Bugün günlerden 11 Kasım 2024. Yazım için attığım bu başlık sizlere biraz ürkütücü gelebilir fakat konuşmamız gereken bazı şeyler var...
Lafı sözü uzatmadan direk konuya giriyorum.
*
Emekli Kurmay Albay Dr. Mehmet Alkanalka' nın değerli tespitleriyle, gündemde konuşulması gereken bir konuyu paylaşmak istiyorum sizlerle. Geçtiğimiz günlerde kendisiyle ufak bir mülakat yaptık.
Dr. Alkanalka, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en gözde birliği Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görev yaparken, Güneydoğu ve Irak'ın kuzeyinde hemen hemen bütün bölgelerinde bulunmuş bir emekli asker. Engin Alan, Kaşif Kozinoğlu gibi değerli isimlerle bizzat çalışmış, dünyanın en zor komando kursu olarak kabul edilen "RANGER" kursunu bitirmiş birisi. Kendisiyle yaptığım istişarede çok önemli bilgilendirmelere sahip oldum. Devletimizin, böyle bilgi birikim sahibi insanlarımızdan faydalanması gerektiğini düşünüyorum.
Tespitlerimize gelirsek: CİA'nin internet sitesinde ülkelerin tanıtım kısmında ilgili ülkenin dili, dini, etnik grubu, coğrafya bilgisi gibi bilgiler paylaşılıyor. En son güncellenme 4 Kasım 2024 tarihinde yapılmış.
CİA'nin resmi sitesinde ülkeler kısmında olan bu yere bakarsak Türkiye ile ilgili olan sayfada tehlikeli bilgilerle karşılaşıyoruz. Linki ekiyorum incelemek isteyenler olursa buradan bakabilirler. "https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/turkey-turkiye/"
Ülkelere dair dil bölümlerine baktığımızda ; Türkiye için (Resmi dil Türkçe +Kürtçe) , Irak için (Resmi diller Arapça ve Kürtçe), Suriye için (Resmi dil Arapça +Kürtçe) örnek dinleme (audio) parçaları, İran'da ise büyük bir Türk nüfus olmasına rağmen sadece Farsça örnek dinlemenin koyulduğunu görüyoruz.
Türkiye'de resmi dil Türkçe iken örnek dinleme kısmına neden Kürtçe de koyuluyor? Sanki Türkiye'de iki tane resmi dil varmış gibi bir algı yaratılmanın amacı ne?
Etnik köken ve dil problemi tartışmasının önümüzdeki günlerde körüklenileceğini görmemek imkansız.
Büyük Ortadoğu Projesi tıkır tıkır işliyor...
*
Dil konusu üzerinden etnik köken ayrıcalığı yaratmaya dair, hafızalar zorlandığında aklımıza şu kareler geliyor:
DEM Partili belediyelerde yerleşim yerlerinin eski isimlerinin iade edilmesi,yollardaki trafik işaretlerinin Kürtçe yazılması, üniversitelerde seçimlik ders olarak Kürtçe'nin okutulması, DEM Partili belediyelerde çift dilli belediyecilik hizmeti verilmesi, bu belediyelerin sosyal medya sitelerinde dil kısmının değiştirilmesi, bazı baroların staj eğitimini Kürtçe vermesi ve avukatlık yemininin hem Türkçe hem Kürtçe yapılması vs.
Daha çok sıralayabiliriz.
Bu kavramlaştırmalar ve onların arkasındaki talepler, ağırlıklı olarak son bir yıldır gündemimize girdi. Bu durumun temeline baktığımızda hepimizin bildiği üzere ANADİLDE EĞİTİM konusunun olduğunu görüyoruz.
Anayasa'nın 42. Maddesi'nde anadilde eğitim konusu açık bir şekilde yazar: "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez."
Korkum şu ki; Anayasa'nın 42. Maddesi değiştirilemez hükümle koruma altında değil...
Neyse, devam edelim.
