MUSTAFA KEMAL PAŞA VE AMASYA TAMİMİ: MİLLİ İRADEYE DAYANMAK, MİLLETE GÜVENMEK (7)
“… İşte bu itibarla Amasya, İnkılâp ve Cumhuriyet Tarihi’nde daima ehemmiyetini muhafaza edecek bir mevki kazanmıştır.”
M. Kemal Atatürk (1924)
4. Bu telgrafın gelişinin hemen bildirilmesi rica olunur.” Amasya Genelgesi’nin kamuoyunu ilgilendiren bu dört maddesi dışında uygulama esaslarını içeren ve daha çok askeri makamlara bu tamimin uygulanma sorumluluğunu veren üç maddesi (dördüncü maddenin devamı ve beşinci, altıncı maddeler) daha bulunuyordu. Bu maddeler de şu şekildedir:
4b. Bu mutabakatın uygulanmasına 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey, 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, 13. Kolordu Komutan Vekili Albay Cevdet Bey, 3. Kolordu Komutanı Albay Refet Bey, Canik (Samsun) Mutasarrıfı Hamit Bey, 2. Ordu Müfettişi Cemal Paşa, 12. Kolordu Komutanı Albay Selahattin Bey, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Bursa’da 17. Kolordu Komutanı Albay Bekir Sami Bey, Edirne’de 1. Kolordu Komutanı Albay Tayyar Cafer Bey ve diğer bazı idari ve askeri kişiler tarafından çalışılacaktır. Bundan Başka Eski Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Bayındırlık Bakanı Ferit Bey, Ayan üyelerinden Ahmet Rıza Bey gibi kişilerin fikir ve görüşleri alınacaktır.
5. Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetlerinin verecekleri telgrafların çekilmeyeceği Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmiştir. Bu huşu kesinlikle reddedilerek haberleşmenin derhal sağlanması için tezahüratta bulunulacak (tepki gösterilecek), haberleşme sağlanıncaya kadar devam edilecektir.
6. Askeri ve milli örgütlenme hiçbir surette ilga edilmeyecektir. Komuta hiçbir surette kimseye terk edilmeyecektir. Ülkenin herhangi bir bölgesinde meydana gelecek düşman işgali, bütün orduyu ilgilendirecek ve ortaya çıkacak duruma göre ülkenin savunması hep birlikte yapılacaktır. Bu sebeple komutanlar, derhal birbirlerini haberdar edeceklerdir. Silah ve mühimmat kesinlikle elden çıkarılmayacaktır.
Bu şekliyle askeri ve mülki makamlara yayımlanan genelgenin altında imzası bulunanlar şunlardır: Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Hüseyin Rauf Bey (Orbay), Albay Refet Bey (Bele, imza belli belirsiz atıldığı için sonradan Atatürk tarafından tartışmaya açılmıştır) ile 9. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Albay Kazım (Dirik), 9. Ordu Müfettişliği Kurmay Heyetinde tebliğ işleriyle görevli Hüsrev Bey (Gerede), 9. Ordu Müfettişliği Karargâhı’nda askeri makamlara şifreleme işlemini yapan Yaver Muzaffer Bey (Kılıç) ve sivil makamlara şifreleme işlemini yapan bir memur (Amasya Postahane Memurlarından Telgrafçı Abdurrahman Rahmi Bey)
RAUF BEY VE REFET (BELE) BEY İMZA İÇİN TEREDDÜT EDİYORLAR
Rauf Bey kararları imzalamakta tereddüt göstermiş midir? İmzalamamak için hangi gerekçeye sığınmıştır? Refet Bey gerçekten bu kararları imzalamış mıdır? Yoksa imzalar gibi mi yapmıştı? Evet! Lidere ve vatan mücadelesine inanmışlık veya kısa bir tereddüt yani inançsızlık veya inanç eksikliği insanları nereye sürükleyecektir. Tarihimize bir de bu cephelerden bakılması zamanı gelmiştir. Bakalım imzalamış mı?
