Yunanistan’ın amacı, Kıbrıs’ı ilhak etmekti

Ali GÜLER

BARIŞ HAREKÂTININ 45. YILINDA TÜRK-YUNAN SORUNLARINA GENEL BİR BAKIŞ -2

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Yunanistan’ın “Küçük Asya macerası” ile birlikte 09 Eylül 1922’de İzmir’de denize gömülen Megali İdea, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Ege Denizi’nde bulunan Menteşe Adaları’nın (Oniki Ada) Yunanistan’a verilmesi ve Akdeniz’de Kıbrıs’ın Yunanlılaştırılması faaliyetleri ile yeniden hortlamıştır.

20. yüzyılın ikinci yarısında, dünya ve bölgenin gündemini işgal eden Kıbrıs’ın ilhakı, yani “Enosis,” Megali İdea çerçevesinde, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını, Yunanistan’ın Türkiye’yi güneyden de kuşatarak, onu adeta Anadolu Yarımadası’na hapsetmesini ifade etmektedir.

Yunanistan; Ege adaları ile Kıbrıs’ı Anadolu’ya yönelik yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için atlama taşı olarak kullanmakta, Türkiye’yi güneyden ve batıdan kuşatmaya çalışmaktadır. Ege adalarının neredeyse tamamının Yunan egemenliğine girmesiyle, Yunanistan Kıbrıs’a olan ilgisini artırmış ve geçmişte sergilediği yayılmacı planı bu defa Kıbrıs’ta uygulamaya başlamıştı. Bu planı “EOKA terör örgütü” uygulayacaktı. EOKA terör örgütü; Kıbrıs milisleri “Helen ulusal örgütü” kelimelerinin kısaltılmış şeklidir. EOKA’nın amacına katkıda bulunmak için kurulan diğer gizli terör örgütünün adı “AKRİTAS teşkilatı,” askeri planın ismi ise “AKRİTAS planı”dır.

Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Yorgacis Akritas’ın adını alan örgütün ana hedefi, Türklere karşı operasyonlar başlatarak Kıbrıs’ı Yunanistan’a ENOSİS (ilhak) etmek yani “etnik temizlik” yaparak adadaki Türkleri yok etmekti.

1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra antlaşmalarının devamında, 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Dünyanın en uzun anayasalarından biri olan, 199 maddeden oluşan Kıbrıs Anayasası ile iki eşit toplumun birlikte yönetecekleri bir devlet yaratılmıştır. Fakat Rumlar Kıbrıslı Türkleri hiçbir zaman ortakları olarak görmediler. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın Kıbrıslı Türklere vermiş olduğu eşitlik haklarını hiçbir zaman kabul etmediler.

KANLI NOEL SALDIRISI

Durumun ciddiyeti 22 Kasım 1962 günü Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios’un, “Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’nın Kıbrıslı Türklere vermiş olduğu hakların çok fazla” olduğunu ifade etmesi ile anlaşıldı. Makarios 30 Kasım 1963 günü anayasada değiştirilmesini istediği 13 maddeyi resmen açıkladı.

Değiştirilmesi istenen maddelerin çoğu Türk toplumunun eşitliğini vurgulayan maddelerdi. Bu teklifin reddedilmesi üzerine, EOKA tarafından Kıbrıs Türk toplumunu yok etmek için AKRİTAS planı uygulanmaya başlandı. Kıbrıs Türk mahallelerine, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne silahlı saldırıda bulunuldu. 21 Aralık “Kanlı Noel” saldırısı ile Türk alayında görevli Bnb. Dr. Nihat İlhan’ın eşi ve iki çocuğu bugün “barbarlık müzesi” olarak kullanılan evde banyo küvetinin içine sokularak öldürüldü. Olaylar sırasında toplam 146 Türk katledildi, 103 Türk köyü yakılarak 27.000 Türk, göçmen durumuna düşürüldü.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 04 Mart 1964 tarihli kararı ile adaya barış gücü gönderilmesine karar verildi ve 27 Mart 1964’te BMBG göreve başladı. Ancak, BMBG Ada’daki Rum saldırılarını durduramamıştır.

Barış Gücü sadece Rum saldırıları başladığı zaman aradan çekilmiş ve dışarıdan bir gözlemci gibi ölenler ve yaralananların raporunu tutmuştur. Hiçbir şekilde Türk toplumunun güvenliğini sağlayamamıştır.

1963 olaylarının hukuki bakımdan en önemli sonucu, 1960 Anayasası ile yönetimde iki toplum arasında kurulan dengeyi, Rumların silah zoru ile yıkmış olmasıdır.

