Hasta yatağında son sözü ‘Allah’ oldu

Ali GÜLER

ZİYA GÖKALP’İN HASTALIĞI, VEFATI VE CENAZE TÖRENİ-2

Ertesi gün, 25 Ekim 1924 günü 4.49’da (bazı kaynaklarda 5.00) kırk sekiz yaşında (48 yıl 7 ay 2 gün yaşamıştır) iken Ziya Gökalp Hakkın rahmetine kavuşur. Son yirmi dört saat süresince kendisinden tamamen geçmiş ve baygın bir hal almıştır. Hasta ara sıra kendine gelerek yanındakilere birkaç kelime ile hitap etmekte ve iyileşeceği hakkında ümitler vermekte idi. Ziya Bey’in yanında son nefesine kadar kardeşi Yarbay Nihat, Profesör Halim Sabit ve Zekeriya Beyler ile aile fertleri hazır bulunmuşlardır.

Aynı gün Fransız Hastanesi Dr. Gassen imzalı şu “ölüm raporu” yayımlamıştır: “14 Ekim 1924’te hastaneye getirilen Diyarbakır Mebusu 48 yaşlarında Ziya Gökalp Bey bu sabah saat beşte Meninga – Encephela Myelite Diffuse Aique hastalığından vefat etmiştir. 25 Ekim 1924”

Büyük düşünürün hastanedeki son saatlerini kardeşi Nihat Gökalp, şöyle anlatmıştır:

“Cumartesi 24/25 Ekim 1924’de gece saat 22 sıralarında nabızları düşmeye ve hafif ihtizar alâimi (Allah’ın huzuruna çıkma belirtileri/ ölüm) görünmeye başladı. Sabaha doğru saat 02.30’da (yani iki buçukta) bu hal tedricen (derece derece) tezayüde (artma/ çoğalma) başladı. Fecirden (tan vakti) evvel saat 04.49’da tamamıyla teslim-i ruh eyledi. Teslim-i ruh eyledikten sonra bile siması nurlu idi ve teravetini (tazeliğini) muhafaza ediyordu.

İhtizar halinde (ölüm anında) tabii bir uykuda hızlı nefes alır gibi bir halde idi. Bu kaydı saat 05.40’da yazdım.

Bu gece yanımızda hastabakıcı olarak Madam Roze (İhtiyat zabitlerimizden Şehid Enver Beğ’in zevcesidir) ve Hemşirelerden (soeur) Matmazel Maril Vis bulunuyordu. Muhterem hanımlar da büyük bit itina ve teessürle hizmet etmekte idiler.

Ziya Gökalp’in son dakikalarında gayet şedit (şiddetli) yağmur yağıyordu. Bu yağmurun şiddeti yarım saat kadar devam etti. Yağmurun durmasıyla beraber, merhumun teneffüsü (nefes alması) de nihayet buldu.”

‘HASTAYIM, FAKAT İYİYİM VE MÜSTERİHİM’

Ziya Gökalp’in son sözü “Allah!” olmuştur. Hastanede devamlı yanında bulunan en yakın arkadaşlarından Profesör Halim Sabit son anları şöyle anlatıyor:

“… İşte bundan sonra tekrar diline rekâket (kekemelik) geldi. Baygınlık devreleri başladı. Artık her şeyden vazgeçti. Yalnız odada dolaşan çocuklarını gözleriyle aramaya başladı. Onları yanına alır, okşardı. Özellikle en küçük kızı Türkân’ın ellerini avucuna alır öperdi. Artık çok fenalaşmıştı. Çocuklarına veda etti, ailesi kendisini yalnız bırakmıştı. Son söz olarak ‘hastayım, fakat iyiyim ve müsterihim’ dedi. Muhakemesini hiç kaybetmedi. Hep mütebessim çehre ile yatıyordu. Cumartesi sabahı sat beşte artık hayata veda etmek üzere idi. ‘Allah!’ dedi ve bir daha hiç sesi çıkmadı, muhterem üstat uful etmişti (yıldız batmıştı/ölmüştü).”

