Kimsesizce sevmek...
Öyle zordur ki, kimsesizce sevmek. Anlatırken bile boğazım düğüm, parmaklarım sürgün.
Neresinden başlasam ki?
Aşk, evet aşktan başlayayım ben en iyisi.
Ya da sevmek...
Sevmekten mi başlasam ki?
Gerçi sizler için aşk; güzel gözlü, ceylan bakışlı, elma yanaklı, sırma saçlı bir peri kızı...
Ya da bir prens, beyaz atlı...
Sevgi; sevgi ise sizler için sahte bir parıltı.
İşte bu yüzden kimsesizce seviyorum bu memleketi, kimsesizce yaşıyorum bütün hislerimi...
Ara sıra kendim gibi kimsesizce sevenleri gördükçe heyecanlanıyorum sadece.
Sonra kaldığım yerden, kimsesizce sevmeye devam ediyorum.
*
Bu yazımda biraz kendime sitem edeyim dedim. Kim bilir belki de kendime acıyorumdur, adına sitem diyorumdur.
Aslında ben buna kader diyorum...
Neden mi?
Kader; sizi öyle şeylere şahit kıldırır ki; ekmeğini yediği yere ihanet edenleri gördükçe onları kendi silahıyla vurmayı öğrenirsiniz kendi kendinize. Öğreten kimse yoktur, kendinizin hem hocası hem öğrencisi olursunuz ve bu sınavı geçmek zorundasınızdır başka çareniz yoktur.
İşte söz konusu kader olunca boynumuz kıldan incedir , yaşamaktan başka bir seçeneğiniz yoktur.
Yok, yok, yok...
Her şeyde bir yokluk bir noksanlık işte, görüyorsunuz dilime dolanan parmaklarıma da dolanmış.
Yok, yok, yok...
*
Kimsesizce sevmek çok zordur.
Bütün naif ve nazik duygulardan arınırsınız, sadece hedefe kitlenir ve ona göre bir yaşam tarzı taşırsınız.
İşte bu ruhu taşımak zordur, hele ki kadınsanız...
Ben ne kadar zor bir yol olduğunu saçlarımdan anlıyorum, biliyor musunuz ?
Nasıl mı?
Gittikçe sertleşiyor, daha da karman çorman oluyor bir de aralarına tek tük beyazlar düşüyor...
Bir kadının saçı, şefkatle okşanırsa, parmaklarla tel tel taranırsa ipek gibi olurmuş.
İşte bunlar meşakkatli şeyler diyorum ve gülümsüyorum kendi kendime...
Sonra anlıyorum her zerrem kimsesizce seviyor bu vatanı.
*
Kimsesizce sevenler hayatlarında sadece bir kez aşık olmuşlardır. Göğü mavi, toprağı kızıl bu vatana öyle bir vurulmuşlardır ki başka bir şeyi sevmek onlara çok ıssız gelir.
Ete kemiğe bürünmüş üflenmiş ruhları sevmeyi pek beceremezler. Beceremedikleri için yalnızlıktan vazgeçemezler...
Kimsesizce sevmeye alışmışlardır, suskun bir şekilde sevdalarını yaşamaya aşinalardır ve ruhlarını besleyen tek şey yalnızlıktan miras kalan derin kırgınlıklardır...
Bu kırgınlıkta istedikleri tek şey, anlaşılmaktır.
Ama nafile!
Anlaşılmak, ufuk çizgisinde kaybolan ıssız bulutlar kadar uzaktır.
*
Ucunda her ne olursa olsun.
Kimsesizce sevenlere selam olsun...
Bir seher vaktinde, ufuk çizgisinde buluşmak dileğiyle...