ATATÜRK’E GÖRE TÜRK GENÇLİĞİNİN NİTELİKLERİ (19 MAYIS’IN 101’İNCİ YILINDA) -2
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi” adıyla kurulacak olan bu kurumun adını, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bizzat vermiştir. Onun yüksek uygarlık idealini gerçekleştirme isteği üzerine, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kuruluşu 14 Haziran 1935’de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen 2795 sayılı Kanun’un 22 Haziran 1935 tarih ve 3035 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle tamamlanmıştır. Fakülte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin benimsediği misyon ve vizyonun önemli bir parçasıdır. 23 Mayıs 1935 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan kanun tasarısında Fakültenin kuruluş gerekçesi şöyle belirtilmiştir: Hükümet merkezimizde bir taraftan Türk kültürünü bilgi metodu ile işleyecek tetkik ve araştırma kurumlarına olan ihtiyaç, diğer taraftan ortaöğretim kurumlarımıza ulusal dil ve tarihimizin bilimsel ve en yeni anlayışlarına göre hazırlanmış öğretmen yetiştirmek ve bugünkü öğretmenlerimizin bu yönden bilgilerini tamamlamak gereği, Ankara’da bir Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmasını icap ettirmiştir. Atatürk’e göre gençlik, milli bilince sahip ve modern kültürlü olarak yetişmelidir. Gençlerin sağlam ve olumlu bir karakter taşımaları özellikle önemlidir. Atatürk’e göre gençler, almakta oldukları eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaklardır. Gençler çağdaş eğitim ve öğretim içinde yetişecekler, pozitif bilimin ışıklarıyla donatılacaklardır.
Atatürk’ün düşünce dünyasında vatanın ve milletin bütün ümit ve geleceği genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. Zira cumhuriyeti yükseltecek ve yaşatacak olan gençlerdir.
Bu nedenledir ki, Türk istiklâlini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek yaşatma görevi onlara emanet edilmiştir.
İşte bu nedenle, Atatürk’ün aydınlık yolunda yürüyecek ve onun emanetine sahip çıkacak Türk gençliğinin en temel niteliklerinden biri milli tarih bilincine sahip olmaktır.
Eğer sağlam bir tarih bilinci olursa Türk çocukları emanete sahip çıkabilir, kendi varlığına, birliğine ve cumhuriyetine düşman olan unsurlarla mücadele edebilir. Örnek, Mustafa Kemal’dir. Onu büyük yapan, onu Atatürk haline getiren en temel özelliği tarih sevgisi ile iyi bir tarih bilgisi ve bilincine sahip olmasıdır.
TÜRKÇE DUYARLILIĞI
Dil, düşünme, konuşma, yazışma, anlaşma ve iletişim aracıdır. Her türlü eğitimin ve bütün bilimlerin vazgeçilmez temelidir. Milli kültürün başlıca unsurudur. Kültürün kuşaklar arası aktarımı da dil ile gerçekleşir. Dil, milli birlik ve bütünlüğün koruyucusu, milletin sürekliliğinin güvencesidir. Gelişmiş, zengin, bütün ihtiyaçlara cevap verebilen bir dil, her alanda kalkınıp ilerlemenin ön şartlarından biridir.
Bir devlet ve düşünce adamı olarak Atatürk, milletlerin doğuşu, sürekliliği, bağımsızlığı ve yükselişi ile dil arasındaki sıkı bağı çok iyi gördüğü içindir ki, tarih konusunda olduğu gibi dil konusuna da büyük önem vermiştir.
Türk gençliği cumhuriyeti yaşatma görevi ile görevlendirilmişse ki, Gençliğe Hitabe bu görevi gençler vermektedir, Türk gençliğinin cumhuriyetin temel esaslarını oluşturan bilinçle yetişmeleri önem taşımaktadır. Bu duyarlılığın de iki ana kaynağı vardır. Biri milli tarih bilinci, diğeri de Türkçe bilincidir. Milli tarih ve Türkçe (dil) hem millet olmamızın hem de cumhuriyeti oluşturan merkezi / üniter-milli/ulus devlet temel esasının olmazsa olmazıdır.
Bu bakımdan Atatürk milli kimliğin, Türk kimliğinin oluşumu bakımından dilin, Türkçenin önemine sık sık işaret etmiştir.
Atatürk “milli bilinç”in tarih ve dil çalışmaları ile yaşatılabileceğini söylemiştir: “Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.” Yine Atatürk, 1930 yılında yayımlanan Sadri Maksudi Arsal’ın “Türk Dili İçin” isimli eserine yazdığı “Önsöz” de “milli duygu” ile “dil” arasındaki yakın ilişkiye vurgu yapmıştır: “Milli duygu ve dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir.”
