ATATÜRK VE TÜRK GENÇLİĞİNİN NİTELİKLERİ (6)
“Bizim milletimiz derin bir maziye (geçmişe) maliktir. Bu düşünce bizi elbette altı yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuklu Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin her birine müsavi (eşit) olan Türk devletlerine kavuşturur.”
G. M. K. Atatürk, 1. Türk Tarih Kongresi (2-11 Temmuz 1932, Ankara / Halkevi) Açılış Konuşması.
Sosyal aşağılık duygusunu yıkmak, ortadan kaldırmak için de daima “Türk milleti çalışkandır, zekidir!” dedi. Türkiye, Atatürk ile bir taraftan akıl, bilim ve teknoloji ile Batı medeniyetine yaklaşırken; aynı zamanda “Türklüğe”, milli benliğine, kendi değerlerine doğru yol alıyordu. Atatürk, Türk olmaktan gurur duyan bir Türk milliyetçisi idi. Batı karşısında hiçbir aşağılık duygusuna kapılmadan, Batı medeniyetine yönelmenin lüzumuna inanmıştı.
O, Türk milletinin kabiliyetlerini, cesaretini, sağlam karakterini savaş meydanlarında, Mehmetçik’in şahsında görmüştü. Tarihin en güçlü devletlerinden birini kuran ve yüzyıllarca yaşatan Türk milletinin her alanda başarılı olacağına yürekten inanmıştı.
Cumhuriyetin onuncu yılı törenlerinde yaptığı tarihi konuşmasında, baştan sona Türk milletine olan güvenle, Türk milliyetçiliğinin coşkun ve inançlı ifadeleriyle hitap etmiştir. Cumhuriyetin onuncu yılında 29 Ekim 1933’te Atatürk, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü yürek dolusu iman ve inançla haykıran Devlet Başkanı’dır:
“Türk Milleti!
Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!
Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
YURTTAŞLARIM!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir.
Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.
BÜYÜK TÜRK MİLLETİ!
On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Atatürk, adı “Türk” olan bir devlet kuran kurucu kahramandır. Türk milletinin meziyetlerine ve parlak geleceğine yürekten inanmış bir Türk milliyetçisi idi. Türk’ün şan ve şerefle dolu olan tarihi ile övünen, milletine güvenen, adeta her nefes alışında göğsü Türk olmanın gururu ile dolan Atatürk, milletinin çağdaş medeniyet gelişmeleri dışında kalmaması “bazı zincirlerin kırılması” gerektiğini anlamıştı. O zincirleri milletine güvenerek cesaretle kırdı.
İşte Türk gençliği de Atatürk gibi milletine inanmalı, güvenmeli, böyle bir milletin mensubu olmakla daima gurur duymalı, Türk milletini yüceltmek için gece gündüz demeden çalışmalıdır. Millete güvenmenin en iyi yolu, Türk’ün tarihini ve değerlerini, kültürünü iyi bilmekten geçer. Atatürk bu konuda şunları söylüyor:
“Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.”
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
AKILCI DÜŞÜNCE, BİLİM VE TEKNOLOJİ
Bir devlet adamı, bir lider olarak Atatürk’ü diğer liderlerden ayıran en temel özelliklerinden biri “akılcı” olması, akla ve bilime değer veren bir lider olmasıdır. Osmanlı Devleti’nin külleri içinden yeni ve dinamik bir Türk devletinin doğuşuna, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna önderlik eden Atatürk, daima aklın ve bilimin yolunda yürümüştür.
Laik, demokratik bir cumhuriyet kuran Atatürk, milletini çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine taşıyacak yolun; akıl ve bilim yolu olduğuna inanmış bir liderdir. Emperyalizme karşı verdiği Kurtuluş Savaşı ile mazlum milletlere; söylevleri ve demeçleriyle, yalnız Türk milletinin değil, gelişme ve kalkınma yolundaki başka milletlerin sorunlarına da ışık tutan düşünce adamı Atatürk, “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir” demiştir.
Atatürk’ün insan aklına, çağdaş bilime ve teknolojiye verdiği büyük değer, “asker” olarak, “devlet kurucusu” ve “devlet yöneticisi” olarak, “inkılâpçı” olarak, “düşünce adamı” olarak bütün davranışlarının temel taşı, bütün konuşma ve yazılarının değişmeyen temel unsurudur.
Atatürk’e göre, tarihin en güçlü ve en sağlam imparatorluklarından biri olan Osmanlı Devleti’nin son yüzyıllarda Batı karşısında zayıf düşmesinin ve gerileyişinin nedenleri arasında en önemlisi şu idi: Olaylara akıl ve bilim gözü ile bakmamak; hurafelere, doğmalara, peşin yargılara saplanmak; aklın ve bilimin önderliğinde hızla ilerleyen medeniyetin dışında kalmak; gerçeklerden kaçıp hayallere sığınmak.
YARIN: MEMLEKETİ, MİLLETİ KURTARMAK İÇİN FEDAKÂRLIK GEREKİR.