*
Kimsenin; dille, kültürle, sosyal yapıyla , etnik kökenle bir problemi yok. ANADİLDE EĞİTİM konusunun ısrarla gündeme getirilmesinin sebebi ise; ülkede etnik gerilimi ve etnik ayrışmayı arttırarak yabancı istihbarat servislerinin ve terör örgütlerinin istedikleri ortamı yaratmak.
Bu konuda özellikle kitlesel algı propagandasına ve sosyal medyaya dikkat etmek gerekir.
*
Dil; düşüncenin basit bir ifade aracı olmanın ötesinde, ifadenin içeriğini ve anlamını zenginleştiren, insanın varlık algısını biçimlendiren bir unsurdur. Düşünce ve dil birbirinden ayrılamayan iki kavramdır.
Dil; tarihi ve toplumu etkiler. Dolayısıyla hem düşünce- dil ve hem de tarih-toplum
karşılıklı olarak birbirini besleyerek, değişimin önünü açar. Bilim, kültür, gelenek,
sanat ve medeniyet gibi kavram ve olgular, bu süreç içerisinde ortaya çıkar,
değişir ve gelişir.
Bu çerçeveye baktığımızda; Türkiye'de oturmuş bir sistem var ve bu sistemde kullanılan tek dil Türkçe. Adamlar istiyor ki bu sistem yeniden yazılsın, başka resmi diller de eklensin.
Sizce bu istek hangi mantığa sığar?
Bu isteğin sonuçlarının özerklik çağrılarıyla tamamlanacağını hepimiz tahmin ediyoruz aslında.
*
Anadilde eğitim isteyenlerin en çok destek aldığı kurumlardan birisi UNESCO.
UNESCO’nun çok erken bir dönemde (1953) gerçekleştirdiği “Yerel Dillerin
Eğitimde Kullanılması” başlıklı bir çalışmada şu değerlendirmesini özellikle Türkiye'ye uyarlamaya çalışıyorlar:
“Çocuğun eğitimi için en uygun aracın onun anadili olduğu, tartışma götürmez bir gerçektir.
Psikolojik olarak anadil, kendini ifade etme ve anlamada, çocuğun zihninde otomatik olarak
işleyen anlamlı semboller sistemidir. Eğitim açısından çocuk, anadiliyle, aşina olmadığı bir
başka dilsel araca oranla daha hızlı öğrenir.”
İsteyen istediği dili konuşsun ailesiyle, çevresiyle fakat bu ülkenin resmi dili Türkçe. Azınlıkların çoğunluğuna göre resmi dil planlaması yapılır palavralarını da bir kenara bırakın bu bahsettiğinizin de hiçbir hukuki dayanağı yok.
Resmi yazışmalar, mahkeme savunmaları, eğitim, sağlık, ekonomi ve birçok konu herkesin anadiline göre şekillenseydi ohooooooooo!
*
Ayrıca şöyle bir şey var; Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere gibi ülkelere iltica eden Kürtler mesela orada neden anadilde eğitim alacağız, o şartla oturum izni alırız gibisinden zorba tavırlarda bulunmuyorlar?
Üstelik bu durum hiçbir ülkede yokken neden Türkiye üzerinden ısrarcı bir talep var? Bunu hep merak etmişimdir.
Bir de diyorlar ki ; Türkiye, imzalayıp onayladığı uluslararası sözleşmelerdeki dilsel haklar ile eğitimde anadilin kullanılmasını öngören maddelere koyduğu çekinceleri kaldırmalı. Talep ettikleri bu sözleşmeler ve çekincenin konulduğu maddeler ise şunlar:
- BM Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (m.27).
- BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi (m.13/4).
- BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (m. 29, 30).
Üstüne bir de Türkiye, Avrupa Konseyi’ne ait aşağıdaki belgeleri imzalayıp onaylamalıdır diyorlar.
- AK Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme.
- AK Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı
Kısacası diyorlar ki; Türkiye'de her azınlık kendi dilini konuşsun.
Başka isteğiniz pardon?
Bütün bunlara geniş bir çerçeveden baktığımızda, CIA'nin sitesindeki dil güncellemelerine de baktığımızda sahiden NELER OLUYOR?