1927 yılının ekim ayının 15. günü Cumhuriyet Halk Partisinin İkinci Kongresi Ankara’da toplanmıştı. Sivas Kongresi I. Kongre kabul edildiği için bu kongre ikinci oluyordu. Aynı gün kongreye katılan Mustafa Kemal Paşa, 36 saat 33 dakika süren ve altı günde biten Nutuk’u okumaya başladı. Paşa, TBMM’ndeki “Hâkimiyet Milletindir” levhasının altındaki kürsüden “1919 yılı mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:” diyerek konuşmasına başladı ve 1927 yılına kadar geçen olayları belgeleriyle anlattı.
Muhtemelen 15 Ekim ve 16 Ekim, yani Nutuk’u okumaya başladığı ya birinci ya da ikinci gün konu “Amasya Toplantısı ve Kararlarına” geldi. Genelgenin nasıl yazıldığını anlattı ve kararların ana hatlarını okudu. “Görüyorsunuz ki bu yazdırdıklarım, zaten vermiş ve dört gün önce Trakya’ya bildirmiş olduğum bir kararın Anadolu’ya da genelge ile bildirilmesinden başka bir şey değildir. Bu kararın 21/22 Haziran 1919 gecesi, karanlık bir odada alınmış korkunç ve gizemli (esrarengiz) yeni bir karar olmadığı kolaylıkla anlaşılır sanırım. Bu noktanın aydınlanması için, arzu buyurursanız küçük bir açıklamada bulunayım.” Dedi.
Paşa elinde bazı kâğıtları, belgeleri milletvekillerine göstererek şöyle devam etti:
“Efendiler, o müsvedde işte bu kâğıtlardır, (göstererek) dört maddeliktir, içindekileri söyledim. Sonunda benim imzam vardır. Bir de, görevi dolayısıyla, Kurmay Başkanım olan Albay Kâzım Bey’in (şimdi İzmir Valisi Kâzım Paşa - Kâzım Dirik), kurmay heyetinden tebliğ işleriyle görevli Hüsrev Bey’in (şimdi elçi – Hüsrev Gerede), askeri makamlara şifre eden emir subayım Muzaffer Bey’in (Kılıç) ve sivil makamlara şifreleyen bir memur efendinin (Abdurrahman Rahmi Bey) imzaları vardır. Bundan başka daha bazı imzalar vardır.
Bu imzaların bu müsveddeye konması iyi bir şans ve tesadüf eseridir.
Daha, Havza’da bulunduğum sırada, Ankara’da bulunan Yirminci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’dan bir şifre aldım. Bu şifre: ‘Tanıdığınız bir kişi kimi arkadaşlarla İstanbul’dan buraya gelmiştir. Nasıl hareket etmeleri konusunda ne emir buyuruyorsunuz?’ şeklinde idi. Adeta bir bilmeceyi andıran bu telgraf, bende büyük bir merak ve hayret uyandırdı. Söz konusu edilen kişiyi tanıyorum. Benden nasıl hareket edileceğini soruyor. Ankara’da arkadaşım olan güvenilir bir komutanın yanında. Telgraf da şifrelidir. Öyleyse neden adını şifreli olarak bile yazdırmaktan çekiniyor? Bir hayli düşündüm, kavrar gibi oldum. Tahmin buyrulur ki, bilmece çözmekle uğraşacak zamanım yoktu. Fakat Fuat Paşa’yı yakından görmek; bölgeleri, çevreleri, düşünceleri üzerinde kendisiyle konuşmak, bence pek istenilir bir şeydi. Bu bilmeceli telgraftan ilham alarak kendisine şu ricada bulundum; ‘Ankara’dan ayrıldığınızı belli etmeyecek tedbirleri aldıktan sonra ad ve kıyafet değiştirerek birkaç gün için hemen yanıma geliniz. İstanbul’dan gelen arkadaşları da birlikte getiriniz.’
