ATATÜRK’E GÖRE TÜRK GENÇLİĞİNİN NİTELİKLERİ (19 MAYIS’IN 101’İNCİ YILINDA) -4
Bir millet oluştuktan sonra bireylerin devlet hayatında, iktisadi ve fikri hayatta ortaklaşa çalışması sayesinde meydana gelen milli kültürde şüphesiz milletin her bireyinin çalışma payı, katılımı, hakkı vardır. Buna göre bir kültürden insanların oluşturduğu topluma millet denir, dersek milletin en kısa tanımını yapmış oluruz” (1929).
Atatürk aynı eserin “Millet” başlıklı bölümünün başında bir genel tanım daha yapmaktadır ki o da şu şekildedir: “Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasal ve sosyal bir birliktir.”
Milletin genel tanımını özetle “ortak kültürü paylaşmak” temelinde yapan Atatürk, Türk milletini de “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek tanımlamıştır ki bu da devletin insan unsuru bakımından yapılmış “siyasi-hukuki” bir tanımdır.
Atatürk’ün yaptığı yukarıdaki tanımlarda ve devletin anayasal sistemi içinde açıkça belirtildiği gibi “Türk milleti” kavramı, subjektif unsurlara dayanan, günümüzde Amerikan sosyolojisinin de benimsediği “etnik grup” tanımı ile aynı olan bir derinlikte ele alınmıştır. Yani Türk Milleti sosyolojik olarak “ortak yaşanan tarih içinde birlikte yaratılan ortak kültürü paylaşan insan topluluğu”dur. Bu anlamda bakıldığı zaman, farklı menşelerden gelse ve farklı alt grup isimleri ile anılsa bile Türkiye’de yaşayan Kürtler, Çerkezler, Abhazlar, Boşnaklar, Gürcüler vs. ayrı ayrı “milletler” değil; Türk milletinin birer parçasıdırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin halen yürürlükte bulunan 1982 tarihli Anayasası’nın 66. Maddesi, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” diyerek; “Türklük” kavramının, “kan”a, “ırk”a, “soy”a değil “vatandaşlık” esasına bağlı olduğunu belirlemiştir. Anayasa’mız bazılarının iddia ettiği gibi “ırk” veya “kan” bağını esas almamıştır. Yani Anayasa’daki “Türk” kavramı bir “ırkı” değil, “vatandaşı” ifade etmektedir.
Kaldı ki, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hem Atatürk’ün yazdıkları ve konuşmaları, hem de devletin yazılı belgeleri incelendiği zaman görülmektedir ki, “Türk” ve “Türklük” kavramı “kültürel” bir kavramdır, “ırka” veya “kana dayalı” bir kavram değildir. Yani aynı kültürü paylaşan insanların tamamı “Türk” olarak, aynı “millet” olarak tanımlanmıştır. Bu sosyolojik yaklaşım, Anayasa’da da hukuki ifadesini bulmuştur.
KÜLTÜR VE EĞİTİM POLİTİKASI
Milli/ulus devletler, öncelikle insan unsurunu tek bir “milletin/ulusun” oluşturduğu devletlerdir. İkinci olarak bu devletler, iç ve dış “egemenliklerini” kendileri temsil eden devletlerdir. Milli/ulus devletler yönetim modeli (idari) bakımdan “federal” veya “merkezi/üniter” olabilir. Mesela ABD ve Almanya “federal - milli/ulus devletlerdir”. Fransa ve Türkiye ise “merkezi/üniter - ulus devletlerdir.”
Daha Misak-ı Millî ile başlayan ve kongrelerle devam eden merkezi-milli yeni bir Türk devleti oluşturma fikrini Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve gelişim süreçlerinin tamamında görmek mümkündür.
İç ve dış hukukun oluşturulması, kültür ve eğitim politikalarının belirlenmesi ve uygulanması hep bu temel esas üzerine bina edilmiştir. Nitekim Atatürk, Büyük Nutuk’ta devletin iki temel özelliğini bu arada “millilik” esasını şu şekilde ifade etmiştir:
“Efendiler, bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devletin nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım…”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin merkezi/üniter-milli/ulus devlet özelliği; hem ülkenin, hem de milletin bütünlüğünü, birliğini ve bölünmezliğini ifade eder.
Türkçenin resmi, devlet, eğitim, bilim ve yayın dili olması; hukukun tekliği; idarenin merkezîliği; kültürel ve siyasal bütünlük bunu tamamlar. Mevcut Anayasa’mızın aşağıda tek tek vereceğimiz pek çok maddesi devletin bu özelliğini belirlemiş, bu özelliklerin korunmasını pek çok bakımdan garanti altına almıştır. Anayasa, diğer bazı temel esaslarla birlikte (mesela laik devlet düzeni) devletin bu özelliğinin korunması için temel özgürlüklerin sınırlandırılabileceği esasını da getirmektedir.
Hatta, olağanüstü hal uygulaması ve sıkıyönetim ilanı için merkezi-milli devlet düzeninin bozulması gerekçelerden biri olarak belirlenmiştir.
Anayasa’mızda özellikle 3., 42., 66. maddeler milli/ulus devlet esasını; 80., 126. ve 127. maddeler merkezi/üniter devlet esasını belirleyen maddeler olarak öne çıkmaktadır.
Anayasa’mızın bu ve pek çok maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin merkezi/üniter - milli/ulus devlet özelliğini belirlemiş ve koruma altına almıştır.
ÇALIŞKANLIK
Atatürk Türk gençlerinin tarih, Türkçe bilinci, duyarlılığı ve millet sevgisi ile yetişmelerini isterken onların çalışkan olmaları gerektiği üzerinde de durmuştur.
Türk genci, milletinin geçmişiyle övünmeli, milletini sevmeli, Türk milletinin değerlerini tanımalı, yüceltmeli ve geleceğe güvenle bakabilmek için de var gücüyle çalışmalıdır.
Türk gençliğinin “çalışkan olma” niteliği ve “çalışma görevi” Atatürk’ün üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Atatürk’e göre:
“Çalışmaksızın, fikri gelişme ve ahlaki olgunlaşma da mümkün değildir.” “Tembellik bütün kötülüklerin anasıdır.” Atatürk, “Medeni Bilgiler” kitabına “çalışma” konusunda şunları yazmıştır:
“Çalışmaktan, bir cezadan, bir sıkıntıdan, bir kötülükten kaçar gibi kaçınmak, çok kötü ve tedbirsizce bir harekettir…
Çalışmak, ilk sıkıntılara ve isteksizliklere üstün gelindikten sonra, en şiddetli bir zevktir. Çalışmayı ceza saymak, onun güzelliğini ve iyiliklerini tanımamak, tabiata (yaradılışa) karşı haksızlık olur.
YARIN: GENÇLİĞİN GÖREVİ ÇALIŞKAN OLMAKTIR