Anadolu Ajansı büyük düşünce adamının vefat haberini, aynı gün tüm Türkiye ve Dünya’ya şu şekilde duyurdu:

“Türk vatanı en büyük ilim adamını kaybetti. Milli Mücadele’nin ruhu ve istinatgâhı olan milliyet fikirlerini neşretmek hususunda Ziya Gökalp Bey’in ifa ettiği hizmetler Türk milletinin kalbinde ebedi bir minnet bırakmıştır. Anadolu Ajansı büyük zıya (kayıp) karşısında duyduğu derin teessürü (üzüntüyü) beyan ve Türk milletini bütün ruhu ile taziye eder.”

MUSTAFA KEMAL PAŞA ÇOK ÜZÜLÜYOR

Ziya Gökalp’in vefatına Atatürk çok üzülüyor. Gökalp’e muhteşem bir cenaze töreni yapılmasını ve İstanbul’da bulunan Sultan Mahmut Türbesi’ne gömülmesini emrediyor. Eşi Vecihe Hanım’a hitaben bir taziye telgrafı gönderiyor: “İstanbul Vilayeti Vasıtasıyla Ziya Gökalp Bey’in Refikası (Eşi) Hanımefendi’ye. 25 Ekim 1924

Muhterem zevciniz (kocanız) Ziya Gökalp Bey’in bütün Türk âlemi için büyük bir zıya (kayıp) teşkil eden gaybubet-i ebedisinden (ebedi âleme gidişinden) mütevellit (dolayı) hissiyat-ı taziyetkâranemi (başsağlığı duygularımı) ve Türk milletinin samimi teessürat-ı kalbiyesini (kalbi üzüntülerini) zat-ı ismetanelerine arzeder ve Türk millet ve hükümetinin büyük mütefekkirin ailesi hakkındaki hissiyat-ı müşfikanesini temin ederim efendim. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal”

EŞİ VECİHE HANIM CEVAP VERİYOR

“Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine.

Hayatını millete vakfeden ve bu sebeple onun halaskârı (kurtarıcısı) olan zat-ı devletlerine dünyada en ziyade hürmet ve muhabbet beslediğine vakıf olduğum merhum zevcimin (kocamın) elim ziyaı (kaybı) karşısında Büyük Türk Milleti’nin ve onun halaskârı Gazimizin gösterdiği teessür, bu matemli günlerimizde üzgün kalplerimize teselli veren en büyük kuvvet olmuştur.

Bana yaşamak için bugün kuvvet veren yegâne amil hükümet ve milletimin bu teveccüh ve muhabbetine istinaden bana vedia olarak bıraktığı çocuklarımı O’na layık bir şekilde yetiştirebilmektir. Gözyaşları içinde gönderdiğim bu teşekkürümü kabul buyurmanızı rica eder ve arzı hürmetler ederim, efendim. Vacihe”

CENAZE TÖREN PROGRAMI

Cumhuriyet Gazetesi’nin cenazenin defnedileceği gün olan 26 Ekim 1924 tarihli nüshasında yayımlanan tören programı şu şekildedir:

“Ziya Gökalp Bey’in cenazesi bu sabah on buçukta, Taksim’deki Fransız Hastanesi’nden kaldırılacaktır. Büyük Millet Meclisi adına Maliye Bakanlığı, cenaze masrafı için 500 lira göndermiştir. Belediye tarafından cenaze töreni için şu program düzenlenmiştir:

