BARIŞ HAREKÂTININ 45. YILINDA TÜRK-YUNAN SORUNLARINA GENEL BİR BAKIŞ -1
Yunanistan, 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye aleyhindeki faaliyetlerini yoğunlaştırmış ve terör örgütleriyle geniş bir cephe oluşturma yoluna gitmiştir. Yunanistan, aşırı sol terör örgütleri, ASALA, PKK ve diğer Türkiye düşmanlarıyla ilişkiye girmiş ve bunlara her türlü desteği sağlamıştır. Bugün de FETÖ unsurlarını korumaktadır.
Türkiye ile Yunanistan arasında mevcut olan sorunlar, tarihten gelen sebeplerle şekillenen Yunan politikalarının eseridir. Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak doğuşundan itibaren takip etmeye başladığı “megali idea” (büyük Yunanistan yaratma düşüncesi), iki ülke arasında iş birliğine yönelik makul ve mantıklı politikalar geliştirilmesini engellemiştir. Yunanistan, 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye aleyhindeki faaliyetlerini yoğunlaştırmış ve Türkiye üzerinde yıkıcı ve bölücü emeller besleyen tüm unsurlarla geniş bir cephe oluşturma yoluna gitmiştir. “Düşmanımın düşmanı, dostumdur” prensibiyle hareket eden Yunanistan; tarihi süreç içinde aşırı sol terör örgütleri, ASALA, PKK ve diğer Türkiye düşmanı terör örgütleriyle ilişkiye girmiş ve bunlara her türlü desteği sağlamıştır. Bugün de 15 Temmuz sonrasında ülkesine sığınan bütün FETÖ unsurlarını korumaktadır.
Yunanistan’da Türkiye aleyhindeki terör faaliyetlerinin desteklenmesi, adeta bir devlet politikası haline getirilmiştir. Yunanistan Cumhurbaşkanı Konstantin Karamanlis, 1974 yılı sonbaharında Selanik Fuarı’nın açılışında yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu: “Bugünkü gücümüzle, Türkleri savaşarak yenmemize imkan yok. Mücadelemizi her çareye başvurarak sürdüreceğiz. Türklerin yaralarını kaşıyıp, kanatacağız.” Bu tarihten sonra; önce Türkiye’deki aşırı sol terör örgütlerine, sonra da Ermeni terör örgütü ASALA’ya destek veren Yunanistan, 1984 yılından itibaren de bölücü terör örgütü PKK’ya, Öcalan’ı saklamak dahil, her türlü yardımı yapmaya başlamıştır ve buna bugün de devam etmektedir.
Bu bakımdan Yunanistan Başbakanlarından Andreas Papandreu’nun 1995 seçimleri sırasında yaptığı bir konuşmada söylediği şu sözler anlamlıdır: “Elenizmin mücadelesi, Kürdistan dağlarından başlar.” Yunanistan, AB’ye tam üye olduktan sonra da milli politikalarını “Türk düşmanlığı” üzerine kurmaya devam etmiştir. Kıbrıs, Ege Denizi ve adalar, azınlıklar, Patrikhane, PKK terör örgütü, ABD yardımları, Ermenistan ve Suriye’ye verilen destek, Türkiye’nin AB’ye üyeliği, Avrupa ordusu oluşumundan Türkiye’nin dışlanması ile ilgili konular, Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı genel, milli politikasını oluşturmuştur. Türk-Yunan ilişkilerinde Yunanistan, “çözümsüzlük-çözümdür” politikası uygulayarak Türkiye’nin, sorunların çözümü konusundaki önerilerine ilgi göstermeden mevcut durumu kendi lehinde çözümlere ulaşmak istemektedir. Yunanistan’ın politikaları; Türkiye’nin, Ege Denizi’ndeki egemenlik hakları başta olmak üzere, güvenlik ihtiyaçlarını ve uluslararası platformda siyasi, sosyal ve ekonomik haklarını engellemeye ve yıpratmaya yönelik politikalardır.