ABD’nin, Pensilvanya’nın Adayı Kim?

Ali TÜRKMEN

Kişiler, işletmeler, kamu kurum ve kuruluşları ile toplumlaşmanın, sosyalleşmenin son aşaması olan devletler geleceğe dair planlar yaparak ve bu planları uygulayarak hayatlarını sürdürürler.  

Bu planlar kısa, orta ve uzun vadeli planlar olarak sınıflandırılabileceği gibi, taktik ve stratejik planlar olarak da tasnif edilebilmektedir.  

Bazı ülkeler yaptıkları (5-10-25-50-100 yıllık) stratejik planları çok iyi uygulayabildikleri halde, maalesef bizim gibi bazı ülkelerde ise çok güzel planlar yapılır ama uygulan(a)maz. Şimdi bu sözümüz için bazıları kurumların resmî internet sitelerinde de bulunan stratejik planları kastederek, var derler ama biz de yok demiyoruz, uygulamada sıkıntılar var diyoruz.  

Emperyalist-Sömürgeci güçlerin perde arkasında ve tepesinde bulunan İsrail ile sahnede görünen ABD, İngiltere ve Fransa (Rusya ve Çin şimdilik kendi iç meseleleriyle uğraştıklarından bu üçlü kadar etkili değiller) 50 yıllık, 100 yıllık planlarını kendi çıkarları doğrultusunda dünyanın her yerinde uyguluyorlar.  

Bir başka deyişle dünyadaki aktörler belli, bunların dışındaki ülkeler ise sahne, bir de bazı figüranlar var tabii. Bazı figüranlar ise şimdilerde kendilerini büyük göstermek için “Bölgesel Aktör” gibi terimler kullanmaktadırlar.  

Maalesef ülkemiz Ortadoğu ve Kuzey Afrika denilen birleşik-büyük sahnenin bir parçası konumunda. “Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika” oyunu ABD tarafından yazıldı. Sıra sahneye koymaya gelince Türkiye’de iktidarda bulunan ve iktidar olması muhtemel partiler bu iş için uygun değildi. DSP, MHP, ANAP, DYP, FP-RP; bu partiler ve liderlerinin hiç birisi, meselâ ABD’nin Irak’a girmesine, 1,5-2 milyon Müslümanın katledilmesine müsaade etmez, katillerin ülkelerine salimen dönmeleri için de dua etmezdi.  

Acilen böyle birileri bulunmalıydı. Çeşitli mağduriyet oyunları, kara propaganda, ekonomik baskı ve entrikalarla; iktidarıyla muhalefetiyle bütün partiler olumsuz, iş bilmez, memleketi yönetemez gösterilerek bir yıldız(!) parlatıldı. Hiçbir demokratik ülkede ve çok partili sisteme geçtiğimiz 1950 yılından bu yana ülkemizde görülmeyen (bir partiden ayrılıp yeni bir parti kurarak esas partiden çok ve önemli miktarda oy almak gibi) şeyler oldu ve AKP iktidar oldu.   AKP iktidar oldu ama Recep Tayyip Erdoğan başbakan olamadı. 116 karanlık günün sonunda bir formül bulunarak Erdoğan başbakan oldu. –Bugün CHP ile MHP bir araya geldi diye eleştiren AKP’liler o günlerdeki CHP AKP iş birliğini çok çabuk unutmuşa benziyorlar.-  

Başbakan olunca Recep Tayyip Erdoğan, kendi ifadesiyle “BOP Eşbaşkanı” da oldu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Irak, Tunus, Mısır, Libya karıştı, sonra Suriye karıştı…

Bu ülkelerin hepsinde karışıklık ve kaos halen devam ediyor ve yakın gelecekte de bitecek gibi görünmüyor. Milyonlarca Müslüman-İnsan katledildi, yüzbinlercesi sakat kaldı, akıl ve ruh sağlıkları bozuldu.  

Peki, bu işten kim kârlı çıktı? Bu ülkelerdeki petrolü ve diğer doğal kaynakları kendi ülke şirketleri vasıtasıyla satan bahse konu ülkeler kârlı çıktı. Türkiye’deki kârlılar kim diye soracak olursanız onlar herkesin malûmu. Bu süreçte kimlerin servetine servet kattığını hepimiz biliyoruz. Bilmesek her ortamda “bal tutan parmağını yalar” sözünü duymayız. Bu lafı en çok da AKP’ye oy vermiş olan vatandaşlarımız kullanmıyorlar mı? Tamam, birileri zengin oldu ama genel olarak sıradan insanlarımıza ne düştü? İktidarda kalabilmek için yapılan yollar, hastaneler v.s. küçük iyileştirmeler. Küçük diyorum çünkü Demirel ve Özal da tek başına iktidar oldukları 6-7 yıl gibi kısa sürelerde çok daha önemli işlere imza atmışlardı.  

Bu iktidarın olumsuzluklarını görmek için; olumlu yaptıklarını göklere çıkaran, güçleri yettiğinde olumsuzlukları olumlu gibi gösteren, yetmediği takdirde görmezden gelen, yok sayan basın ve yayın organlarının dışında ciddi anlamda geçekleri ifade edenler takip etmek gerekir.  

