İHANET, BEDELİNİ HER ZAMAN ÖDER! İZMİR’DE BİR PAPAZIN HAZİN HİKÂYESİ (7)
Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşmeyi reddettiği İzmir Metropoliti Hrisostomos, Hükümet Konağı’ndan çıkıp, kalabalık içinde ilerlemeye başladı. O ilerledikçe, öfkeli kalabalık peşinden gidiyordu. Yavaş yavaş sıkışan ve çıkış yolu bulamayan Hrisostomos, nihayet halkın arasında sürüklenmeye başladı. Biraz sonra da ezildi ve cansız yere serildi.
Fahrettin Paşa anlatıyor: Allah’ın adaleti nasıl tecelli etti?
“İzmir’in ileri gelenleri Hükümet Konağı’na gelerek Gazi’ye saygılarını sunuyorlar, çeşitli milletlerin ruhani başkanları da geliyorlardı. Bunların arasında Rum Metropoliti Hıristostomos’un (Hrisostomos) bir Rum Meclis Azası ile beraber arz-ı tazimat (saygılarını sunmak) için geldiğini haber vermişlerdi. Büyük üniforması ve bastonu ile merdivenlerden çıkmakta olan Hıristostomos’u karşılayan Kolordu Adli Müşaviri Münir (Kocaçıtak) polislere:
‘Sakın bu papazı üzerini aramadan içeri sokmayınız. Bu meşhur bir komitecidir. Son bir fedakârlık yapayım diye üzerinde bomba getirmiş olabilir.’ diye ikaz etti. Polisler papazı yan odaya aldılar. Burada Nurettin Paşa’nın yaveri ile süvari takım komutanlarından Afyonlu Nazım üstünü aradılar, bir şey bulamadılar. Gazi Mustafa Kemal’e Hıristostomos’un geldiğini haber verdiğim vakit bir an durdu ve gülerek Nurettin Paşa’yı: ‘Senin dostundur (!) git görüş, ben görmek istemem…’ şeklindeki sözlerle dışarı gönderdi. Hıristostomos’un alındığı yan odada ben de bulundum. Nurettin Paşa biraz sert bir görünüşle papaza: ‘Gördün mü Allah’ın adaleti nasıl tecelli etti. Yaptıklarından şimdi utanıyorsun değil mi?’ ‘Bana iftira ediyorlar. Katiyen benim bir şeyden haberim yok. Ben suçsuzum.’ ‘Artık sizi Rum Metropoliti olarak tanıyamayız. Gazi Hazretleri de sizi kabul edemezler. Gidersiniz, yerinize bir vekil tayin eder, çekilirsiniz…’
“BİR DİN ADAMI BUNU NASIL YAPAR?”
Nurettin Paşa’nın bu cevabından sonra papaz ve yanındakiler merdivenlerden inmeye başladılar. Hükümet Konağı’nın önünde toplanmış halk arasında bulunan bir yüzbaşı papazın uzun sakalına yapışarak İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği gün kışladaki faciayı gördüğünü ve buradaki katliamı yapanların kendisi tarafından takdis edildiğini (kutsandığını) hatırlatarak, ‘Bir din adamı bunu nasıl yapar. Din adamına bu yakışır mı?’ diye haykırdı. Sert sözler sarf etti. Papazı ‘Zito Mustafa Kemal’ diye bağırttıktan sonra da dedi ki: ‘Nerede kaldı senin milli kahramanlığın. Süleyman Fethi süngüler arasında olduğu halde Zito Venizelos diye bağırmamış ve kanını döktürmüştü.’ Papaz gene güzel sözlerle kendisini savunmak istiyor, halkın heyecanı da bu arada artıyor, aleyhte sözler söyleniyordu. Metropolit güzel sözlerle halkın heyecanını yatıştırmaya uğraşıyordu. Hâlbuki kendisini tehlike içinde görüp, Hükümet Konağı’na çekilerek muhafız isteyebilir yahut halk dağılıncaya kadar bekleyebilirdi. Ama Allah şaşırtmış olacak ki, bunların aksine olarak kalabalık içinde ilerlemeye koyuldu. O ilerledikçe halk onu takip ediyordu. Yavaş yavaş sıkışan ve çıkış yolu bulamayan Hıristostomos nihayet halkın arasında sürüklenmeye başladı. Biraz sonra da ezildi ve cansız yere serilip kaldı.”
ALİ AĞA ANLATIYOR: PARÇA PARÇA EDİLDİ!
