DOĞUMUNUN 103. YILINDA BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN TÜRK DÜNYASI VİZYONU (1)
Tarihte olduğu gibi bugün de sayı itibarıyla, vasıf itibarıyla, kültür itibarıyla Türk milleti yeryüzünün en kalabalık, en büyük milletlerinden biridir. Bu sebepten kendini Türk bilen her insanın, Türklük şuuruna sahip olan her insanın iç ve dış Türkler diye bir ayrıma dahi lüzum görmeden, böyle bir ayrım yapmadan, ‘Yeryüzünde bir Türk meselesi var, bir Türk varlığı var. Bu bir realitedir.’ diyerek bunun üzerinde düşünmesi, araştırma yapması lazımdır.” (Alparslan Türkeş ile Mülakat”, Bizim Ocak Dergisi, Temmuz 1991.)
“TARİH BENİ İKİ KONUDA HAKLI ÇIKARDI”
İlk gençlik yıllarımızdan beri şahsında ve düşüncelerinde Türk milliyetçiliği davasını, Ülkücülüğü öğrendiğimiz Merhum Bağbuğ’umuz Alparslan Türkeş ile yakından tanışma, birebir sohbetlerinde bulunma fırsatını doksanlı yıllarda bulabilmiştim. Askerî öğretmen olarak Kara Harp Okulunda görev yaptığım yıllardı. Başbuğ’umuzun kutlu yolundan şerefle yürüyen, ülkemizin ve milletimizin zor zamanlarında Ülkücü olmanın çilesini çeken, bulundukları konumlarda şartlar ne olursa olsun yılmadan Türk milliyetçiliği davasına hizmete devam eden askerî öğretmen, doktor ve hukukçu arkadaşlar olarak Başbuğ’umuzla sohbet için, daha doğrusu Başbuğ pınarından kana kana içmek için bir araya geliyorduk.
Merhum Başbuğ, sohbete de uygun olan bu yemekli toplantılara partili bazı arkadaşları, milletvekilleri ile gelir, yemek yenir, sonrasında da Türkiye ve dünya meseleleri hakkında konuşurdu. Bu arada bizlerin sorularını da cevaplandırırdı.
Yine, yaklaşık yirmi civarında asker arkadaşımızın katıldığı böyle dar kapsamlı gerçekleştirdiğimiz bir toplantıda her zamanki gibi çok önemli tespitler yapmıştı. Zannederim 1994 yılı idi. 1989’da Berlin duvarı yıkılmış, 1945’ten beri devam eden iki kutuplu Soğuk Savaş Dönemi’nin sonuna gelinmişti. Sovyetler Birliği Gorbaçov’un başlattığı “glasnost ve perestroyka” politikaları ile iç bünyesinde yeni düzenlemeler yapmaktaydı. 20. yüzyılın en totaliter ve en kanlı ideolojisi komünizm tarihe karışmıştı. Sovyetler Birliği’nin esaretinde bulunan Türk Cumhuriyetleri 1990’dan itibaren birer birer bağımsızlıklarını ilan etmekteydiler. Soğuk Savaş sonrasında dünya yeniden şekilleniyordu. Merhum Başbuğ’umuz, genel bir değerlendirmeden sonra mealen şunları söyledi:
“Arkadaşlar tarih beni iki konuda haklı çıkarmıştır. Ben Türk milliyetçiliği davasının lideri olarak baştan beri komünizmin Türk milletinin ve insanlığın aleyhine bir ideoloji olduğunu söyledim ve bu konuda milletimizi ve özellikle gençlerimizi ikaz ettim. Bu konuda haklı çıktım. İkinci konu “Esir Türkler” veya “Dış Türkler” konusudur. Yıllardır, Sovyetler Birliği ve Çin’de esir bulunan Türk dünyasının varlığından bahsettim, devletimizin, milletimizin ve gençlerimizin dikkatini bu konuya çektim. Türk dünyasının hürriyetine kavuşması için uğraştım. Allah şükürler olsun şimdi esir Türklerin hürriyetine kavuştuğuna, bağımsız birer devlet olarak tarih sahnesine çıktığına şahit oluyoruz. Bu konuda da haklı çıktım.”
Şüphesiz bu, tarih ve insanlık önünde haklılığı ispatlanan, devlet adamı ciddiyeti içinde derin bir fikrî/ideolojik zemine oturan, aynı zamanda kendisini “tabutluklarda” işkenceden Mamak zindanlarında çile çekmeye kadar götüren şerefli bir mücadele sürecine de işaret eden çok önemli bir tespitti.
Başbuğ’un bu sözlerinde âdeta, Atatürk’ün, “Mesudum. Çünkü muvaffak oldum.” sözlerini hatırlatan haklı bir gurur da vardı. Haklıydı… Çünkü daha Harp Okulu yıllarından itibaren “Türklük davasına” inanmış ve onun uğrunda mücadele etmişti. Şimdi o mücadelenin sonuç verdiğini, başarıya ulaştığını görüyordu. Vizyon sahibi bir liderdi… Çünkü Sovyet tehdidi dolayısıyla kimsenin ağzına almayı bırakın, düşünmeye dahi cesaret edemediği bir konuyu dile getirmiş, Türklük davasını omuzlamış, teorisini ortaya koymuş, konuyu gençliğe ve millete mal etmişti. Bu yazıda rahmetli Bağbuğ Alparslan Türkeş’in Türk dünyası vizyonunun ne olduğunu, hem kavramsal hem fikrî/ideolojik düzeyde ortaya koymaya çalışacağız. Aynı zamanda Başbuğ’un bu konuda neler yaptığını örnekleriyle anlatmaya çalışacağız.
YARIN: TÜRKLÜK VE TÜRK DÜNYASI BİLİNCİNİN OLUŞUMU