Bir misal vermek gerekirse: “IMF, Dış Borçlar ve AKP’nin Yalanları” başlıklı yazımda Başbakana bağlı olan Hazine Müsteşarlığından aldığım rakamları kullanarak “Başbakan iktidarları döneminde ihracatımız 4 kat arttı diyor, doğru söylüyor ama aynı dönemde ithalatımız da 5 kat arttı. Başbakan bunu söylemeyerek, eksik bilgi vererek vatandaşlarımızı yanıltıyor” diyorum. Bazı insanlarımız “Hükümete iftira atıyorsun” diye yorumlar yapıyorlar. Rakamları kendimiz uydurmuyoruz, çarpıtmıyoruz, Hazine Müsteşarlığından aldığımız rakamlara dahi inanmıyor bazı vatandaşlarımız. Biz doğruları ifade etmeye devam edeceğiz. Cenab-ı Allah kör kütük gidenlerin, aklıyla ve vicdanıyla düşünemeyenlerin ferasetini artısın ne diyelim.  

Gelelim Cumhurbaşkanı Seçimine. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli bu seçimde inisiyatifi ele alarak “Recep Tayyip Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz, muhalefet partiler ve sivil toplum kuruluşları (STK) olarak anlaşabilir ve AKP tabanından da oy alabilecek bir aday üzerinde mutabık kalır isek Ülkemizin geleceği açısından uygun bir ismi cumhurbaşkanı seçmiş oluruz. Böylece Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak Memleketimize vereceği zararların önüne geçmiş oluruz” dedi.  

Sayın Bahçeli’nin girişimleri sonucu, muhalefet partilerinin ve birçok STK’nin fikir birliği ile Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhurbaşkanı Adayı olarak ilan edildi. Bu Recep Tayyip Erdoğan, AKP ve yandaşları için beklenmedik bir durum oldu. Bunlar umuyor ve bekliyorlardı ki, CHP bir aday çıkarsın, MHP bir aday çıkarsın, bunlardan birisi Erdoğan ile ikinci tura kalsın, 24 Ağustos’da da Erdoğan rahat bir şekilde cumhurbaşkanı seçilsin. Bu sefer evdeki hesap çarşıya uymadı.  

Böylece tayfada bir telaş, bir endişe, bir panik başladı ki sormayın. Yok efendim “CHP ile MHP nasıl bir araya gelirmiş”, “Bunlar kendi partilerinden aday bulamamışlarmış”, “Liderler kastedilerek; Aday olmaya korkuyorlarmış”, Mısırlıdan cumhurbaşkanı adayı olur muymuş”. Ardından dün methiyeler dizdikleri, teşekkür yazısı yazdıkları Sayın İhsanoğlu’na çeşitli şekillerde karalamaya çalışmalar.  

Aday Erdoğan seçim günü yaklaştıkça ve seçimi kaybedeceği ihtimalinin yükseldiğini gördükçe ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyor. Bugün dün söylediklerinin tersini söylüyor, kendi söylediği bazı şeyler başkalarının üzerine atıyor. Dün ben Gürcü’yüm diyordu, bugün bana Gürcü diyorlar afedersiniz daha çirkini Ermeni diyorlar şeklinde konuşuyor. Sayın Bahçeli Gülen’e yurda dön çağrısı yaptığında, Sayın Bahçeli’ye söylemediğini bırakmıyordu, bugün Gülen’e ağza alınmayacak laflar ediyor. 12 yıldır Gülen’le arkadaşlık ve işbirliği yapmamış gibi bugün CHP ve MHP’yi Pensilvanya ile işbirliği yapmakla suçluyor.  

Milletin Adamı diye afişler bastırılmış, aday Erdoğan’ın reklamı yapılıyor. Adamlık konusunda Sayın Bahçeli’nin açıklamalarının arkasındayız. Millet konusuna gelince, adını bu güne kadar ağzına alamadığı Türk milletini kastediyorsa, biz niyet okuyucu değiliz ama böyle bir niyeti olsa bunu açık olarak yazmasında, Türk Milletinin Adamı demesinde ne gibi bir sakınca olabilir bilemiyoruz. Ama aday Erdoğan’ın yukarıda anlatmaya çalıştığımız iktidara geliş şekli ile iktidarda bulundu süre içerisinde yaptıklarına bakacak olursak kastettiği milletin ABD, İngiliz ve Yahudi milleti olabileceğini düşünmemek elde değil. Kendisini kamufle etmek için de Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’na Pensilvanya'nın adayı yakıştırmasını yapıyor olamaz mı?  

Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin, etki ve ilgi alanımızda bulunan Türk ve İslâm Âlemi ile diğer mazlum milletlerin geleceği için 10 Ağustos’ta sandık başına gidelim. Aday Erdoğan ve taklacılarının algı operasyonlarına aldırış etmeden oyumuzu Türk milletini adayı Ekmel Hoca’ya verelim, ilk turda bu işi bitirelim. Seçim sürecini on beş gün daha uzatmayalım.

Ali TÜRKMEN

www.aliturkmen.com

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.