Korkmuyorum, kaderde ne yazılıysa o olur

Ali GÜLER

ŞEHADETİN ŞEREFİ: KURMAY ALBAY SÜLEYMAN FETHİ BEY-3

İşgal günü evimden çıktım. Birkaç Musevi tanıdığa rastladım. ‘Durum karışık gitme’ dediler, geriye döndüm. Albay Fethi Bey, kışlaya gidiyordu. Kendisine duyduklarımı naklettim. ‘Kara Tahta’da bu felaket yazılı imiş’ dedi. ‘Gitmeyin’ diye tekrarladım. ‘Yok’ dedi, ‘Benim vazife başında bulunmam mecburi ve gerekli. Kaderde ne yazılıysa o olur.’

O GÜN sabah evden çıkan Süleyman Fethi Bey ile karşılaşan Süleyman Ferit Eczacıbaşı gazeteci Nurdoğan Taçalan’a o gün yaşadıklarını şu şekilde anlatmıştır: “İşgal günü saat 9.00 sıralarında Köprü semtindeki evimden çıktım. Konak’a doğru yürümeye başladım. Tramvaylar işlemiyordu. Askeri Hastahanenin önünde birkaç Musevi tanıdığa rastladım. Bana ‘İzmir’de durum karışık gitme’ dediler. Ben de geriye döndüm. Tam evime girmek üzereydim ki, karşı sokaktan Ahz-ı Asker Reisi Süleyman Fethi Bey’in çıktığını gördüm. Belli ki kışlaya gidiyordu. Kendisine biraz önce duyduklarımı naklettim. ‘Kara Tahta’da bu felaket yazılı imiş.’ Dedi. ‘Gitmeyin’ diye tekrarladım. ‘Yok’ dedi, ‘benim vazife başında bulunmam mecburi ve gerekli. Kaderde ne yazılıysa o olur.’ Gitti ve kısa bir müddet sonra şehit edildiğini öğrendik…”

ETHEM PEKİN, HASTAHANE ÖNCESİNİ ANLATIYOR

Sarıkışla’dan çıkarılarak gemiye götürülen 17. Kolordu kafilesi içinde bulunan ve Yunan subaylarının tüm baskılarına rağmen “Zito Venizelos” diye bağırmadığı için defalarca süngülenen Süleyman Fethi Bey, ağır yaralarının etkisiyle kafilenin gerisinde kaldığından onu vapura götürmemişler, bir bakkal dükkânına sokmuşlardı. Sultani Mektebi öğrencilerinden küçük bir bölümü de bu büyük dükkâna kapatılmışlardı. İşgal sırasında Konak Meydanı’ndan alınıp götürülen Sultani öğrencilerinden Eski Bornova Belediye Başkanı Ethem Pekin bu konuda şu bilgileri vermektedir:

“… Şimdiki postahanenin yanına kadar geldik. Orada bir büyük bakkal dükkânı vardı. Oraya soktular ve kapısına birkaç süngülü (asker) diktiler. Birkaç dakika sonra, Miralay (Albay) Fethi Bey’i oraya, bizim yanımıza getirdiler. Zavallı Fethi Bey’in yüzü ve yanakları kan içindeydi. Aldık, bakkal dükkânının içinde arpa çuvallarının üzerine oturttuk. Hasta olduğunu ve kışlaya o gün gittiğini, dışarı çıkarıldıklarında, kışla kapısı önünde bir Türk sancağının üzerinden geçirmek istediklerini, kendisinin basmadığını, Zito demediği için süngü, dipçik ile adamakıllı yaraladıklarını söyledi.

O sırada rıhtıma bir küçük İtalyan motorunun yanaştığını gördüm. İçinden, iki İtalyan subayı çıktı. Bize doğru geldiler ve zavallı Fethi Bey, ayakta duramayacak vaziyette kapıya gitti. Onlara Fransızca olarak kendisini tanıttı ve her iki subay da vaziyet alarak dinlediler. Hemen koşup bir otomobil getirerek Fethi Bey’i hastahaneye götürdüler. Zavallının ertesi gün orada öldüğünü işittim…”

