Bunu yaparken de dayandığı temel gerçek, “her milletin milli kültürlerinin kendilerine özgü olduğu” sosyolojik gerçeğidir. O şöyle diyor: “Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet, aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır.”
“Bir milletin mutluluk saydığı şey, diğer bir millet için felâket olabilir. O halde bir millet, kendine göre mutluluk sayacağı bir şeye erişebilmek için başvurduğu gereç ve vasıtalar, kendi ruhundan çıkarsa o vakit maksada varabilir.”
Atatürk, esas temelin milli kültür değerleri olduğunu, hareketin de oradan başlaması gerektiği konusunda çoğu zaman aydınlarımızın da yanlış yolda olduklarını eleştirel bir bakış açısı ile ortaya koyuyor:
“Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat, umumiyet itibariyla şu hatamız da vardır ki, inceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çok kere kendi memleketimizi, kendi tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi hususiyetlerimizi ve ihtiyaçlarımızı almayız. Aydınlarımız belki bütün cihanı, bütün diğer milletleri tanır, lâkin kendimizi bilmeyiz. Aydınlarımız, milletimi en mesut millet yapayım, der. Başka milletler nasıl olmuşsa onu da aynen öyle yapalım, der. Lâkin düşünmeliyiz ki, böyle bir görüş hiçbir devirde muvaffak olmuş değildir. Bir millet için saadet olan bir şey, diğer millet için felâket olabilir. Aynı sebep ve şartlar, birini mesut ettiği halde diğerini bedbaht edebilir. Onun için, bu millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade edelim; lâkin unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz.”
ÇOCUKLARIMIZ MİLLİ KÜLTÜR İLE YOĞRULMALIDIR
Bir kültür milliyetçisi olarak Atatürk, Türk çocuklarının milli tarih, milli dil ve milli kültür bilinçleriyle güçleneceklerini, yeni hamle kaynaklarını bu zeminden bulabileceklerini, Türk tarihinin bütünlüğü ve derinliği kapsamında değişik tarihlerdeki konuşmalarında ifade etmiştir: “Bizim milletimiz derin bir maziye sahiptir. Bu düşünce bizi elbette altı, yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuklu Türklerine ve ondan önce bu devirlerin her birine müsavi (eşit/denk) olan büyük Türk devletlerine kavuşturur.”“Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.” “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” “Türkleri bütün dünyaya geri bir millet olarak tanıtan görüş, bizim de içimize girmiştir. Dört yüz çadırlık bedevî bir kabileden bir imparatorluk ve millet tarihini başlatmak suretiyle imparatorluk zamanında Türklerin görüşü de bu merkezdeydi. Evvelâ, millete tarihini, asil bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.” “Büyük işleri yalnız büyük milletler yapar.” “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.”
“Türk çocuklarında kabiliyet, her milletinkinden üstündür. Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, büsbütün Türk çocukları kendileri için lâzım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Bu tarihten Türk çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.” Milli tarih bilgisi ve bilinci ile yoğrulmuş, Türk milli kültürünün değerlerini özümsemiş, mensup olduğu milletin büyüklüğünü anlamış Türk çocukları için hedefi bellidir. Atatürk, 1935’te bu hedefi şu şekilde ifade etmiştir:“Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: “Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.” Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte, parola budur!”
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
AFETİNAN, A., Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1959.
AFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998.
ATATÜRK G. M. K., Nutuk, Cilt: I-III., Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İstanbul, 1961-1967.
ATATÜRK, G. M. K., Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: I, II, III, V., Ankara, 1945-1972
ATATÜRK, G. M. K., Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Cilt: IV. (1917-1938), Derleyen: N. Arsan, Ankara, 1964.
BAŞAR, A. H., Atatürk’le 3 Ay, İstanbul, 1945.
GÜLER, A., Atatürk ve Milliyetçilik, Halk Kitabevi, İstanbul, 2020.
GÜNALTAY, Ş., “1951 Olağanüstü Türk Dil Kurultayı 1. Birleşim 2. Oturum Yaptığı Konuşma”, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1954.
TANERİ, A., Türk Kavramının Gelişmesi “Ne Mutlu Türküm Diyene”, Ankara, 1983.