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde son dönemlerde, özellikle terör örgütünün başı A. Öcalan’ın üzerinde güney Kıbrıs Rum Yönetimi pasaportu ile Kenya’daki Yunan büyükelçilik konutunda yakalanmasından sonra yaşanan görünüşteki yumuşamaya rağmen, gerçekte Yunanistan’ın Türkiye aleyhindeki tutumunda somut bir değişiklik olmamıştır. Yunanistan, yine Türkiye’nin AB’ne tam üyeliğini zorlaştırmaya ve geciktirmeye çalışmakta, Kıbrıs sorununun çözümünü ön şart olarak ileri sürmekte, Türkiye’ye karşı aşırı silahlanma çabalarını sürdürmekte, Doğu Karadeniz Bölgesi’ne yönelik ayrılıkçı faaliyetlerini yoğunlaştırmakta, bu konuda Ermenistan ile iş birliği yapmakta, Patrikhane’nin olmayan “ekümenik” (evrensel) niteliğini hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Yunanistan, bütün bu faaliyetlerinden sonuç alabilmek için, dünyada “Türk düşmanlığı” düşüncesi oluşturmaya çalışmakta, Türkiye ve Türk milleti aleyhinde sürekli propaganda yapmakta, Türkiye aleyhindeki her türlü faaliyeti desteklemektedir. Yunanistan’ın tutum ve davranışlarına karşı Türkiye, bölgede barış ve istikrarın sağlanması için tüm iyi niyetli yaklaşımlarını sürdürmektedir. Türkiye tüm sorunların barışçı yollardan çözümünü istemektedir. Komşuları ile ilişkilerini de bu doğrultuda şekillendirmektedir. Türkiye, Yunanistan’dan uluslararası antlaşmalara saygı göstermesini ve Ege Denizi’nin iki ülke arasında sorunlu bir deniz değil, bir barış denizi haline gelmesini istemektedir. Türkiye terörle mücadelede, insan haklarına saygılı, demokratik, laik, hukuk devleti niteliklerinden ve üniter yapısından asla taviz vermeden uyguladığı kararlılığın, başta Yunanistan olmak üzere diğer devletler tarafından da gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır.
Şüphesiz, güçlü ve istikrarlı bir Türkiye, Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya ve Türk dünyası için huzur ve güven ortamının sağlanmasında önemli bir unsurdur. Jeopolitik konumu, tarihi, kültürel misyonu ve laik, demokratik, cumhuriyet rejimi ile Türkiye gerçekten bölgede bu rolü üstlenebilecek tek ülke durumundadır.
Kıbrıs sorununa geçmeden önce; aramızdaki sorunların neler olduğunu kısaca ve topluca görelim:
1. Kıbrıs sorunu
2. Ege sorunları
a. Adaların silahlandırılması
b. Kara suları
c. Kıta sahanlığı
d. Hava sahası
e. Fır hattı
3. Azınlıklar sorunu
a. Batı Trakya’daki Türk azınlığa yapılan baskılar
b. Fener Rum Patrikhanesi’nin siyasî faaliyetleri
c. Heybeliada Ruhban Okulunu yeniden açma girişimleri
4. Pontus Devleti’ni diriltme çabaları
5. Yunanistan’da, Türkiye’ye yönelik terörün örgütlenmesi
6. AB-Türkiye ilişkilerinde Yunanistan’ın çıkardığı güçlükler
1. KIBRIS SORUNU
Bütün bu sorunlar içinde, hem ikili, hem de çok taraflı ilişkiler bakımından Türkiye ile Yunanistan arasında en önemli ve güncel sorun Kıbrıs sorunudur. Kıbrıs’la ilgili gelişmeler ve Kıbrıs’la ilgili Yunan politikaları, Yunanistan’ın Türkiye ile olan ilişkilerindeki gerçek tavrını da ortaya koyacak netliktedir. Kıbrıs adası, 9282 km2 yüzölçümü ile Türkiye’ye 70, Girit’e 550, Yunanistan’a 965 km uzaklıkta, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanmış, Akdeniz’in 3’üncü büyük adasıdır. 3’üncü zamanda Anadolu ile birleşik olan adanın, 4’üncü zamanda Türkiye’nin İskenderun bölgesinden koptuğu ifade edilmektedir.
Doğu Akdeniz’de jeopolitik konumu nedeniyle Kıbrıs, bölge devletleri arasında mücadele sebebi olmuştur. MÖ. I. yüzyıla kadar Mısır’ın egemenliğinde olan ada, daha sonra Roma İmparatorluğu, MS. 395 yılında da Doğu Roma İmparatorluğu eline geçmiştir. Daha sonra Arapların eline geçen Kıbrıs, Haçlı Seferleri sırasında İngilizler tarafından işgal edilmiş ve bir krallık kurulmuştur. 1489 yılında Venedik tarafından işgal edilen ada, 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında yenilen Osmanlı İmparatorluğu adayı, 1878’de İngiltere’ye geçici olarak terk etmiştir. 36 yıl sonra 1. Dünya Savaşı başlangıcında, İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı ilhak etmiş, Lozan Antlaşması ile Türkiye Kıbrıs’ı İngiltere’ye bırakmıştır.
