Millet, duygu ve kültür birliğinin kaynağıdır

Ali GÜLER

ATATÜRK’E GÖRE MİLLET, MİLLİYET VE TÜRK MİLLETİ KAVRAMLARI-3

İşte bu düşünceler aramızdaki sözde ‘ileri’ zümrelerin millet ve kültür davalarındaki tutumunu açıklayan hususlardır. Milliyetçiliğe karşı uçurulan mahut (sözü edilen, bilinen) balonun dayanak noktalarından biri, yani uygulamada görülen manzarasıyla: bütün ilmi, fikri faaliyetlerimizi milli kültür kadrosundan uzak tutmak; dil, tarih, sanat, ahlak mevzularında Türk’e doğru yönelmeyi engellemek; memleketteki kültür çalışmalarının sınırlardan ötelere sızmasını önlemek gayretleri hep bu siyasi fakat gayriilmi anlayışa dayanmaktadır…

Sosyoloji ilmince tespit edilen ve milliyetçiliğin tamamıyla benimsendiği gerçek millet tarifi ise şöyledir: Millet, topluluk bütününün tamamlılık ve ahengini sağlayan orijinal müesseselerini yaratan ve yaşatan duygu ve kültür birliğinin kaynağı milli kültür unsurları bakımından, fertleri arasında iştirak (ortaklık) bulunan bir sosyal birliktir. Bu tarifte ilk göze çarpan, dilde birlik, tarihte, fikirde, ahlakta, kısaca manevi değerler şuurunda iştirak şarttır. Bu ilmi tarife göre, millet kavramı siyasi sınırlar ve benzerleri türünden suni (yapay) engeller tanımaz; dünyanın neresinde olursa olsun aynı dili konuşan, aynı kültüre bağlı kalmış, fikir ve maneviyatta bir olan insanların hepsi aynı milletin fertleri kabul edilir.”

ÜNLÜ TÜRKÇÜLERİMİZDEN YUSUF AKÇURA’YA GÖRE MİLLET,

“Irk ve lisanın esasen birliğinden dolayı içtimai (sosyal) vicdanında birlik hâsıl olmuş bir insan topluluğudur.”

Sadri Maksudi Arsal’a göre ise millet, “aynı dili konuşan, aynı milli seciyeye (karaktere), ortak tarihe, ortak milli emellere sahip olan bir kütledir.”

Prof. Dr. Mehmet Saray Hocamıza göre, “Bu iki fikir adamımızın tanımlarında milletçe ortak hususlar olarak aynı dil ve ortak toplum vicdanı ön plana çıkmaktadır. Fertlerin mensup oldukları topluma, yani millete duydukları bağlılık duygusuna “toplum şuuru” veya “ortak vicdan” ve “milli duygu” denir. Milletlerin millet olarak yaşamasını temin eden, diğer milletler içerisinde erimesine, yok olup gitmesine engel olan işte bu toplum-millet şuurudur.”

Görülüyor ki, Türk bilim ve fikir adamları milleti modern sosyolojinin ve kültür tarihinin esaslarına göre “subjektif değerlere” göre tanımlamaktadırlar. Bu tanımların ortak yönü; milletin bir kültür, yaşam biçimi ortaklığı olduğudur. Bu ortak kültürün oluşması için ortak bir yaşanmışlık, yani ortak bir tarih lazımdır. Buna ilave olarak ileriye dönük ortak milli emeller gerekir.

Bu genel tanım dışında şunu da söylemek gerekir ki, sosyolojik bakımdan her milletin oluşum şekli ve millet kavramı algısı farklıdır. Nitekim Almanlar ve Slavlarda millet deyince, “ırk ve dile dayalı tarihi mecburiyetten bir arada bir arada yaşayan toplum” algılanmaktadır. Fransızlar millet kavramını, “şahısların bir arada yaşama arzusu ve iradesini gösterdiği toplum” olarak; İtalyanlar ise, “coğrafi ve tarihi mecburiyetten bir arada yaşayan insan topluluğu” olarak algılamışlardır.

Yabancılar arasında millet kavramını en geniş şekliyle tanımlayan kişi ünlü Fransız Filozofu Ernest Renan olmuştur. Renan 1890’lı yıllarda yaptığı millet tanımında, objektif unsurları reddetmekte, subjektif unsurlara dikkat çekmektedir: “Bir millet, bir ruhtur, manevi bir mebdedir (başlangıç, kaynak). İnsan ne ırkının, ne lisanının, ne de dilinin, ne maceralarının, ne de dağlar istikametinin esiri değildir. Ruhu sağlıklı, kalbi hareketli insanlardan meydana gelmiş bir büyük kadro bir vicdan yaratır ki ona millet denir.”

