Sevr’in amacı, Türkleri toptan tarihten silmekti

Ali GÜLER

MERKEZİ/ÜNİTER - MİLLİ/ULUS DEVLET BAKIMINDAN PONTUS MESELESİ -1-

 

Yaşadığımız Coğrafyayı Tanımalıyız

Türkiye coğrafyası, jeopolitik ve jeostratejik bakımdan tarihin her döneminde merkezi bir rol oynamış, bundan dolayı da zaman zaman şekli değişse de önemli tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu bakımdan bin yıldır Türkiye’ye sahip olan, burayı vatanlaştıran Türk milleti de farklı saldırılara tarihin her döneminde muhatap olarak yaşamıştır. Bu coğrafyanın özelliklerinden kaynaklanan sorunlar ve bunların yarattığı tehditler bugün de vardır ve yarın da olacaktır. Türk milleti ve kurduğu devletler güçlü olduğu sürece bu sorunlarla baş edilebilir ve tehditler ortadan kaldırılabilir. Tarihsel süreçten de takip edebildiğimiz kadarıyla Anadolu coğrafyası jeopolitiğin ve jeostratejinin kurallarına uygun hareket edildiği zaman sorunsuz bir coğrafyadır ve üzerinde kurulan siyasi yapıları “Dünya/Cihan Devleti” seviyesine yükseltmektedir. Yani Anadolu hem sorunlu, hem de imkânlı bir coğrafyanın adıdır. Kısaca “zor” bir coğrafyadır. Osmanlı Devleti Anadolu jeopolitiğinin kurallarına uygun bir siyasi, idari ve kültürel politika takip ederek, kuruluşundan yaklaşık 150 yıl sonra Dünya/Cihan Devleti haline gelmiş ve bugünkü moda tabirle bu “küresel güç” olma özelliğini yaklaşık 270 yıl (1453-1711) tartışmasız bir şekilde devam ettirmiştir.

Gerek devlet idaresinde, klasik çağa göre gösterilen zafiyetler ve gerek barutun, pusulanın bulunması, ticaret yollarının değişmesi ile bu rolü İngiltere’ye kaptıran Osmanlı Devleti; bilinen sebeplerle yaklaşık 250 yıllık bir çözülme/dağılma süreci yaşamış ve yıkılmıştır.

SEVR’İ YENİDEN OKUMAK

Osmanlı’nın yıkılış sürecinin belgesi olan Sevr Antlaşması, bir bakıma Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de doğuşunu hazırlamıştır. Tabiidir ki; bu doğuş Sevr’e rağmen, Sevr’i planlayan dönemin küresel güçlerine rağmen bir doğuştur. Çünkü Sevr Antlaşması sadece bir siyasal organizasyon olarak Osmanlı Devleti’ni değil; toptan Türk milletini tarihten silmeye dönük bir antlaşmaydı. Bu çapta önemli maddeler içermekteydi. Bu nedenle, Sevr’de Türk’ü tarihe gömmek için yola çıkanlar; kendilerine rağmen, adeta Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti’ni de yıkmak için kolları sıvayacaklardı.

Birinci Dünya Savaşı’nın ana nedenlerinden biri, Osmanlı’nın Anadolu ve Ortadoğu topraklarını paylaşmak idi. Savaş öncesinde ve sırasında yapılan “gizli antlaşmalar” incelendiğinde bu açık bir şekilde görülmektedir. Galiplerin dayattığı bir barış antlaşması olarak Sevr, bu gizli paylaşımı hayata geçiriyordu. Savaş sonrasında fiilen Ortadoğu toprakları kaybedilmiş, Anadolu paylaşım antlaşmalarına göre işgal edilmişti. M. Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türk milleti Anadolu’yu kurtarmış, Sevr Antlaşması yırtılıp çöpe atılmış, Lozan Antlaşması hayata geçirilmiştir. Türk milleti burada coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik özelliklerini dikkate alarak bir merkezi (üniter) – milli (ulus) bir devlet kurmuştur.

Sevr Antlaşması ve onu hazırlayan Paris Barış Konferansı; Anadolu’nun parçalanması ve emperyalizmin nüfuz alanları oluşturma politikaları çerçevesinde üç “devlet doğurtmayı” öngörmüştür: “Pontus, Kürdistan ve Ermenistan.” O dönemde uygulanamayan, hayata geçirilemeyen emperyalizmin bu üç önemli projesi bugün de değişik şekillerde Türk milletini tehdit eden projeler olarak karşımızda durmaktadır.

