ATATÜRK’ÜN BAŞBAKANLARINDAN ALİ FETHİ OKYAR’IN ASKERİ ÖĞRENCİLİK DÖNEMİ VE ASKERLİK HAYATI-4
Harp Akademisi’ni 56. Sınıf (Dönem) olarak 22 Kanunuevvel 1319 (4 Ocak 1904) tarihinde bitiren Ali Fethi, bu dönemde “kurmay” olarak okulu bitiren toplam 10 öğrenci arasında 1. olmuştur. Aynı dönemde “mümtaz” olarak da toplam 23 öğrenci mezun olmuştur. Bu mümtazlardan 9’u sonradan “kurmaylığa” geçirilmişlerdir. 56 Dönem kurmaylarının ve mümtazlarının okulu bitirme derecelerine göre sıraları ve bazı bilgileri TABLO: 1 ve TABLO: 2’de gösterilmiştir.
57. Dönem olan Mustafa Kemal’den bir devre önce 56. Dönem olarak Harp Akademisi öğrenimini yapan Ali Fethi’nin gördüğü dersler ve öğretmenleri büyük ölçüde Mustafa Kemal’in dersleri ve öğretmenleri ile aynıydı. Emekli Orgeneral Muharrem Mazlum İskora’nın tespitlerine göre Ali Fethi’nin 1319 devresinde Harp Akademisi’nde okutulan dersler ve bunları veren öğretmenler TABLO: 3’te gösterilmiştir.
Ali Fethi’den bir dönem sonra, Mustafa Kemal ile aynı devre olarak Harp Akad emi’sinde öğrenim gören Ali Fuat Cebesoy öğretmenleri hakkında şunları anlatmıştır:
GENERAL MAK BENZETMESİ
“Harp Akademisi’ndeki başlıca öğretmenlerimiz şunlardı: Eski Osmanlı Seferleri Öğretmeni Topçu Feriki Ahmet Muhtar Paşa’ydı. Muhtar Paşa, yazılı sınavlarda, soruların yanıtları üzerinde fazla durmaz, kim fazla sayfa doldurursa, en iyi notu ona verirdi. Öğretmenlerin huyunu çok iyi bilen öğrenciler, çala kalem sayfa doldurmaya başlarlardı. Örneğin, eğer soru Niğbolu Meydan Savaşı ise, o savaşın Başkumandanı Sultan Yıldırım Bayezit’in şehzadelik hayatından konuya girilirdi. Bu işin uzmanı da sınıf arkadaşımız Halil Yenimahalle (Rahmetli General Halil Kut)’ydi. Hatta bazı arkadaşlar kendilerine takılır: Halil, Yıldırım Bayezit’in babası Sultan Birinci Murat’tan başla, derlerdi. Napolyon Bonapart ve Frederik Savaşları’nı Kurmay Binbaşı Refik Bey okutuyordu. Refik Bey büyük kumandanların plan ve sevk-i idaredeki özelliklerine gerektiğince nüfuz edemez, nüfuz edemediği için de derinliğine bir özet yapamazdı. Arkadaşların sürekli soruları karşısında şaşırır, dersten bir sonuç çıkaramazdı. Kendisine “General Mak” adını takmıştık. Napolyon Bonapart, Bavyera’da Ulm’da 19 Ekim 1805’de Avusturyalıları korkunç bir yenilgiye uğratmış, General Mak kumandasındaki 40 bin kişilik bir Avusturya ordusu silah patlamadan Fransızlara tutsak düşmüştü. Refik Bey de dersin sonunda General Mak’ın durumuna düştüğü için kendisine bu adı vermiştik.
ÖĞRENCİYİ ŞAŞIRTIRDI
Yüksek Matematik Öğretmeni Kurmay Yarbay Macit Bey’di. Macit Bey, gerek yazılı ve gerekse sözlü sınavlarda ne yapar yapar, öğrenciyi şaşırtır ve numarasını kırardı. Bundan da zevk duyardı. Ahmet Muhtar Paşa’nın notu ne kadar bolsa, bunun da notu o kadar kıttı.
Pertev Paşa (Demirhan) Erkân-ı Harbiye ödevleriyle 1866 ve 1871 Prusya-Avusturya ve Prusya-Fransa Savaşları’nı uygulamalı biçimde okuturdu. Dersleri pek yararlı olurdu. Pertev Paşa’nın başka bir göreve atanması üzerine yerine Kurmay Albay Hasan Rıza Bey getirilmişti.
Hasan Rıza Bey aslen Kastamonu ilinin Tosya ilçesindendi. Bağdat Valiliği yapmış olan Namık Paşa’nın oğluydu. Bundan dolayı kendisine Bağdatlı da denirdi. 1895’te Kurmay Yüzbaşı olarak orduya katılmış, Kurmay Görevleri Öğretmeni olarak Harp Akademisi’nde görev almış, 1897’de Yunan Savaşı’nda Alasonya Ordusu Kurmay Heyeti’ne atanmıştı. Yirmi yedi yaşında Binbaşılığa, yirmi sekiz yaşında Yarbaylığa yükselmiş, bizim Harp Okulu’na girdiğimiz 1899 yılında görgü ve bilgisini artırmak üzere Almanya’ya gönderilmişti. General Hezler Kolordusu’nun alaylarından birine subay olarak verilmiş, bir yıl kadar da Alman Genelkurmayı’nın çeşitli şubelerinde çalışmıştı. Aynı zamanda Berlin Harp Akademisi’nin son sınıfına da devam etmişti. Almanya’dan ayrılırken, Alman Genelkurmayı’nın kendisi hakkında verdiği rapora şu övücü cümleyi koyduğu sanılıyordu:
‘Türk Ordusu Büyük Erkân-ı Harbiyesi’nde başkanlık yapabilir. Ömrü yetseydi, belki bu makama da ulaşabilirdi. Fakat Balkan Savaşı’nda İşkodra’yı şerefle savunurken, Esat Paşa Toptani’nin adamları tarafından alçakça şehit edilmiştir.’