DİLİMİZİN ÖNEMİ
Sosyoloji biliminin verilerine göre “ortak dil” bir milletin “ortak kültürü”nü oluşturan en önemli değerdir. Çünkü hem kültür unsurları arasındaki iletişim ve etkileşim; hem de kültür değerlerinin bir sonraki kuşağa aktarılması dil ile olur. Dil aynı zamanda “milli kimliğin” en önemli göstergesidir. Ortak diliniz varsa, ortak kimliğiniz vardır. Tarihte dilini kaybeden milletler, bir süre sonra kültürlerini, sonuçta da milli kimliklerini kaybetmişlerdir. Türklüğün tarihi incelendiği zaman; Türk milletinin büyük badireler atlatmasına, Türkçenin zaman zaman darboğazlara girmiş olmasına rağmen her şeyinin dili sayesinde yaşadığı görülmektedir ki, Atatürk de çeşitli konuşmalarında bunu vurgulamıştır. Mesela şu sözleri bu bakımdan önemlidir:
“Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için, her Türk dilini sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir...”
Yine Atatürk, Medeni Bilgiler isimli eserde Türk milletini oluşturan tabii ve tarihi olguları sıralarken “dil birliğini” temel bir unsur olarak saymıştır.
Türkçe, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu 1300’den beri “resmi dil”; Cumhuriyetin başlangıcından beri de “eğitim-öğretim”, “medya (yazılı-sözlü)” dilidir. Hatta Atatürk “Türk milleti” kavramını oluşturan ana esasın “Türkçe konuşmak” olduğunu ifade etmektedir. Atatürk, 1931’de Adana Türk Ocağı’nda yaptığı önemli bir konuşmada bununla ilgili olarak şunları söylemiştir:
Türk demek, dil demektir. Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, camiasına mensubiyetini (aidiyetini) iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz...
Atatürk’ün bu sözleri hayati önem taşıyan sözlerdir. Bu nedenle, onun bu konudaki hassasiyetinin iyi anlaşılabilmesi bakımından bu Adana gezisi ve konuşmanın yapıldığı ortam ile konuşmanın tamamını da vermek istiyoruz:
Atatürk, 8 Şubat 1931’de Ege vapuru ile İzmir’den başlattığı uzun süreli yurt gezisi sırasında, Antalya ve Mersin’e uğradı. 12 Şubat’ta Adana üzerinden trenle Malatya’ya kadar uzandı. Malatya dönüşü 15 Şubat 1931 günü Dörtyol’a uğradı 16 Şubat 1931 günü Adana’ya gelen Atatürk, o akşam Adana’da, Türk Ocağı başkanı Fahri (Uğurlu) Bey’in Atatürk Bulvarı’ndaki evine konuk oldu.
KÜLTÜRLE BESLEYİN
Ayağının tozu ile dinlenmeden bölgenin iktisadi durumu ile alâkalı tetkiklerine başladı...
17 Şubat günü saat 11.00’de Valilik ve Belediyeyi ziyaret etti. Belediye Başkanı’na, “Şehirde çok değişiklik görüyorum. Geniş, güzel caddeler açılınca, şehir tamamıyla meydana çıkıyor,” demiş ve şehrin imar planı üzerinde görüşlerini söylemişti.
Belediyeden Türk Ocağı’na geçti. Salonu, Adanalı aydınlar ve gençler doldurmuşlardı. Ocak Başkanı çalışmalar konusunda bilgi verdi. Bir köyde okul ve dispanser açmışlardı. Atatürk,
“Okul ve hastaneyi devlet yapsın. Sizin asıl göreviniz vatandaşı kültürle beslemektir,” dedi. Sonra uzun bir konuşma yaptı. Sözlerini şu cümlelerle tamamladı:
Memleketin gençliği ile öğretmenleri ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Öğretmenler, bir görüşle memur sayıldıkları için siyasetle uğraşmaz diye prensip ifade olunur, bu itibarla bütün devlet memurları siyasetle uğraşamaz. Yani memur ve öğretmenlerin görevleri o kadar çok ve önemlidir ki, bütün hayat ve zamanlarını buna ayırsalar ancak resmi görevlerini yerine getirmiş olurlar.
YARIN: MİLLET, DİL, KÜLTÜR VE ÜLKÜ BİRLİĞİ