Toplam 433 madde olan Sevr Antlaşması’nın 62, 63, 64’üncü maddeleri, “Üçüncü Bâb Mevad-dı Siyasiye Üçüncü Kısım Kürdistan” başlığı altında kurulması düşünülen “Kürt Devleti”ne ayrılmıştır. Yine Sevr Antlaşması’nın 88, 89, 90, 91, 92, 93’üçüncü maddeleri de “Üçüncü Bâb Mevad-dı Siyasiye Altıncı Kısım Ermenistan” başlığı altında tasarlanan “Ermeni Devleti”ne ayrılmıştır. Kuzeydoğu Karadeniz’de kurulması düşünülen “Pontus Devleti” ise Paris Barış Konferansı’ndaki tartışmalar sırasında Trabzon’un Ermeniler mi, Rumlara mı verileceği konusunda anlaşma sağlanamaması üzerine Sevr’e yansımamıştır. Buna rağmen, aşağıda değerlendireceğimiz gibi, Yunanistan “Megali İdea” kapsamında bu konudaki ayrılıkçı isteklerine ve çalışmalarına devam edecektir.

Milli Mücadele ve Lozan Antlaşması ile fiilen ortadan kaldırılan Anadolu’nun parçalanması ile ilgili bu temel Sevr projelerinin günümüzde yine karşımıza çıkarılmakta olduğu görülmektedir. Günümüzün küresel (emperyalist) gücü olan ABD, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” kapsamında tarihin tozlu raflarından bazı haritalar çıkarmakta ve bunları güncelleştirerek hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu küresel güçle rekabet ederek kendi nüfuz alanlarını genişletmeye veya korumaya çalışan AB ise, çoğunlukla ABD ile örtüşen, zaman zaman da farklılaşan başka harita ve oluşumlar peşinde koşmaktadır.

MERKEZİ/ÜNİTER - MİLLİ/ ULUS DEVLET KAVRAMI

Milli/ulus devletler, öncelikle insan unsurunu tek bir “milletin/ulusun” oluşturduğu devletlerdir. İkinci olarak bu devletler, iç ve dış “egemenlikl erini” kendileri temsil eden devletlerdir.

Ulus devletler yönetim modeli (idari) bakımdan “federal” veya “merkezi/üniter” olabilir. Mesela ABD ve Almanya “federal - milli/ulus devletlerdir”. Fransa ve Türkiye ise “merkezi/üniter - ulus devletlerdir.”

Daha Misak-ı Millî ile başlayan ve kongrelerle devam eden merkezi-milli yeni bir Türk devleti oluşturma fikrini Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve gelişim süreçlerinin tamamında görmek mümkündür. İç ve dış hukukun oluşturulması, kültür ve eğitim politikalarının belirlenmesi ve uygulanması hep bu temel esas üzerine bina edilmiştir.

Nitekim Atatürk Büyük Nutuk’ta devletin iki temel özelliğini bu arada “millilik” esasını şu şekilde ifade etmiştir: “Efendiler, bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devletin nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım…” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin merkezi/üniter-milli/ulus devlet özelliği; hem ülkenin, hem de milletin bütünlüğünü, birliğini ve bölünmezliğini ifade eder. Türkçenin resmi, devlet, eğitim, bilim ve yayın dili olması; hukukun tekliği; idarenin merkezîliği; kültürel ve siyasal bütünlük bunu tamamlar.

Mevcut Anayasamızın aşağıda tek tek vereceğimiz pek çok maddesi devletin bu özelliğini belirlemiş, bu özelliklerin korunmasını pek çok bakımdan garanti altına almıştır. Anayasa, diğer bazı temel esaslarla birlikte (mesela laik devlet düzeni) devletin bu özelliğinin korunması için temel özgürlüklerin sınırlandırılabileceği esasını da getirmektedir. Hatta, olağanüstü hal uygulaması ve sıkıyönetim ilanı için merkezi-milli devlet düzeninin bozulması gerekçelerden biri olarak belirlenmiştir.Anayasamızda özellikle 3., 42., 66. Maddeler milli/ulus devlet esasını; 80., 126. ve 127. Maddeler merkezi/üniter devlet esasını belirleyen maddeler olarak öne çıkmaktadır. Anayasamızın şu maddeleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin merkezi/ üniter - milli/ulus devlet özelliğini belirlemiş ve koruma altına almıştır:

Başlangıç- “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa…”

Başlangıç- “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin… karşısında korunma göremeyeceği…”

Madde 3.- “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Milli marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.”

Madde 5.- “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,… için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

Türkiye’de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, millî güvenliğe ve genel ahlâka aykırı yayımlardan mahkûm olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir…”

Madde 42.- “Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.

HER ŞEYDEN ÖNCE, ÜLKE GÜVENLİĞİ

Madde 14.- “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı… amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”Madde 26.- “Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması… amaçlarıyla sınırlanabilir.”

Madde 28.- “Basın hürriyeti’nin sınırlamasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar…” Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hâkim kararıyla; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir.

Yarın: Milli/ulus devlet, Lozan hukuku ve gayrimüslim azınlıklar

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.