Kurtuluş Savaşı ve sonraki yıllarda “cellatlık” yapan Ali Ağa’nın (Bilge Umar, Ali Ağı olarak yazıyor) sonraki yıllarda Yeni Asır gazetesinde yayımlanan anılarında (2 Ağustos 1975) o gün yaşananlar şu şekildedir: Nurettin Paşa Hrisostomos’la görüştükten sonra kendisini çağırttı ve onun ifadesiyle “alın bunu, kendisine bir zarar vermeden kararı yerine getirin” dedi. Papaz, muhafızların himayesinde, bulunduğu yerden çıkarıldı ve idam hükmünün yerine getirileceği Namazgâh istikametine yürünmeye başlandı. Ali Ağa devam ediyor:
“Biz giderken peşimizdeki kalabalık da her dakika artıyor ve tehlikeli bir durum meydana geliyordu. Tam, yıkık minarenin yanına gelindiği zaman kalabalık had safhada idi ve bağrışmalar başladı. Bu gâvuru, bu Türk düşmanını, bu casusu nereye götürüyorsunuz? Bırakın onun hesabını biz görelim! Gürültü gittikçe arttı ve kalabalık üzerimize yürümeye başladı. Jandarmalar ise ne yapacaklarını şaşırmışlar, galeyana gelenleri teskine çalışıyorlardı. Fakat nasıl olduysa oldu, kaşla göz arasında papaz birden ortadan kayboluverdi. Ne oluyor ey ahali? Ne yapıyorsunuz? Bu yaptığınız doğru değil. Zaten kanun onun cezasını vermiş bulunuyor demeye kalmadan, Hrisostomos parça parça edildi ve cesedi de bir kenara fırlatılıverdi.”
Ali Ağa’nın anlatımına göre Hrisostomos Namazgâh’a doğru gidilirken yolda öldürülmüştür. Fahrettin Paşa’ya göre ise linç olayı ve ölüm Vilayet Konağı önünde gerçekleşmiştir.
GAZİ PAŞA: BU OLMAMALIYDI!
Fahrettin (Altay) Paşa, Hrisostomos’un ihanetinin bedelini bu şekilde acı bir sonla ödemesini anlattıktan sonra, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın tepkisini de şöyle yansıtıyor: Papaz’ın ölüm haberi Gazi Mustafa Kemal’e geldiği vakit yanındaydım. Üzüntü içinde: ‘Bu olmamalıydı’ dedi. Papaz Hükümet Konağı’na geldiği vakit elindeki bastonunu kapıdaki askere bırakmıştı. Ayrılırken bu baston kendisine verilmedi. Siyah renkte olan ve başında Bizans alameti kartal oymalı fildişi bir topuz bulunan bu bastonun şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Müzeye konulması gerekirdi…
Evet, İzmir Metropoliti Hrisostomos’un linç edilmesi bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Papaza reva görülen bu son, milletimize yakış mıdır? Elbette hayır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da linç olayını duyduğunda “Bu olmamalıydı” derken buna işaret etmiştir. Doğrusu Hrisostomos’un adil bir mahkemede yargılanması idi. Yargılansa işlediği suçlar onu zaten idama götürecekti. Bu yapılmadan linç edilmesi konusunda Nurettin Paşa suçlana gelmiştir. Hatta bu olayı Nurettin Paşa’nın “tezgâhladığı” iddiaları da ortaya atılmıştır. Tarihçinin görevi, tarihte olan olayı değerlendirmektir. Nasıl olduğunu araştırmaktır. Hrisostomos örneğinden hareketle bazı senaryolar üretmek, onu aklamaya veya karalamaya çalışmak; akıbeti hakkında Nurettin Paşa veya bir başkasını suçlu sandalyesine oturtmak doğru değildir. Sonuç olarak metropolit yaptıklarının bedelini bir şekilde ödemiştir. Gücünün zirvesinde iken, din adamı kimliğini unutmuş, adeta bir terör örgütü lideri gibi zulümler yapmış, zulüm yapanları teşvik etmiştir. Devranın bir gün tersine dönebileceğini aklına getirmemiştir.
Yunanistan’ın İzmir’i işgali konusunda önemli bir çalışmaya imza atmış olan Sayın Bilge Umar önemli eserinde Hrisostomos’un “vatana ihanet” suçunu işlemiş olduğunu ve yargılansa idi verilecek cezanın “idam” olacağını ifade etmektedir. Bizim yukarıda olayların içinde yeri geldikçe anlattığımız Hrisostomos’un faaliyetlerini Bilge Umar ana hatları ile şu şekilde sıralamaktadır: Hrisostomos’un Türkiye’de linç edilmeyip adil bir mahkemede, usulüne göre yapılacak bir yargılama ile suçluluğu ya da suçsuzluğu araştırılacak olsa idi, bütün dünya ülkelerinde ortak olan hukuk kuralları karşısında, onun için verilecek hüküm mutlaka idam olacaktı. Gerçekten, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, ülke işgale uğradığı zaman düşmanla iş birliği yapmış ve hatta bu iş birliğini bütün dünyanın gözü önünde açıkça yürütmüş bir vatandaş, işgalci kuvvetler kovulduktan sonra yakalanabilirse, yargılanıp asılır ve ‘bu da onların (Yunanlıların) kanını taşıyor, karşı çıkması beklenemezdi’ diye düşünülmez.