Böylece 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Rumların ENOSİS hedefinden vazgeçmemeleri nedeniyle ancak, 3 yıl yaşamış ve 1963’de Rumlar tarafından yıkılmıştır. Bu olaylarla Kıbrıs Türkleri, kendilerinin de eşit kurucu ortağı oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminden, fiilen ve zorla dışlanmışlardır.

Türklere karşı uygulanan şiddet ve saldırılar, 1963 yılından 1974 yılına kadar adanın çeşitli yerlerinde ve çeşitli tarihlerde devam etti. Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı konusunda; Yunanistan’a ilhakın uzun vadede gerçekleşmesini isteyen Makarios ile 21 Nisan 1967’de Yunanistan’ın yönetimini ele geçiren ve ilhakın biran önce gerçekleşmesini isteyen “cunta yönetimi” arasında fikir ayrılıkları meydana geldi. Cunta liderleri bu ilhakın biran önce gerçekleşmesini istiyorlardı.

Ancak Başpiskopos Makarios engeli ortadan kalkmalıydı. Olayların başından beri örgütte çalışan Nikos Samspson bu iş için görevlendirilmiş, Kıbrıs’a gönderilen Yunan subay ve askerleri ile birlikte 15 Temmuz 1974 günü Cumhurbaşkanı Makarios’u ortadan kaldırmak amacıyla başkanlık sarayını basmış, Rum Milli Muhafız Teşkilatını da yanına alarak bir darbe ile Makarios’u devirmiş ve “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti”ni ilan etmiştir.

Ancak Makarios bu darbeden kurtularak önce İngiliz üsler bölgesine sığınmış, oradan da İngiltere’ye gitmiştir. Burada amaç geçici bir süre olağanüstü hal süsü verilerek, bir askeri darbe ile Kıbrıs Türklerini 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığından atmaktı. Sampson darbesi ENOSİS, yani adanın fiilen Yunanistan’a ilhakından başka bir şey değildi.

Olay Yunanistan’ın Kıbrıs’a açık bir müdahalesi idi. Gelişen bu durum üzerine, Türkiye; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Yunanistan ve İngiltere’den oluşan diğer garantör devletlerden biri olan İngiltere ile doğrudan temasa geçerek bu duruma bir son verilmesi için destek çağrısı yapıyordu. Çünkü garantör devletlerden biri diğeri olan Yunanistan anlaşmaları ihlal eden taraftı.

CUNTA DEVRİLİYOR

Ancak İngiltere konu ile ilgili olarak çekimser bir tavır sergilemekteydi. TC. Başbakanı Bülent Ecevit, İngiltere Hükümeti ile temaslar yapmak üzere 17 Temmuz’da Londra’ya gitti. Başbakan Wilson ve Dışişleri Bakanı Callahan ile yaptığı görüşmelerden bir sonuç alamadı. Öte yandan Amerika’nın Atina üzerindeki baskılarına rağmen, Yunan Cunta Hükümeti Kıbrıs’taki Yunanlı subayların ve terörist Sampson’un geri çekilmesini kabul etmiyordu. NATO’da yapılan müzakerelerde; Yunanistan, Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarmasına ihtimal vermiyor ve Türkiye’nin müdahale etmesi durumunda kendilerinin de kuvvet gönderecekleri tehdidinde bulunuyordu.

Gerek İngiltere, gerek BM, gerekse NATO’nun olaya bir çözüm bulamayacağını anlayan Türkiye, Başbakan Ecevit’in 19 Temmuz akşamı Londra’dan dönmesinin ertesi günü, 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs’a garantörlük anlaşması haklarını kullanarak tek başına müdahale etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri; 20 Temmuz 1974 sabahı deniz, hava ve karadan başlattığı 1 nci ve 2 nci Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta EOKA terör örgütünün başlatmış olduğu tedhiş olaylarına son vermiş, adaya barış ve huzur getirmiş, Cunta Hükümeti’nin devrilmesi ile de Yunanistan’a demokrasi yönetimi geri dönmüştür.

Bugün adada barışı ve adada yaşayan Türk toplumunun güvenliğini sağlamak amacıyla TSK’ni temsilen bulunan KTBKK’lığının vazifesi, Kıbrıs’ta güvenilir bir barış antlaşması sağlanıncaya kadar, sorumluluğuna verilmiş olan bölgede, garantör devletlerden biri olan Türkiye’nin hak ve menfaatlerini, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır.