Gerçekten, Fuat Paşa dediğim gibi Havza’ya hareket eder. Ancak, bazı zorlayıcı nedenlerden dolayı, ben derhal Havza’dan ayrılıp Amasya’ya gitmeye mecbur olmuştum. Fuat Paşa, Havza yolunda durumu anlar ve Amasya’ya yönelir. İşte böylece 21/22 Haziran’da Amasya’da yanımda bulunuyor. Adı şifrede bildirilmeyen kişi de Rauf Bey idi.
İstanbul’dan ayrılmak üzere, evimden otomobile bineceğim sırada Rauf Bey yanıma gelmişti. Bineceğim vapurun izleneceğini ve beni İstanbul’da iken tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir kimselerden işitmiş, onu bildirdi. Ben İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa batıp boğulmayı yeğledim ve yola çıktım. Kendisine de, eninde sonunda İstanbul’dan çıkmak zorunda kalırsa benim yanıma gelmesini söyledim.
Rauf Bey gerçekten İstanbul’dan çıkmak gereğini duymuş ve çıkmış; ama benim yanıma gelmedi. Arkadaşı olan 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey’le buluşmak istemiş ve İzmir cephesine daha yakın bir yerde daha etkili ve daha yararlı olacağını sanarak Bandırma - Akhisar yoluyla Manisa bölgesine gitmiş. Gittiği yerde, halkın maneviyatını bozuk, durumu tehlikeli ve korkunç bulmuş. Hemen ad değiştirerek oradan Ödemiş, Nazilli, Afyonkarahisar üzerinden Aziziye (Emirdağ) -Sivrihisar yoluyla ve araba ile de Ankara’ya Fuat Paşa’nın yanına gelmiş ve bana haber göndermiş. Pek güzel ama adını saklayarak beni üzmenin anlamı var mıydı?
Öte yandan, Üçüncü Kolordu Komutanım olup Samsun Mutasarrıflığında bıraktığım Refet Beyi artık Sivas’a, Kolordu merkezine göndermek istiyordum. Birkaç kez, gelmesi için emir vermiştim. Bölgesinde teftişe çıkmış. Emirlerime cevap bile alamıyordum. Nihayet, o da bir tesadüf eseri olarak o gün gelmişti.
FUAT PAŞA İMZALADI
Şimdi imza işine gelelim: Ben müsveddenin yeni gelen arkadaşlarca da imzalanmasını istedim. O sırada Rauf ve Refet Beyler benim odamda, Fuat Paşa başka bir odada bulunuyorlardı.
Rauf Bey, ‘konuk olduğundan bu müsveddeye imza koymak için kendinde bir ilgi ve yetki görmediğini’, incelikle söyledi. Bunun bir tarihsel an değerinde olduğunu ileri sürerek imza etmesini söyledim. Bunun üzerine imza etti. Refet Bey imzadan çekindi ve ‘böyle bir kongre toplanmasındaki maksat ve yararı anlayamadığını’ söyledi.
İstanbul’dan beri yanımda getirdiğim bu arkadaşın -tuttuğumuz yola göre- anlaşılması pek kolay olan bir konuda açığa vurduğu düşünüş ve duyuş biçimi bana çok acı geldi. Fuat Paşa’yı çağırttım. Paşa, maksadımı anlayınca derhal imza etti. Fuat Paşa’ya Refet Bey’in çekinmesinin nedenini anlayamadığımı söyledim. Fuat Paşa Refet Bey’den biraz ciddi açıklama yapmasını istedikten sonra, Refet Bey müsveddeyi eline alarak kendine göre bir işaret koydu. Öyle bir işaret ki, bunu, bu müsveddede bulmak biraz güçtür. (Buyurun, merak eden inceleyebilir.)
YARIN: “İLK BEŞLERİN MUKADDES İTTİFAKI” VE İMZACILARIN DEĞERLENDİRMESİ