Hasan Rıza Bey (daha sonra Paşa), bize öğretmen olarak atandığı zaman otuz iki, otuz üç yaşlarında, genç ve geleceği parlak bir yarbaydı. Yürekli, dirayetli ve bilgili bir askerdi.
‘Arkadaşlar, Alman Ordusu’nu ayakta tutan güç, mutlak disiplindir. Ordu saflarına katıldığımız zaman bunu daima göz önünde tutun’ derdi. Alman Ordusu’ndan örnekler verirdi. Derslerinden çok yararlanırdık.
Halepli Kurmay Albay Zeki Bey, Kale Savaşları’nı okutur; hem dershanede harita üzerinde, hem de aramızda tatbikat yaptırırdı. Derslerini ilgiyle izlerdik… Zeki Bey, Balkan Savaşı’nda Komanova Ordusu Kumandanlığı’na kadar yükselmiş, Birinci Dünya Savaşı’nda Cemal Paşa’dan önce Şam’da ordu müfettişiyken, Alman İmparatoru nezdine askeri görevli olarak gönderilmişti. Bir aralık 1870-1871 Fransa Savaşı’nı Kurmay Yarbay Fevzi Bey de okutmuştu. Fevzi Bey, Çanakkale Savaşları’nda, Anafartalar Kolordusu Kumandanıyken, 5. Ordu Kumandanı Liman von Sanders Paşa ile aralarında anlaşmazlık çıkmış, kumandadan düşürülerek emekliye sevk edilmiş, yerine Mustafa Kemal atanmıştı. Emekliliği çok kısa süren Fevzi Bey, Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından Avusturya-Macaristan Hükümeti nezdine Viyana Ataşemiliteri olarak gönderilmiştir.
Mustafa Kemal, Anafarta’da öğretmeninin yapamadığını yapmış, çok önemli ve parlak bir zafer kazanarak haklı bir şöhret yapmıştır.
Öğretmenlerimizden en önce söz edilmesi gereken kişiyi en sonra bıraktım. Bunun nedeni kendisi hakkında kısa da olsa biraz bilgi verebilmek içindir. Mustafa Kemal ve ben yeni öğretmenlerimiz içinde en çok Trabzonlu Nuri Bey’i sayıyor ve takdir ediyorduk. Babam İsmail Fazıl Paşa bir gün, her ikimize:
‘Nuri Bey’in derslerine ilgi gösterip kendisini dikkatle dinlerseniz çok şey kazanırsınız. Mesleğinde güçlü ve geniş bir görüşe sahip, bilgili bir askerdir.’ diye öğüt vermişti. Nuri Bey gerçekten geniş kültürlü, çağına göre aydın düşünceli, stratejide üstat sayılan bir kurmay yarbaydı. Tabiye okutuyordu. Aradaki uzaklığı korumakla beraber öğrencilerine karşı içten ve ağabeyce davranıyordu. Yalnız ders vermekle yetinmiyor, genç kurmay adaylarının çeşitli sorularını da yanıtlamaktan zevk duyuyordu. ‘Bir erkân-ı harp zabiti, askerlik dışında kalan bilgilerle de donanmış olmalıdır. Yarın hepiniz birer kumandan olacak, sorumluluk yükleneceksiniz’ diyordu. Nuri Bey, Birinci Dünya Savaşı seferberliğinde Kolordu Kumandanı olmuş, fakat savaşa girmeden önce bir kaza sonucunda ölmüştür...”
ASKERİ ÖĞRENCİLİK DÖNEMİNDE ARKADAŞLARI
Askeri öğrencilik döneminde oluşan arkadaşlıklar açısından Ali Fethi’nin Mustafa Kemal ile arkadaşlığı üzerinde durulması gerekmektedir. Ali Fethi ile Mustafa Kemal’in arkadaşlıkları Manastır İdadisi’nde başlamıştır. Manastır İdadisi’ne Ali Fethi Manastır Askeri Rüştiyesi’nden; Mustafa Kemal ise Selanik Askeri Rüştiyesi’nden gelmişti. İdadi’de Ali Fethi, Mustafa Kemal’den bir devre öncedir. Bu Harbiye ve Akademi’de de devam edecektir. Aynı devre olmamalarına rağmen, yatılı askeri okulun ortak havası içinde hem aynı, hem de bir önceki veya sonraki devrenin öğrencileri çok samimi dostluklar geliştirebilmişlerdir. Bu durum Mustafa Kemal ile Ali Fethi’nin arkadaşlık ilişkileri açısından da söz konusudur. Kısa sürede bir dostluğa ve hatta pek çok bakımdan kader birlikteliğine dönüşecek olan bu ikilinin arkadaşlıkları ömür boyu sürecektir. Manastır Askeri Lisesi’nde 1890’larda başlayan, 20. yüzyıla girildiği sırada Harbiye ve Akademi’de kuvvetlenen, nihayet Sultan Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı gizli olarak hazırlanan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde, hem siyasi faaliyet sahasında, hem müşterek eğlence saatlerinde gelişen Selanik beraberliği, Mustafa Kemal ile Ali Fethi arasındaki dostluğu perçinledi.
YARIN: ARKADAŞLARI MANASTIR İDADİSİNDEN GELENLERDİ