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığının sorumluluğuna verilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgesi, Kıbrıs Adası’nın % 35’ini teşkil etmektedir. Ada’nın geri kalan kısmının % 60’ı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bölgesi, % 2.5’u İngiliz üsleri, % 2.5’u ise Birleşmiş Milletler Barış Gücü kontrolündeki ara bölgedir. Kıbrıs’ta halen iki ayrı toplum ve iki ayrı yönetim mevcut olup, bu yönetimler, çok uluslu bir güç durumundaki BMBG tarafından kontrol edilen, 216 km. uzunluğa ve 20 m. ile 7 km. Arasında değişen genişliğe sahip ara bölge ile birbirinden ayrılmıştır. BMBG; Kıbrıs’ta, KTBKK’lığınca sağlanan huzur ve güven ortamında, 13 ülkeye mensup 1246 mevcudu ile görev yapmaktadır.

Aradan geçen sürede, siyasî görüşmeler yapılmasına ve Türk tarafının adada iki kesimli, iki toplumlu, iki devleti esas alan “konfederasyon” önerisine karşılık, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi 1993 yılında Rum/Yunan ortak savunma doktrinini imzalayarak, niyetlerini açıkça ortaya koymaya devam etmişlerdir. Bu doktrine göre; Kıbrıs sorunu ile ilgili kararların ortaklaşa alınması ve Kıbrıs’ın Yunanistan’ın üniter savunma planlamasına dahil edilmesi için her türlü girişimde bulunulması kararı alınmış ve uygulamaya geçilmiştir. GKRY’nin silahlı gücünü teşkil eden ve büyük ölçüde Yunanlı subayların komuta ettiği RMMO envanterine dahil ettiği yeni silahlarla, zırh gücü ve hareket kabiliyetini artırmış, ateş gücünü çoğaltmış, komuta kontrol sistemlerini modernize etmiştir.

GKRY; halen modern konvansiyonel silahlara dayanan silahlanmasını iddialı projelerle sürdürmekte ve bu silahlanma çılgınlığı, Rumların adadaki gerginliği her geçen gün artırmasına neden olmakta ve potansiyel çatışmalara zemin oluşturmaktadır.

3. EGE SORUNLARI 3.1. ADALAR SORUNU

Ege Denizi, Akdeniz’in kuzeye doğru uzanan bir parçası durumundadır. Kuzeyden güneye uzunluğu 660 km.’yi bulan dikdörtgen şeklindeki Ege Denizi’nin kuzeyde 270, orta kısımlarda 150, güneyde 400 km. civarında genişliği vardır. Bütün bu sınırlar içerisinde Ege Denizi 214.000 km’lik bir alana sahiptir.

Bu denizin en önemli özelliklerinden birisi de Çanakkale Boğazı ile Marmara Denizi’ne, oradan da İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e açılmasıdır. Ege Denizi Anadolu yarımadası ile Yunanistan yarımadası arasında bulunan irili ufaklı 3000 kadar ada ve ada görünümündeki kara parçalarını da içine alan yarı kapalı bir denizdir.

Anadolu yarımadasının batı kıyılarının çok fazla girintili ve çıkıntılı olması ve bu kıyılara çok yakın konumda çok sayıda ada bulunması, Ege Denizinin daha önce büyük bir kara parça olduğunu düşündürmektedir.

Ege Denizi’nin, başka yerlerde çok az görülen, girintili çıkıntılı kıyılara; bu kıyılarda bulunan çok sayıdaki koy, körfez, boğaz ve yarımadaya sahip olma gibi bir başka özelliği daha vardır. Yunanistan yarımadası ile Anadolu yarımadası arasında bulunan bu 3.000’e yakın ada ve adacıklara “Ege Adaları” adı verilir. Bu adaların sayılarının çok fazla oluşu yüzünden Ege Denizi’ne eskiden “Adalar Denizi” denilmiştir. Ege Denizi’ndeki adaların yüz ölçümlerinin çok farklı olmasına ve sayılarının da çok fazla olmasına rağmen bütün Ege Denizi’ne serpiştirilmiş gibi görünen bu adaların yine de bir gruplanmaya tabi tutulmasının mümkün olduğu görülür. En alt bölümdeki adalardan Rodos, Girit, Kerpe, Kitira, Anadolu ve Yunanistan yarımadalarının ana kara parçalarının dışında bulunurlar.

Diğer adaların hemen hemen hepsi Türk ve Yunan ana kara parçalarının önünde bulunan bölgelerde toplanmışlardır.

Yarın: Ege adalarındaki durum

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.