“İZMİR’DE NELER OLDU?” İSİMLİ KİTAP ANLATIYOR

Süleyman Fethi Bey’in ilk işgal günü yaşadıkları (mesela kaç kere süngülendiği), hastahaneye kaldırılması ve ölümü ile ilgili farklı anlatımlar mevcuttur. Bazı anlatımlar birbirine uymazken, bazı anlatımlar da birbirini tamamlamaktadır. Bu nedenle, Süleyman Fethi Bey hadisesinin geniş olarak yer aldığı bazı anıları da sizlerle paylaşmak istiyoruz. Antalyalı İhtiyat Mülazım-ı Sani (Teğmen) İbrahim Ethem Sorguç’un “Harp Sandığı”ndan çıkan belgelerden anlaşıldığına göre aynı yıl içinde Antalya’da yayınlanan Anadolu matbaasında Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından “İzmir’de Neler Oldu? Antalya, 1336” adlı on sayfalık bir kitapçık basılmıştır. Kitapçığın yazarı olarak da “İzmir’e giren Yunanlıların yaptığı zulümleri gören bir zat tarafından yazılan şu ibretli yazıları okuyup uyanalım” ifadesi bulunmaktadır. Akdeniz Üniversitesi tarihçilerinden Dr. Muhammet Güçlü’nün “İzmir’in İşgaline Tanık Bir Zatın Kaleminden: “İzmir’de Neler Oldu? 1336/1920” Kitapçığı Üzerine” (ÇTTAD., X/22, 2011/Bahar) isimli araştırmasında tanıtılan “İzmir’de Neler Oldu? 1336/1920” kitapçığında S. Fethi Bey olayı şu şekilde anlatılmaktadır:

“Öğlene doğru Kordon üzerinden başı açık, formaları sökük, göğsünün sekiz yerinden süngülenmiş kan içinde Ahz-ı Asker Heyeti Reisi Miralay (Süleyman Fethi) Bey bir alay canavar sürüsünün ortasında dipçikler altında yürütülüyordu. İstanbul’daki Salkım Söğüt dergâh-ı şerifinin şeyhi Pir-i Fani İzzeddin Efendi Hazretleri’nin oğlu olan Süleyman Fethi Bey merhum Yunan’ın İzmir’e çıktığı gün kışlada Kur’an-ı Kerim okurken Yunanlıların hücumuna maruz kalmış ve elinden Kur’an-ı Kerim’i alıp (haşa) ayaklarıyla çiğnemeğe başlayan bir Yunan zabitine vurduğu bir tokattan dolayı ilk şehadet süngüsünü omuzu üzerinden almıştır. İlk süngü yarasını alan bu arslan, yarasının kanlarına bakmaksızın eğilerek o mübarek Kur’an-ı azimü’ş-şanı yerden almış ve omzundan akan kanlara karıştırdığı gözyaşlarıyla ıslatarak öpüp başına koymuş ve bu sırada etrafını alan yirmi kadar Yunan asker ve zabitlerinin ikinci bir hücumuna maruz kalmıştır.

Odaya giren askerler merhuma ellerini kaldırmalarını emreylemişler. Buna cevaben demiştir ki: “Ben bir kumandan ve miralayım. Amirimden başkasına kendimi muayene ettiremem.” Bu söz merhuma ikinci bir süngünün daha yara açmasına sebep olmuştur. Üçüncü teklif! “Üniformalarını çıkar!” Buna o mübarek şehit şu cevabı vermiştir! “O üniformayı bana padişahım taktı onu ancak onun emri çıkartır.” Bu cevabı alan Yunanlılar azgın birer canavar gibi merhumun üzerine çullanarak üniformalarını parçalamış ve belinden çıkardıkları kayışla kafasını gözünü birkaç yerinden yarmışlardır. Dördüncü teklif şu idi: “Zito Venizelos diye bağıracaksın!” Bilhassa bu son teklife merhumun: “Yaşasın Osmanlılık, benim kanımın döküldüğü bu topraklar inşallah size mezar olur.”

Bu cevap merhuma üçüncü bir süngünün daha vurulmasını mucip olmuştur. Artık kudurmuş Yunanlılar o hal ve heyetle Süleyman Fethi Bey’i kışladan çıkartıp Kordon’a doğru sevk etmeğe ve her adım başında “Zito” bağır diye tehdit eylemeğe koyulmuşlardır. Yüz binlerce halkın arasında dipçiklenen bu yaralı arslan her teklife, “Yaşasın Müslümanlık” cevabını ve her defasında bir dipçik, bir süngü yarası ala alakanlar ve çamurlar içinde tam yarım saat Kordon’un kaldırımlarını mübarek kanıyla sulaya sulaya vapur iskelesine kadar gelmiştir. Burada sekizinci yarayı almış ve takati kesilerek Kıble’ye dönmüş ve: “Allah’ım sen Müslümanları bu cellatlardan kurtar!” Duasını müteakip yüzükoyun secdeye kapanmıştır. Bu manzara karşısında Rumlar “Zito” diye sürekli bağırıyor ve “Gebertin melunu!” diye teşvik eyliyorlardı. Bu teşvik üzerine askerle karışık ahali merhumun mübarek yaralı na’şı üzerine atılmışlarsa da o aralık yetişen Amerikalı ecnebiler başlatılan bu kızıl cinayeti ikmal için meydan vermemişler ve Süleyman Fethi Bey’i al kanlar içinde bir arabaya alarak hastahaneye götürmüşlerdir. O şehid-i muazzam bir gün sonra orada gözyaşları dökerek ve ehl-i İslam’ın selameti için dualar ederek Allah’ına temiz ve muhterem ruhunu teslim eylemiştir. (Rahmetullah-u Aleyh).”

