Türkiye’nin yıllardır bitmeyen PKK sorununun asıl faillerinden birisi; eli kanlı bebek katilini sözde önder diye kabul eden, hümanizm kisvesi altında terör sevicilerdir.
Bu öyle tehlikeli bir maskedir ki; kimi zaman tasavvuf kullanılarak “Hepimiz din kardeşiyiz!” fetvaları ile kimi zaman da felsefe kullanılarak “İnsanı, insan olduğu için severim.” Anlayışı ile karşımıza çıkar.
Bu maskeleri kullanan faillere baktığınızda terörizmi; fikir özgürlüğü kisvesi altında topluma kabullendirmeye çalışırlar.
Kimi zaman kanaat önderi kimi zaman da meclis kürsüsünde milletvekili…
*
Feminizm, bildiğiniz üzere artık popüler kültürün olmazsa olmaz bir temel yapıtaşı haline gelmiştir. Yalnız toplumumuza yansıtılan feminizm anlayışı ile feminizmin temel felsefesi birbirine o kadar zıt ki; ben bu yazımda feminizmin terörizme uzanan hikayesinden bahsetmek istiyorum.
Ne yazık ki feminizm; her ne kadar özgürlük-hak-hukuk anlayışı çerçevesinde bir kadın hareketi olarak nitelendirilse de Türkiye’de feminist dalgayı ideolojik olarak en çok besleyen anlayış PKK terör örgütüdür. Hatta Öcalan tarafından sözde kadın haklarının ye yaşam tarzlarının esasları yeniden belirlenerek “Jineoloji” adı altında örgüte has bir feminizm anlayışı geliştirilmiştir.
*
Peki bu anlayış neleri kapsamaktadır?
Örgüt; kadın meselesine dair yanlış bulduğu her türlü olumsuz durumu kapitalist düzene yorar, bu düzene karşı kadınların direnişinin özgürleştirilmesi gerektiğini iddia eder. Kadının, öz savunma bilincinin ve örgütlülüğünün mücadelesini verebilmesi için feminizmin pratiğini kırsal alanda nefis mücadelesi vererek yaşanması gerektiğini söyler ve bütün bunların temelinde kadının duygusal zekasının olduğundan bahsederek feminizmin manifestosunu dile getirir.
Türkiye’deki terör kamplarında ve kadın meclislerinde verilen bu eğitimlerin ardından yıkanan beyinler kaybedilen ruhlarla beraber sürüklenerek, 2015 yılından bu yana Suriye’de bulunan Mezopotamya Sosyal Bilimler Akademileri’nde “Rojava Devrimi’nde Kadın” eğitimlerine başlar.
Ardından PAJK, YPJ ve KBJ’ de eş başkanlık, genel sekreterlik, sözcülük…
Kadın hakları savunuculuğundan Kandil’e uzanan bir yol.
*
Bildiğiniz üzere örgütün Türkiye’deki şehir siyasi uzantısı HDP.
Bakın; HDP artık Kandil siyaseti üzerinden örgütlenme çalışmalarına gitmiyor. Özellikle son zamanlarda yaşanan kadın cinayetleri, cinsel istismar, cinsel taciz vb. toplumun kılcal damarlarına müdahale edilmesi gereken konular üzerinden kendine yeni bir soluk verme çabasına giriyor.
Ve bu çabada, kadını baş aktör olarak kullanıyor.
Örgütün artık dağ kadrosuna elemandan ziyade profesyonel şehir militanlarına ihtiyacı var. Peki neden kadın ve kadına dair şeyler?
Her ne kadar manifestolarında kadının öz savunma gücüne sahip bir savaşçı olduğunu iddia etseler de örgüt, şehirlerde üniversitelerde propagandasını yaparak eleman temin ederken neden kadını kullanıyor? Özellikle naif, güzel, diksiyonu düzgün, kusursuz kadınlar neden seçiliyor? Bu ne yaman çelişki? Kadının bedenini ve güzelliğini hiç kimse kullanamaz bas bas bağırırken üstelik…
*
Özellikle örgütün kurmuş olduğu kadın meclisleri, Türkiye’deki etnik ve cinsiyet terörizmini tetiklemeyi hedefleyen bir çalışma yöntemine sahip. Kadın meclislerinin hemen hemen her konuşmasında yer alan “Kürt kadınlarının yaşadıkları ayrımcılığı, devlet şiddetini, savaşın yarattığı acıları konuşmak, yaralarımızı sarmak ve eşit yurttaşlar olarak birlikte yaşamak istiyoruz.” Cümlesinden bile eşit vatandaşlık ilkesi üzerinden etnik bölücülüğü hedeflediğini görebiliyoruz.
Terörizm kültüründe, hümanizmin karşılığı çeşit çeşittir.
Feminizm ise son zamanlarda bu çeşitlilikte en göze çarpan akım haline gelmiştir. Bir kadın cinayeti yürüyüşünde bile birden “Katil ve faşist devlet!”, “Kadınlar; haydi isyana ve öz direnişe!” sloganlarının tam ortasında kalabiliyoruz.
*
Feminizm maskesi altında nükseden bir terörizm var artık hem ülkemizde hem dünya düzeninde. Devletin ilgili kurumlarının, herhangi bir ideolojik güç ve siyasetin altında kalmadan kadını etnik bölücülüğün bir kuklası olmasından kurtarması gerek diye düşünüyorum.
Aksi takdirde hümanizm altında terörizmi kucaklayan bir nesille karşı karşıya kalacağız.
Sonrasını düşünmek dahi istemiyorum…