Bu tarihî gelişim içinde, hiçbir zaman Yunanistan’ın olmayan Kıbrıs’la Yunanlıların ilgilenmelerinin başlangıcını, Megali İdea fikrinin ortaya atılması teşkil eder. “büyük ülkü” anlamına gelen “Megali İdea”nın, Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra ortaya çıktığı, kilise tarafından desteklendiği ve 21’inci yüzyıla kadar geldiği görülmüştür. Bu ırkçı doktrin, kuruluş amacı olarak ortaya koyduğu hedeflerine ulaşabilmek için, her türlü eylemi geçerli kabul etmiş ve tüm dünya insanlığının lanetlediği terörizmi silah olarak kullanmıştır. 1791 yılında gündeme getirilen ve 1796 yılında Bükreş’te çizilerek “Yunanlıyım” diyen tüm toplumlara gönderilen Megali İdea haritası, basılıp dağıtıldığı zaman, dayanak olarak alabileceği ulusal bir toprak (Yunanistan devleti) kurulmamıştır. Bu gerçeğe rağmen, bu tür öğretiyi doktrin kabul edenler, Bizans İmparatorluğunu “Elen Devleti” kabul etmekte, hatta Makedonyalı İskender’i safkan Elen saymakta bir sakınca görmemektedir.
İşte İstanbul’un fethinden 340 yıl sonra 1791’de ortaya atılan bu düşüncenin amacı, Türk ulusunu yaşadığı topraklardan atmak, geçmişte Makedon topraklarını kendilerinin sayarak, bu ülkeler üzerinde büyük Yunanistan’ı kurmaktı. Yunanistan bağımsızlığını kazandığı 1830 yılından 1922 yılına kadar yaklaşık 100 yıl içinde, bu programın büyük kısmını, Osmanlı İmparatorluğu’nun zafiyeti ve dış ülkelerin desteği ile gerçekleştirmiştir.
Kurulduğu günden itibaren Yunanistan, güvenliğinin olmadığını ve Türkiye tarafından tehdit edildiğini her ortamda dile getirmesine karşın, Türk topraklarına yönelik yayılmacı politikasını sürdürmüştür. İlk kurulduğu zaman Yunanistan’ın yüzölçümü 47.516 km2 iken; 1878 Berlin Antlaşması ile Yunan toprakları 50.211 km2’ye, Birinci Balkan Savaşı sonunda imzalanan 1913 Londra Antlaşması ile 97.237 km2’ye, İkinci Balkan Savaşı sonunda imzalanan 1913 Bükreş Antlaşması ile 102.730 km2’ye, 13 Şubat 1914’te yapılan Londra Konferansı sonunda 18.311 km2’ye, Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Neuilly Anlaşmaları ile 129.880 km2’ye ve 10 Şubat 1947’de imzalanan Paris Antlaşması ile 132.562 km2’ye ulaşmıştır.
Yunanistan tarafından dünya kamuoyunda devamlı olarak iddia edilen “Türkiye tehdidi” nasıl bir tehdittir ki, Türkiye Yunanistan’ı tehdit etmiş, ancak Yunanistan iddia ettiği bu tehdide rağmen topraklarını, Türkiye aleyhine % 278 oranında büyütmüştür. Ayrıca burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus; Yunanistan’ın bu yayılmacı faaliyetlerini ve büyümesini, hiçbir askerî başarı elde etmeden, İngiltere ve Rusya başta olmak üzere batılı devletlerin desteği ile barış antlaşmaları esnasında sağlamış olmasıdır.
Yunanistan’ın yayılmacı emellerinin dayanak noktasını teşkil eden “Megali İdea” bugüne kadar iki büyük başarısızlık göstermiştir. Bunlardan birincisi, Türk Kurtuluş Savaşı ile 1922’de Yunanlıların Anadolu’dan uzaklaştırılması, ikincisi ise, 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının önlenmesidir.
Yarın: Amaçları, Kıbrıs’ı ilhak etmekti...