FAHRETTİN ALTAY PAŞA’NIN NAKLETTİKLERİ

Bilindiği gibi Türk ordusunun 9 Eylül 1922 günü İzmir’e ilk giren birlikleri süvarilerimizdi. Süvarilerimizin bağlı olduğu 5. Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa anılarında İzmir’e girdiği gün Süleyman Fethi Bey’in şehadeti hakkında elde edilen bilgileri şöyle anlatıyor:

“İzmir Askerlik Dairesi Başkanı olan Kurmay Albay Fethi, İstanbul’da Salkım Söğüt’te tekke sahibi, kibar bir şeyhin oğludur. İşgal gecesi subay ve komutanlar kışlada toplanmışlar. Sabahleyin Yunanlılar kışlaya ateşten sonra bunları toplayarak gemiye götürürlerken hakaretlerde bulunmuşlar ve Zito Venizelos diye bağırtmak istemişler. Süleyman Fethi Bey bağırmayınca süngüleyerek kanlar içinde yere sermişler. Daha birkaç kişiyi ve bu arada teyzemin kocası Eczacı Yüzbaşı Ahmet ve Hasan Fehmi’yi de insafsızca şehit etmişler. Aldığı derin süngü yaralarına rağmen ilk anda ölmeyen Süleyman Fethi, o civardaki Rum Hastanesine kaldırılmış ve yaraları sarılarak bir koğuşa yatırılmış. Bunu haber alan İzmir gençlerinden Karşıyakalı Süreyya hemen hastaneye koşmuş, Süleyman Fethi onu görünce gözyaşları içinde ağır bir sesle başının üstündeki haçı ve Yunan sancağını göstererek, ‘Ben bunların arasında mı öleceğim…?’ demiş. Süreyya hastanenin başhekimi ile konuşmuş, insaflı bir insanmış ki, verdiği izin ile gidip bir Türk sancağı getirmiş. Yunan sancağının yerine onu koyup haçı indirmiş. Süleyman Fethi bunu görünce gülümseyerek, ‘Allah’ım, sana çok şükür’ sözleri ile ruhunu teslim etmiş. Bu olayı bana Süreyya anlatmıştı. O gün Yunanlılar daha birçok facialar yapmışlar ki, bunlar tarafsız tahkikat raporu ile sabittir…”

ŞEHADET, RESMİ RAPORLARDA

Süleyman Fethi Bey’in o kara gün yaşadıkları sadece anılarda değil, resmi raporlarda da ifade edilmiştir. Mücadelesi, yazı serimizin önceki bölümlerinde zikredilen İzmir Faciası Hakkında İzmir Tahkik (Araştırma / İnceleme) Heyeti üyelerinden Yarbay Arif Bey’in raporunda; 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’nın Harbiye Nezareti’ne gönderdiği 20 Mayıs 1919 tarihli raporunda, 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’nın Harbiye Nezareti’ne gönderdiği 20 Mayıs 1919 tarihli şifre telgrafta; İzmir Jandarma Alay Komutanı Yarbay Süreyya Bey’in Jandarma Genel Komutanlığı’na gönderdiği 20 Mayıs 1919 tarihli raporunda ve İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti tarafından Osmanlı Devleti adına Paris’te barış antlaşmasını imzalamak üzere görevlendirilmiş bulunan üyelerden Tevfik Paşa’ya gönderilen 13 Haziran 1919 tarihli “İzmir Faciası Hakkındaki Muhtıra”da yer almaktadır.

SONUÇ YERİNE

İzmir Asker Alma Heyeti Başkanı, 17. Kolordu Komutan Vekili Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey, milliyetçi bir Türk subayı olarak, mensubu olduğu Türk ordusunun mesleki ve geleneksel değerlerine bağlı, inandığı mili ve manevi değerler uğruna canından vazgeçmesini bilen vatansever bir insandı. Çok sayıda madalya ve nişan ile ödüllendirilmiş başarılı bir kurmay subaydı. Başından beri Yunan işgal ve ilhakına karşı çıkmış, bazıları gibi içinde bulunulan şartlara teslim olmamış ve bu uğurda da canını seve seve bu ülke için vermiştir. Ruhu şad olsun. Onun bu kahraman duruşu ve mücadelesi her türlü takdirin üzerindedir ve günümüzde özellikle gençlerimize örnek olacak bir boyuttadır. -BİTTİ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.