedelini şimdi ödüyor” diye eklemişti. Ellison, Zübeyde Hanım’ın yanına götürüldüğünde ona “Oğlunuzla kim bilir ne kadar iftihar ediyorsunuz. Onun yaptıkları olağanüstüdür” deyince Zübeyde Hanım ona teşekkür etmiş ve oğlu için şunları söylemiştir: “Allah’ın bana bu oğlu vatanı kurtarmak için gönderdiğine inanıyorum. Oğlum bana her zaman çok iyi davranır.” Görülüyor ki, Zübeyde Hanım, oğlunun vatanın kurtuluşunda lider rolünü üstlenmesinden dolayı Allah’a duyduğu şükranı her fırsatta dile getirmektedir.
ZÜBEYDE HANIM’IN CENAZE TÖRENİ
17 Aralık 1922’de İzmir’e gelen ve buradayken hastalığı giderek artan Zübeyde Hanım, gelişinden yaklaşık bir ay kadar sonra 15 Ocak 1923 günü akşamı vefat etti. Latife Hanım’ın yeğeni Mehmet Sadık Öke’nin anlatımına göre, son nefesini o günlerde kendisi de Karşıyaka’daki köşke taşınmış bulunan ve adeta bir hastabakıcı gibi Zübeyde Hanım’la ilgilenen Latife Hanım’ın kollarında vermişti. 64/66 yaşındaydı. Latife Hanım Zübeyde Hanım’ın ölüm haberini önce İzmir Valisi Abdülhalik (Renda) Bey’e bildirdi. Cenazesi ertesi gün, 16 Ocak 1923 günü büyük bir törenle İzmir Karşıyaka’da bulunan Ferik Hacı Osman Paşa Camii’nin bahçesine defnedildi. Atatürk’ün Harp Akademisinden sınıf arkadaşı olan ve Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi Kurmay Başkanı bulunan Asım Gündüz, Zübeyde Hanım’ın ölümü sırasında İzmir’deydi. Asım Gündüz, Zübeyde Hanım’ın cenaze törenini şu şekilde anlatmaktadır: “Zübeyde Hanım son saatlerinde yanında bulunan Latife Hanım’a ayrıca bir vasiyet yazmıştır. Latife Hanım, Zübeyde Hanım’ın ölüm haberini ilk önce İzmir Valisi Mustafa Abdülhalik (Renda)’ya bildirmiş, vali de büyük bir cenaze töreni hazırlatmıştı. Latife Hanım ilk gece İzmir’in tanınmış hafızlarından tam otuz üç kişi çağırarak sabaha kadar hatim yaptırmış ve hatim duası üç gün sürmüştür. Cenaze alayına adeta bütün İzmir katılmıştı. Vali, memurlar, komutanlar ve hocalar olduğu halde cenaze alayının uzunluğu bir kilometreyi buluyordu. Okulların getirdiği çelenkler kabrin üstünde bir örtü teşkil etmişti. Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz), Kazım (Özalp), Fahrettin (Altay), Mürsel (Bakü), İzzettin (Çalışlar), Abdurrahman Nafiz (Gürman) Paşalar cenaze alayının önünde yürümekte idiler. Latife Hanım siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş, cenaze alayına katılmak istemişti. Fakat ailesinin ve din adamlarının, İslam’da kadın cenazeye katılamaz diye engel olmaları üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmişti. Latife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, kırkında mevlit okutmuş, 52’inci gecesinde de aşure yaparak fakir fukaraya dağıttığı gibi, hatimler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve şükran borcunu ödemişti.” 15 Ocak 1923 günü Eskişehir’de bulunan Mustafa Kemal Paşa annesinin ölümünü burada öğrendi. Saat 16.10’da başlayan ve tam üç buçuk saat süren bir toplantıdaydı. Gazi Paşa buradaki konuşmasında; TBMM. Hükümeti’nin genel politikası, memleketin içinde bulunduğu durum, gelecekte yapılması gereken çalışmalar, Lozan Konferansı, yeni hükümet şekli ve siyaseti, hâkimiyet-i milliye, halifelik makamı ve Halk Fırkası teşkili gibi önemli konularda bilgi vermiştir.
YARIN: ZÜBEYDE HANIM’IN İLK MEZAR TAŞI