ATATÜRK’ÜN BAŞBAKANLARINDAN ALİ FETHİ OKYAR’IN ASKERİ ÖĞRENCİLİK DÖNEMİ VE ASKERLİK HAYATI-8
Trablusgarp'ta Ali Fethi Bey’in öncelikle 23 Ekim 1911 tarihinde İtalyanlara karşı Hani’de başlattığı ve başarıya ulaşan taarruz dikkatleri çekmektedir. Yine aynı yerde 2 Kasım 1911’de yapılan baskın İtalyanlara önemli zayiatlar verdirmiştir. Yine Ali Fethi’nin yönlendirdiği birliklerin Ayn-Zara bölgesinde önemli başarılara imza attıklarını biliyoruz.
Trablusgarp’ta bu başarılar sağlanırken; Derne ve Tobruk’ta da Mustafa kemal ve Enver Bey’in taarruz planlarıyla düşman geri püskürtülmüş ve işgal ettikleri yerler tekrar ele geçirilmiştir. İtalyan gemileri atış sahasından ileri gidemez olmuşlardır.
Bu durumda başarılı olamayacaklarını aynan İtalyanlar, Aralık 1911’den itibaren büyük devletler nezdinde barış girişimlerine başlamışlardır. Nisan 1911’e kadar süren bu ilk barış girişimlerinden bir sonuç alınamamıştır.
Bir taraftan barış girişimlerine devam eden İtalya, diğer taraftan Akdeniz’deki askeri varlığını güçlendirmeye devam ediyordu. Bu hazırlıkların sonucunda 23 Nisan / 17 Mayıs 1912 tarihleri arasında Ege Denizi’ndeki Rodos ve on bir ada İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir.
İtalyanların Ocak 1912’de Kırkarış, Zanzur, Homs, Mısrata gibi önemli kıyı şehirleri ile Derne ve Tobruk gibi merkezlere yönelik olarak başlattığı ve aylarca süren saldırılar karşılıklı yoğun mücadelelere sebep olmuş; Ali Fethi, M. Kemal ve Enver gibi gönüllü genç subayların teşkilatlandırdığı insanlar bütün olumsuz şartlara rağmen yürütülen gerilla muharebelerinde başarılı olmuşlardır. İtalyanların Trablusgarp’taki bu direniş ve kahramanlık karşısında Kızıldeniz’e, Beyrut’a ve Çanakkale Boğazı’na yaptıkları saldırılar da beklenen sonucu vermemiştir.
Ali Fethi Bey Trablusgarp’ta gösterilen bu başarılar için şunları söylemiştir: “…
Trablusgarp’taki vatanseverlik ve yiğitlik dünyaya anlatılsa idi, Türklüğün her şeyini kaybettiği düşüncesinin hâkim olduğu o günlerde, dünyanın gözü önünde itibarımız yerini almakla kalmaz, hayranlık uyandırırdık. Trablusgarp bugünkü neslin bilmesi gereken vatanseverlik destanıdır.”
Bu arada Balkan devletlerinin aralarında anlaşarak Osmanlı Devleti’ne savaş açmaları Trablusgarp’ta bir anlaşma yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. 15 Ekim 1912’de Uşi’de kararlaştırılan antlaşma padişah tarafından da onaylanmıştır. Böylece Osmanlı devleti Trablusgarp ve geçici de olsa Oniki Ada’yı İtalyanlara terk etmiş oluyordu. Bunun üzerine Ali Fethi ve arkadaşları İstanbul’a döndüler.
BALKAN HARBİ VE SONRASI
1910’da çıkarılan Kiliseler Kanunu ile yıllardır birbirleriyle kavga eden Balkan devletleri arasındaki düşmanlık sona ermiş ve kendi aralarında ittifak yaparak Osmanlı Devleti’ne karşı harekete geçmek için uygun bahaneler aramaya başlamışlardı. Önce sınırdaki bazı olayları bahane eden Karadağ 8 Ekim 1912 günü Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Ardından 16 Ekim 1912’de Bulgaristan ve Sırbistan, 18 Ekim 1912’de de Yunanistan Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etmişlerdir.
Savaş başladığında Tarblusgarp’tan dönen Ali Fethi İstanbul’da Erkan-ı Harbiye-i Umumiye (Genelkurmay Başkanlığı)’de görevlendirilmişti. Bu arada savaş bütün hızı ile devam ediyordu. Osmanlı Ordusu her cephede direnmesine rağmen başarılı olamıyor, sürekli geri çekiliyordu. Bulgarlar karşısındaki Doğu Ordusu bütün Trakya’yı terk ederek Çatalca’ya kadar geri çekilmişti. Ordumuz Sırbistan’a Kumova’da yenilmiş, Yunanlılar Selanik’i ele geçirerek, Ege Adalarından Bozcaada, Limni, Samotraki ve Taşoz’u işgal etmişlerdi.