Cenaze tam saat on buçukta Taksim’deki Fransız Hastanesi’nden kaldırılacak, Beyoğlu Cadde-i Kebiri, Tepebaşı, Şişhane Yokuşu, Galata, Köprü, Eminönü, Salkımsöğüt, Alemdar Caddesi, Tramvay Yolunu takiben Ayasofya’ya getirilecektir. Cenaze alayının en önünde süvari polisleri bulunacak, bunları Belediye Zabıtası memurları takip edecektir. Bunlardan sonra sıra ile naat (Hz. Peygamberi öven kaside) okuyanlar, didegân (tecrübeliler/ güngörmüşler), kız okulları öğrencileri, sonra Gökalp’in Türk Bayrağı’na sarılmış el üstünde götürülen tabutu, cenazesinin arkasında şehrimizde bulunan milletvekilleri, Vali Vekili, Belediye Başkanı, Kolordu Komutanı, yüksek rütbeli askerler ve subaylar ile mülkiye (sivil) memurları biraz ara ile polis memurları, üniversitenin bilumum fakülteleri öğrencileri, Türk Ocağı, biraz ara ile polis memurları, bilumum erkek okullarının öğrencileri, yine ara ile polis memurları, esnaf dernekleri yürüyecektir.

Alayı teşkil eden bu kadronun sağ tarafında silahları aşağı bir askeri kıta gidecek ve bunların arkasında da polis yürüyecektir. Sol tarafında da jandarma ve bunlardan sonra belediye zabıtası memurları bulunacaktır.

Cenaze namazı Ayasofya Camii’nde eda edilecek, sonra aynı alay Divanyolu yoluyla Sultan Mahmut Türbesi’ne gidecek, Ziya Gökalp Bey hazırlanan medfenine (mezarına) tevdi olunacaktır.”

CENAZE NAMAZI VE CENAZE TÖRENİ

Ziya Gökalp’in ölümünden sonra şu işlemler yapıldı: “Cenaze, hastanede ölüm raporu imzalandıktan sonra alt kattaki ölü odasına ihtiramla alındı ve orada sabaha kadar lambalar yakıldı. Türk Ocağı’nın müracaatı üzerine, muvakkatimizle, merhumun simasının kalıbı alçıya alındı. Büstü veya heykeli yapıldığında, bundan istifade edecekler imiş.”

Ziya Gökalp’in cenaze töreni ve defin işlemlerinin 26 Ekim 1924 günü yapılmasına karar verildi. Kardeşi Nihat Gökalp’in bu gelişmeleri şu şekilde anlatıyor:

“Ankara’dan Hükümet, Büyük Millet Meclisi, Reisicumhur ve arkadaşları namına birer heyet cenaze töreninde bulunacağı ve nereye defni için de Meclis’in veya Hükümetin kararı verilip İstanbul’a bildirilmesine dair icap eden zaman bırakılmak için, defin keyfiyeti 26 Ekim 1924 günü gelen mezkûr heyetlerle beraber bütün İstanbul’un resmi ve gayri resmi bütün teşkilat ile halkın pek mühim bir kısmı cenaze törenine en derin bir teessür ve büyük ihtiramat ile (karar veçhile) Sultan Mahmut Türbesi’nin tramvay İstasyonu’na bakan kapısının tam karşısındaki duvar önüne defnedildi.”

26 Ekim 1924 günü tören yukarıda anlatılan programa göre icra edilmiştir. Gökalp’in cenazesi Taksim’deki Fransız Hastanesi’nden alınır; bayrağa sarılı tabutu arkasında asker ve sivillerden büyük bir yürüyüş kolu oluşur. En önde süvari polisleri bulunmaktadır. Dualar, tekbirler arasında Türk bayrağına sarılı cenaze on binlerce kişi tarafından karşılanır. Bütün memurlar, okullar sıra ile etrafında yürümektedirler. Ayrıca silahları aşağıda sağda bir askeri kıta ve polis birlikleri, solda ise jandarma kıtası yürümektedir. Ayasofya Camii’nde çok kalabalık bir cenaze namazı kılındıktan sonra, İstanbul Divan Yolu (Beyazıt) üzerindeki Sultan Mahmut Türbesi bahçesinde defnedilir. Cenaze töreni için Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Maliye Vekâleti cenaze masrafları için 500 lira göndermiş, törene yaklaşık 50 bin kişi katılmıştır.

YARIN: Mezar yeri ile ilgili tartışmalar

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.