Cumhuriyetin temel direği, milli kültür

Ali GÜLER

Sözleriyle kurmuş ve 1921’deki ve 1922’deki iki ayrı konuşmasında şunları söylemiştir:“Şimdiye kadar takip olunan öğretim ve eğitim usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en mühim bir sebep olduğu kanaatindeyim. Bunun için bir millî terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafelerinden ve doğuştan mevcut özelliklerimizle hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün tesirlerden tamamen uzak, millî ve tarihî seciyemizle orantılı bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dehamızın tam gelişmesi, ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Gelişigüzel bir ecnebi kültürü, şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin yıkıcı neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür, zeminle orantılıdır. O zemin, milletin seciyesidir.” “Milletimizin dehasının gelişmesi ve bu sayede lâyık olduğu medeniyet seviyesine ulaşması, şüphesiz ki yüksek meslekler erbabını yetiştirmekle ve millî kültürümüzü yükseltmekle mümkündür.”

ÇAĞDAŞLAŞMA VE MİLLİ KÜLTÜR

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini “Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü” olarak belirleyen Atatürk, bir kültür milliyetçisi ve kurucu devlet adamı olarak, kurduğu devletin yükselmesinin “milli kültürün yükseltilmesi”ne bağlı olduğunu değişik konuşmalarında ifade etmiştir. Onun “çağdaşlaşma” ideali de milli kültürümüzün yükseltilmesi anlamındadır:

“Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini, Türk Cumhuriyeti’nin temel dileği olarak temin edeceğiz.” 1923 yılında kendisine “işte memleketi kurtardınız. Şimdi ne yapmak istersiniz?” şeklinde sorulan bir soruya şu cevabı vermiştir: “Millî Eğitim Bakanı olarak millî kültürü yükseltmeye çalışmak, en büyük emelimdir.” “Millî kültürümüzü, çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”

Atatürk, eğitim gibi, güzel sanatlar gibi tarih ve dil konusunu da milli kültürün en temel unsurları olarak değerlendirmiştir. Onun Türk tarihi ve Türk dili çalışmaları ile Türk milli kültürünün derinliğine ulaşmayı hedeflediğine şüphe yoktur.

Bir kültür milliyetçisi olarak Atatürk, “tarihimizin ve dilimizin karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültürü içindeki analıklarını” ortaya çıkarma görevinin kendi kurduğu ve gelecekte “Akademi” hüviyetini kazanmalarını istediği Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarından beklemektedir: O bu konuda 1936 yılında şunları ifade etmiştir:

“Başlarında kıymetli Maarif Vekilimiz bulunun Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun, her gün yeni hakikat ufukları açan, ciddî ve devamlı çalışmalarını takdirde yâd etmek isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründeki analıklarını, reddolunamaz ilmî belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk milleti için değil ve fakat bütün ilim âlemi için, dikkat ve ilgi çeken, kutsal bir vazife yapmakta olduklarını emniyetle söyleyebilirim. Bu ulusal kurumların az zaman içinde, ulusal akademiler halini almasını temenni ederim.

Bunun için, çalışkan tarih ve dil âlimlerimizin, dünya ilim âlemince tanınacak, orijinal eserlerini görmekle bahtiyar olmanızı dilerim.” Atatürk’ün dil ve tarih çalışmalarının temelinde, Türk kültür ve medeniyetinin bu derinliğinin ortaya çıkartılması ve gençlerimizin geleceğe daha iyi hazırlanmaları düşüncesi yatmaktadır. Bunun gençlerimizi daha donanımlı hale getireceğini ve onlara mücadele azmi aşılayacağını düşünmektedir.

YARIN: AYDINLARIMIZ İÇİNDE ÇOK İYİ DÜŞÜNENLER VAR

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.