Ali Fethi, bu durumda masa başında oturamazdı. Harbiye Nazırı’na çıkarak cephede görev istedi. Harbiye Nazırı Nazım Paşa bunu içtenlikle kabul etmiş ve Ali Fethi Bey, 25 Kasım 1912 tarihli emirle Bahri Sefid Boğazı (Çanakkale Boğazı) Kuva-yı Mürettebe Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne tayin edilmiştir. Göreve başlayan Ali Fethi, “durumun hiç ümit verici olmadığını, düşmanın sayı ve güç bakımından üstün olduğunu, fakat asıl felaketin bundan ziyade ordunun boğazına kadar politikaya gömülmesi” olarak değerlendirmiştir. Barış görüşmeleri için harekete geçen Osmanlı Hükümeti, girişimlerden sonuç alamaz. Ancak 3 Aralık 1912’de Çatalca’da imzalanan mütareke gereğince ateşkes sağlanır.
Londra’da başlayan barış görüşmeleri sık sık kesilmelerden sonra 29 Ocak 1912’de tamamen sonuçsuz kalır. Bundan sonra Edirne’yi kuşatarak Çatalca hatlarına kadar Bulgar ordusu Çatalca hattını aşamayınca Gelibolu Yarımadası’na doğru taarruz hazırlıklarına başlamış ve Türk ordusunu (Bolayır Kolordusu) Boğazın dar kısmına sıkıştırmıştı. İşte bu noktada Ali Fethi’yi de yakından ilgilendiren Bolayır Muharebesi ve Şarköy çıkarması başlamıştır.
Bolayır Kolordu Komutanı Fahri Paşa, Kurmay Başkanı Ali Fethi Bey ve Harekât Şube Müdürü de Mustafa Kemal idi. Şarköy’den çıkarma yapmak için kurulan 10. Kolordu’nun komutanı Hurşit Paşa ve Kurmay Başkanı da Enver Bey’di. Bolayır Muharebesi ve Şarköy çıkarmasından amaç, Bulgar kuvvetlerinin geriye çekiliş hattını keserek iki ateş arasında bırakarak yenilgiye maruz bırakmak ve Edirne’yi kurtarmaktı.
Ali Fethi Bey’in yaptığı keşif ve 5/6 Şubat 1913 tarihli raporu üzerine planlanan taarruzun, İstanbul’dan gönderilecek 10. Kolordu ile koordineli bir şekilde 8 Şubat 1913’te yapılması emredildi. Taarruz Mürettep Kolordu tarafından emredildiği gün sabahın erken saatlerinde başlatıldı. Fakat, Şarköy çıkarması 10. Kolordu birliklerinin İstanbul’dan gecikmeli gelmesi ve hava muhalefeti nedeniyle de görevini ifa edememesi üzerine akamete uğradı.
Günlerce önceden büyük ümitlerle hazırlanan Bolayır taarruzu ve Şarköy çıkarması neticede ordunun yenilip moral olarak da çökmesine sebep olduğu gibi; Ali Fethi, Mustafa Kemal ve Enver Bey gibi diğer İttihatçı liderlerin aralarındaki anlaşmazlıkların da tamamen su yüzüne çıkmasını sağlamıştır. Komutanlar birbirlerini suçlamaya başlamışlardır. Bu huzursuzluk üzerine Ali Fethi ve Mustafa Kemal istifanın eşiğine gelmişler, istifaları kabul edilmemiş ve görev değişikliği ile bu durum düzeltilmeye çalışılmıştır. 26 Mart 1913’te Edirne Bulgarlara terk edilmiş, 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Barış Antlaşması ile Midye Enez hattının batısındaki topraklar (Edirne dahil) kaybedilmiştir. Bu durum hem genç subaylar hem de halk üzerinde derin üzüntüler yaratmıştır. Balkan devletlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı başlayan II. Baklan Savaşı’nı fırsat bilen ordumuz harekete geçerek, Fahri Paşa’nın kumanda ettiği, Enver’in Kurmay Başkanı olduğu Kolordu ile Hurşit Paşa’nın kumanda ettiği ve Ali Fuat ile Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanlığını yaptığı Bolayır Kolordusu Trakya’da Edirne istikametine ilerleyerek Edirne’yi düşman işgalinden kurtarmıştır (21 Temmuz 1913).
“Bolayır Muharebesinde Adem-i Muvaffakiyetin Esbabı” (İstanbul 1334/1914) isimli küçük bir kitapçık da yazan Ali Fethi, Bolayır yenilgisinin sebeplerini yazdığı bu kitabın 24. sayfasında şunları söyler: “Balkan Harbi’nde mağlubiyetin esbabını (sebeplerini) araştırmak gülistan vatanın güzel bir çiçeği olan Rumeli’nin kaybedilmesinden ders ve ibret almak hepimiz için bir borçtur.”
ASKERLİKTEN AYRILMASI
Balkan Harbi’ndeki Bolayır taarruzu ve Şarköy çıkarmasının olumsuz sonuçlanması, İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde var olan Ali Fethi, Mustafa Kemal ile Enver, Talat arasındaki anlaşmazlıkların tamamen su yüzüne çıkmasına sebep olmuş askeri ve siyasi seviyede tamiri tamamen zor bir hal almıştı. Edirne ve Kırklareli’nin düşmandan kurtarılması için bir taraftan Ali Fethi, diğer taraftan da Enver emrindeki ordularla harekete geçti.
YARIN: BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN İKİ KARAKTER