Sosyolog Nuri Bilgin, Fransız İhtilali’nin (1789) yaydığı düşüncelerin etkisindeki bu tanımla ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Görüldüğü üzere Renan’ın bu tanımı içinde ırk, lisan, din ve coğrafya faktörleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tarif (objektif unsurlar dikkate alınmadığı için A. G.) bakımından ideal bir millet tarifi olmaktan uzaktır, eksiktir. Fransız devrimcilerine göre ‘millet’ ortak insani bir kimlik adına ve özgür bir seçim ile birleşen ve doğal haklarla donanmış eşit bireylerin oluşturduğu bir bütündür.”

Merhum Hocamız Prof. Dr. Aydın Taneri, bir kültür tarihçisi olarak sık sık ele aldığı “millet, milliyet ve milliyetçilik” kavramları ile ilgili çalışmalarında Ernest Renan’ın millet tanımını şu şekilde özetlemiştir: “Millet, ortak geçmişi olan ve birlikte yaşama arzusu gösteren insan topluluğudur.” Görüldüğü gibi, subjektif unsurlara göre yapılan bu tanımda iki temel esas vardır: Birincisi ortak bir geçmiş, yani “ortak bir tarih”, ikincisi ise “birlikte yaşama arzusu.” Burada bahsedilen ortak geçmiş, o geçmişte yaratılan ortak “kültüre” de işaret ettiği için esasında Renan’ın millet tanımının özünü “ortak kültüre mensup olan, ortak kültürü paylaşan insan topluluğuna millet denir” şeklinde özetlenebilir. Bu tanım, antropolojik bir tanım değildir. Sosyolojik-etnolojik bir tanımdır.

Bu çerçevede Prof. Dr. Aydın Taneri’nin ırk-millet-kültür ilişkisi konusunda şu düşünce ve tespitleri önemlidir:

“Çağımız da bir milleti bütünleştiren unsurun ‘kültür’ olduğu anlaşılmıştır. Kültür, bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü duygu, düşünce, dil, sanat ve yaşayış unsurlarının tümüdür. Bu unsurlar bir toplumun gelişmesinde, ilerlemesinde başrolü oynarlar. Etnolojik manada ırk, birbirine yakın dilleri konuşan ve bazı ortak ruhi temayüllere (eğilimlere, yönelişlere) sahip olan milletlerin toplamıdır. Bugün dünyada insan gurupları içinde hayvan ırkları gibi birbirinden tamamıyla farklı, zoolojik (hayvan bilimi) manada saf ırk yoktur. Irklar eski devirlerden beri birbirleriyle karışmıştır ve bugün de karışmaktadırlar. Bu bakımdan milleti veya milliyeti, sadece antropolojik (insan özellikleri bilimi) manada ırk esasına dayandırmak ilmi bakımdan yanlıştır. Aynı dine mensup birçok milletlerin hem de birbirlerine düşman milletlerin varlığı da bir gerçektir. Üç ayrı lisanın Almanca, Fransızca ve İtalyancanın konuşulduğu İsviçre vakıası, ayrı dili konuşanların bir millet teşkil ettiklerine delildir…”

Prof. Dr. Aydın Tameri Hocamız, milletlerarası mücadele bakış açıcından da “kültür” kavramını şöyle değerlendirmektedir: “Kültür, bir milletin gelişmesinde rol oynayan o millete has karakterlerin tümüdür. Bir millet iki yönde gelişir: Manevi ve maddi. Kültür, manevi alanda, şahsa, milletinin geçmişten süregelen musikisinden mimarisine, devlet felsefesinden askerlik kültürüne, folklordan âdet ve geleneklerine, edebiyatından çinicilik sanatına kadar bütün değerlerini şuurlu bir şekilde vermeğe yönelmiş bir kavramdır. Bu durumda kültürün ikinci görevi harekete geçer. Devlet mekanizmasını ve maddi uygarlık ürünü olan sanayi tesislerini işletecek ‘insan’ı manevi bakımdan teçhiz eder. Şu halde milli kültür, devlet yönetimi ve sanayi hamlesinin itici gücüdür. Görevi başında, cumhurbaşkanından öğretmene ve en küçük memura, başmühendisten işçiye kadar eksiksiz yapılmasını sağlayacak imandır.

Günümüzde, milletler arasında şiddetli bir kültür savaşı vardır. Yüzyıllardır süregelen silahlı çatışmanın azaldığı, kültürel mücadelenin şiddetlendiği söylenebilir. Diğer bir deyişle, ‘silah’ın yerini kültür almıştır. Belki de milletler hasım kaleleri içeriden fethetmeyi daha akıllıca ve daha az masraflı olarak görmektedirler…

Sonuç olarak, kendi kültürü ile beslenen bir kişinin ruhi bünyesi güçlenir. Bu kişi çağdaş, yabancı kültürleri tetkik ettiğinde onların etkisi altında kalmaz. Ancak, kendi milli kültürünün noksan taraflarını tamamlar. Bu suretle yabancı kültür sömürüsünden kendisini korur. Yabancı kültüre karşı muafiyet (bağışıklık) kazanan bünyesi, onun ağırlığı altında ezilmez."

YARIN: MİLLİYET DUYGUSU

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.