Hrisostomos, Türk ordusunun İzmir’e girişinden hemen sonraki günlerde öldürüldüğü ve böylece ‘Hrisostomos meselesi’ kapandığı için, onun faaliyetleri hakkında Türk makamlarınca ayrıntılı bir inceleme yapılmış, bunun sonuçları açıklanmış değildir. Ama onun ölümünden yarım yüzyıl sonra ve sınırlı imkânlarımla benim ahi bulabildiğim bilgiler, Osmanlı Devleti yurttaşı ve bu devlette bir kamu görevlisi olan metropolitin, Osmanlı Devleti zararına, her devletin kanununda ‘vatana ihanet’ adı taşıyan suça varlık kazandırıcı işler yaptığını kesinlikle gösteriyor. Bu işlerden birkaçını sayalım:
a) Hrisostomos, Batı Küçük Asya bölgesinin Türk devleti ülkesinden koparılarak burada Rum unsurunun egemen olacağı, Yunanistan koruyuculuğunda bir İyonya devletinin kurulması için çalışan ‘Küçük Asya Derneği’ adlı örgütün aşırı eğilimli üyelerindendi. Bunu İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşiv belgelerinden öğreniyoruz.
b) Hrisostomos, 15 Mayıs 1919 Perşembe sabahı İzmir’e çıkarılan işgalci Yunan tümenine karşılama ve takdis töreni düzenlemişti; bu törenin fotoğrafları pek çok yerde yayımlanmıştır ve sanırım hâlâ yaşayan tanıkları da bulunabilir.
c) Hrisostomos, İzmir’e işgalci Yunan tümeninin çıkarılması üzerine, o zamanki Yunan Kralı Aleksadros’a, Yunan milliyetçiliği duyguları ile dolu bir kutlama telgrafı göndermişti. Bunu Kral Aleksandros’un Yunanistan İzmir Yüksek Komiseri Stergiadis eliyle metropolite yolladığı teşekkür telgrafından öğreniyoruz.
d) Hrisostomos, işgalci Yunan ordusuna gönüllü olarak katılan İzmirli Rumların and içme töreninin yöneticileri arasında idi. Bu törenin fotoğrafı çeşitli yerlerde yayımlanmıştır…
e) Bizzat Fener Patrikhanesinde Türk devletine karşı çalışan bir yeraltı örgütü kurulmuştu; buna ilişkin belgeler Atatürk’ün Nutuk adlı eserinde eklidir. İzmir Metropoliti Hrisostomos’un bu örgüt dışında kalmış olamayacağı muhakkaktır ve sanırım, inceleme yapılsa di bu husus mutlaka ispatlanırdı. Evet, Hrisostomos, yargılansa idi hakkında idam hükmü verilmesine yol açacak ‘vatana ihanet’ suçunu işlemişti…”
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
ALTAY, F., On Yıl Savaşı 1912-1922 ve Sonrası, İstanbul, 1970.
ATALAY, B., “İşgal Döneminde İzmir Metropoliti Hrisostomos (1919–1922)”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1 (Haziran, 2009) s. 31-50.
ATALAY, B., Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Siyasî Faaliyetleri (1908-1923), İstanbul 2001.
BERBER, E., “Kurtuluştan Sonra İzmir’de Yunan İşgal Dönemine Tepkiler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: III., Sayı: 8 (Mart 1987), s. 443-460.
DUMONT, Paul, Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk, Çeviren: Ali Berktay, 4. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018. GÜVENDİK, Hakkı, Türk İstiklal Harbi, Cilt: II/I., Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1963.
KESER, U., “Milli Mücadele Döneminde Ayrılıkçı Faaliyetlerde Kilisenin Rolü Ve Hrisostomos Hrisantos Girişimlerine Kesitsel Bir Bakış”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume: 5/3 (Summer 2010), s. 1632-1676.
TAÇALAN, N., Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1981.
UĞURLU, N., 30 Ağustos Hatıraları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 2000.
UMAR, B., İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Ankara, 1974.
ÜLKER, N., GÜNAY, V., DAŞDEMİR, L., İzmir’in Sevinç Günleri, Atatürk’ün İzmir Ziyaretleri, Kuvâ-yı Milliye’nin Örgütlenişinin 90. Yıldönümüne Armağan, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2009.
ÜNAYDIN, R. E., (Atatürk’ü Özleyiş -Hatıralar- Atatürk Devri Hatıraları, Ruşen Eşref Ünaydın Bütün Eserleri, C: 5, Hatıralar: III., Hazırlayanlar: N. Birinci, N. Sağlam, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2002.
BİTTİ