Ah Ali! Gül yüzlü Ali, Ehl-i Beyt’in nuru Ali…
Öyle güzel demişsin ki…
“Vatan sevgisi, imandandır…”
Ne satırlar yazılır şimdi bu sözüne…
Böğrümü delip deşesim var, nedendir bilmem sığamıyorum imansızların adım attığı topraklara.
Ah Ali! Gül yüzlü Ali, Ehl-i Beyt’in nuru Ali…
İmansızlar ne bilsin vatan sevgisini!
*
Vatan sevgisi ırkçılıktan, mezhepçilikten ve siyasetten beslenmez.
Bu topraklarda, al bayrağın gölgesinde yaşayan herkes bu devletin evladıdır. Al bayrağın gölgesinde olmayanların adresi; kan ve kin kokan topraklardır.
Fakat zoruma giden öyle şeyler var ki; nereden başlasam bilemiyorum.
Siyasetin devleti yaralaması mı desem devletin içindeki mücadelede pes edenleri mi desem…
*
Ne yapsam ne etsem açılan bu yaraları saramıyorum. Bir bakıyorum, umut ışığı olan herkes bir bir ışıklarını söndürüp sessizce kenara çekiliyor. Hangimiz doğru yapıyoruz? Kör bir ışık misali deli divane meydanlarda dolananlar mı yoksa ışıklarını söndürüp kenarda duranlar mı?
Kenara çekilenler soruyorum sizlere; siyasetin, devleti yaralamasına göz göre göre izin mi vereceğiz? Elimizden hiçbir şey gelemese de onurlu duruşumuzla hainlerin gözlerinin içine bakmayı hak etmiyor mu bu devlet?
Devletin içindeki hainlerle mücadelede elimizi eteğimizi çekerek “Benden bu kadar.” Deyip olanı biteni öylece seyredecek miyiz?
Otokontrol yapmak çok mu zor? Belleklerimize aşılasak olanı biteni, biraz sessizliğe gömülsek, zamanı geldiğinde elimizle koyduğumuz gibi bulsak ihaneti doruklarına dek yaşatanları…
Çok mu zor? Bu devlet bunu hak etmiyor mu? Geride gözü yaşlı kalan yavrular kendi çocuklarınız kadar değerli değil mi? Büyüdüklerinde “Neredesiniz?” diye yakamıza yapıştıklarında da bir kenara çekilip öylece seyredecek miyiz onları da?
Hayır, hayır. Ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz devletin hatırına yüreğimizdeki bu mücadeleyi kaybetmeyelim.
Biliyorum, kahrolası dünya bu. Başımıza çok kötü şeyler gelebilir, gün gelir beş kuruş parasız gün gelir onursuz gurursuz itibarsız kalabiliriz. Ama devletin bu kutsal sevgisini unutmayın, unutturmayın.
*
Kahrolası düzenin bir parçası olarak kabul görmeyin bu devleti.
Devlet, Anadolu’nun en ücra köşesinde hayvanlarını otlatan bir çobanın avuç içlerindeki nasırdır.
Devlet, İstanbul’un göbeğinde “Simittttçiiii!” diye bağıran sesi yanık delikanlının kurumuş ağzıdır.
Devlet bütün maaşını Kızılay’a bağışlayıp, sessizce hayata gözlerini yuman Kurtuluş Savaşı’nın Kara Fatma’sıdır.
Devlet, huzurla başını yastığa koyup mışıl mışıl uyuyan bir kız çocuğunun saçlarıdır.
Devlet, elleri kına kokan umutları taptaze olan bir gelinin duvağıdır.
Devlet, ardında bıraktıklarına bakmadan hudutta nöbet tutan bir Mehmetçik’in duasıdır.
Devlet, Şırnak’ın bir köyünde “Ben doktor olacağım, anneme bakacağım.” Diyen bir çocuğun kalbindeki sıcaklıktır.
Devlet, acıdan ruhunu çoktaaan toprağın altına gömmüş bir kadının sessiz feryatlarıdır…
*
Devlet sevgisini iliklerine bakış nakış işleyenler; vicdanları rahat olsun isterler çünkü onlar şehadet şerbetini içenlerin duasına taliptirler, kıyamet günü onların kervanına katılmak isterler.
Yüreklerinde böyle bir inanç vardır. Tıpkı Hz. Ali’nin “Vatan sevgisi imandandır.” Dediği gibi.
O vakit; “Çalın davulları çaydan aşağı, mezarımı kazın boydan aşağı…”